SÖZÜN HÜKME BAĞLANMASINDA ÖLÇÜ

"Kelâmda aslolan, mânâyı hakikattir". Bu itibarla, söylediğimiz bir sözü veya dinlediğimiz bir kelâmı bu ölçüyü dikkate alarak değerlendirmek ve hükme bağlamak mükellefiyetindeyiz. Bir kelâmı hakiki mânâya yüklemek imkânsız olursa ve mecâza gidebilmek için aranan şartlar mevcutsa ancak o zaman mecâzî bir mana murat etmek mümkün olabilir. Hakiki mânâyı kasdetmeye engel olacak bir karine yok iken, benzeyen ile kendisine benzetme yapılan arasında ortak bir yön (vech-i şebeh) bulunmadığı halde, mecâzî mânâya gidilmesi ilmî yön-den bir isabetsizlik örneği teşkil eder.

"Leb" deyip, sıkıştığı zaman "Ben, leblebi demek istemiştim"şeklinde te'vile kalkışmak, ilmî ölçülerle bağdaşmayan bir fikir perişanlığına saplanmak olur. Konuşan kimse, kalbinde hangi maksadı gizlemiş olursa olsun, biz ancak açıkta olan sözün delâlet ettiği hakiki mânâ ile hükmetmek zorundayız. Gizli sırları ve kalplerde saklı mânâları ancak Allah bilir. Sarahat karşısında delâlete bile itibar olunmaz iken konuşa-nın kafasında gizli kalmış mânâya itimat olunamaz.

Kelâmda murat edilen mânâ istikametine delâlet eden bir karine bulunursa, ancak o zaman başkaca bir mânâ murat etmek mümkün olur. Mesela, "Evlat" tabiri bir şahsın oğul ve kız çocuklarında kullanılabilir. Torunlar bunun dışında kalır. Meğer ki sözde bu mânâyı anlamaya müsait bir karine bulunsun. Vakıf tesis eden bir şahsın yazdırdığı vakfiyedeki "Bu vakfın gelirini nesilden nesile evladıma yerilmesini şart koşuyorum" ibaresindeki "Nesilden nesile" karinesi, torunların da o gelirden faydalanması hükmüne imkân verir.
Efrâdını cami ve ağyârını mani olmayan sözler, yanlış tefsirlere ve hatalı hükümlere yol açabilir. Bu sebeple bilgili olduğumuz kadar ölçülü olmaya gayret göstermeliyiz.