KİBRİ TEŞHİS VE TESBİTTE ÖLÇÜ

Kısaca "Büyüklük taslama" diye mânâlandırılan kibir, "bir insanın, haddi zâtında büyük olmadığı halde, kendini büyük göstermeye çalışmasıdır"şeklinde tarif edilmektedir.

Bu hal, kendini beğenip hoşlanmaktan doğan ve gelişen kötü bir huydur. İblis, kibri sebebiyle lânetlenmiştir. Fir'avn ve Nemrûd'u tanrılık sevdasına sevk eden, kendilerini kibre kaptırmalarıdır. Aslî maddesi toprak olan insan, hâk ile yeksan olması gerekirken, büyüklük taslaması sebebiyle mahiyetini unutmuş olur. Şair Vâsıf bu noktayı hatırlatırken ne kadar güzel ifade etmiştir:

Âhir yine hâk olur bu tenler, Bilmem neye kibr eder edenler!

Bir takım şahıslar, kibrin ölçüsünü bilemedikleri için, vakarı da kibir sanmakta ve ağırbaşlılığı terk edip zelil davranışlara bulaşmaktadır. Vakarla kibir arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. "Vakar" İslâm dinine uygun

düşen bir haldir ve ismi "ağırbaşlılık"tır. Kibir, olduğundan fazla görünme ve kendisinde olmayan hasletleri, varmış gibi göstermeye kalkışmaktır. Kibir ile vakar, bakır ile altın kadar birbirinden farklıdır. Vakar, Allah'ın kitabında ve Resûlü'nün hadislerinde övülmüş; kibir ise yerilmiş ve yere geçirilmiştir. "Allah, her kibir taslayan, kendini beğenip öğüneni sevmez" (1).
Resûlullah (s.a.v.), gayet açık olarak kibri tesbit ve ölçülerini vaz et-miştir. Bu ölçüleri bilen şaşmaz ve yolunu şaşırmaz. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed, bir gün, ashabına "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez" buyurdu. Bunun üzerine bir adam: "Kişi, elbisesinin güzel ve ayakkabısının güzel olmasını sever" dedi. Vicdanların mürebbisi bulunan Resûli Ekrem (s.a.v.), "Allah, güzel (sıfatlarla muttasıf) dır, güzelliği sever. Kibir, hakkı reddetmek ve insanları hakir görmektir" (2) buyurdu.

Hak olan söz, dinlenilmeye; hak olan fikir uyulmaya lâyıktır. Büyüklük taslayan kimse, kibirlenmenin verdiği menfi duygularla, hakkı reddeder. Kendini beğendiği ve şahsını başkalarından üstün kabul ettiği için halkı hakir görür. Şairimizin şu tavsiyesi ne kadar yerindedir:

Âkıl isen kimseye etme hakaretle nazar
Sırçayı gevher bil ey dil, serçeyi ankâ gözet!

İslâmî ölçülere riayetkâr olan bir insan, yeni elbise giydiği halde mütevazi olabilir. Kibirli kişi, eski elbise içinde bulunsa da benliğini saran büyüklük taslama hislerinden kurtulamaz. Mütefekkir bir insan, şerefini korur ve kendini zelil etmez; mütekebbir kimse, halkın nefretini kazanır ve Hakk'ın gadabına hedef olur. Vakarlı insan, İslâmî esasları baş tâcı yaparak kalplerde taht kurar. Büyüklük taslayan, insânî hasletleri ayak altına aldığı için, âhirette halkın ayaklan altında çiğnenmeye mahkum olur.

Bu illetten kendini korumak isteyen, kibrin ölçülerini iyi bilmeli ve hatırdan çıkarmamalıdır. Vakar ile kibrin arasındaki farkları temyiz eden, zillete düşmekten sakınmış olur. Bir âyet-i kerime meâli ile sözlerimizi noktalamak isteriz: "Yer (yüzün) de kibrü azametle yürüme. Çünkü (ne kadar bassan) arzı cidden yaramazsın, boyca da dağlara eremezsin" (3).


(1) Sûre-i Lokman, 18.
(2) Müslim, c. 1, sh. 65; Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 6, sh. 137.
(3) Sûre-i İsrâ, 37.