DİŞ DOLDURTMA VE KAPLATMADA DİNÎ ÖLÇÜLER

Diş doldurtma veya kaplatma mevzûunda hiçbir kayda dayanmadan ve dinî araştırmaya lüzum görmeden verilen müsade, ifratta yanılmadır. Hiç câiz olmayacağını iddia da tefritte bocalamaktır. Mâkul ve meşru olan davranış, dinî ölçülere dikkat ve riayet ederek çözüm aramaktır. Şöyle ki:

a) Önce zaruret olup olmadığının incelenmesi;

b) Zaruretin miktarı tesbit edilerek onun dışına çıkılmaması;

c) Daha sonra dinimizin ruhsat esaslarından faydalanarak diş kaplatma veya doldurtma işinin yapılması.
Meselenin tedkik ve tahliline girişmeden önce bir hususu açıklamak istiyoruz: Hanefî mezhebi müctehidlerinin ve ilim adamlarının bu mevzudaki ihtilâfı, diş doldurtma veya kaplatmanın câiz olup olmadığında değildir. Bu hususun cevaz noktasında ittifak vardır. İhtilâf, dişi bağlatmak veya kaplatmakta kullanılacak maden üzerinde olmuştur. İmam Ebû Hanife, kaplatma işinin gümüş
ile yapılmasına müsade et-miş ve onun bu ictihâdına İmam Ebû Yusuf da katılmıştır.

İmam Muhammed ise dişleri bağlatmanın veya kaplatmanın altın veya gümüş ile yapılabileceğini ifade ve ictihad etmiştir (1). İmam Ebû Yusuf'un İmam Muhammed'in ictihadına katıldığına dair bir rivayet de bulunmaktadır (2). İmam Muhammed'in telifâtından bulunan ve zâhirürrivâye kitaplarının arasında zikredilen "el-Câmiussağîr" de şöyle ifade edilmektedir: "Dişler oynayıp sallandığı vakit düşmesinden korkulursa, sahibi onu (yandaki dişlere) bağlatmak dilerse gümüş ile sıkıca bağlatabilir. Fakat altın ile bağlatamaz. Bu, İmam-ı Âzam Ebû Hanife'nin ictihadıdır. İmam Muhammed (rahmetullâhi aleyh), "altın ile de gümüş ile de bağlatabilir" demiştir (3).

Hâkim'in "el-Münteka" adlı kitabında İmam Ebû Hanife ve İmam Ebû Yusuf'un görüşleri şöyle nakledilmektedir: Bir kimsenin dişi sallandığı zaman, düşmesinden korkarsa, altın veya gümüş (tel) ile bağlatmasında Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre bir beis yoktur. "Muhît" adlı eserde de böyle nakledilmektedir (4).

Ashâb-ı tercihden bulunan Kâdîhân'ın "Fetâvâ-i Haniye" adlı eserinde, Hâkim'in beyânına açıklık getiren şu ibâre mevcuttur: "Bir kimsenin ön dişi sallansa ve fakat henüz düşmüş olmasa, düşmesinden de endişe edilse, altın veya gümüş ile bağlatmakta bir mahzur yoktur. Bu bir zînet gibi (hükme bağlanacak mesele) değildir (5). Bu meselenin gümüş ile olan cevâzında Hanefî imamlarının icmâı vardır (6).

İmam-ı Âzam (rahmetillâhi aleyh)'e göre, düşmüş bulunan bir dişin yerine gümüş diş taktırmakta bir mahzur yoktur (7). İmam Muhammed'in diş bahsinde altın ile gümüş arasında bir ayırım yapmadan müsade verdiği düşünülünce, çıkmış bir dişin yerine altın veya gümüş diş taktırmanın cevâzı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

İslâm âlimlerinin bu husustaki fetvalarının dayanağı, Ebû Dâvûd,Tirmizî ve Nesâî'nin rivayet ettikleri hadis-i şeriftir. Arfece bin Es'ad (r.a.) in Külâb vakası günü düşmanın kılıç darbesi ile burnu kesilmişti. Bunun üzerine, gümüşten burun taktırmış ise de koku yapmıştı. (Bu kendisini rahatsız bırakınca) Peygamber (s.a.v.) ona altından (takma) burun yaptırmasını emretti

(8). İmam Muhammed, bu hadisi ictihadına mesned olarak almış ve altından diş yaptırmakta ve kaplatmakta bir beis olmadığı ictihadında bulunmuştur (9).
İmam Muhammed (rahmetullâhi aleyh) in telifâtından bulunan "es-Siyer'ul-kebîr" adlı eserin ibaresinde dikkat çekici beyanlar vardır. Şöyle ki: "En yettehize sinnen min zehebin" (10) ifadesi, altından diş yaptırmak; "en yüdabbibe esnânehû" ibâresi ise, enli bir şey ile dişi her tarafından kaplarcasına diğerine bağlamak mânâsına gelmektedir (11).

Diş mevzuu ile ilgili olarak fıkıh kitaplarında geçen üç ayrı ifade göze çarpmaktadır:

Şedd: Sallanan dişleri, sağlam olanlara sağlamca bağlamaktan ibarettir.
Talik: Kişinin çıkmış bulunan dişini veya besmele ile kesilmiş bir koyunun dişini yahut gümüş veya altından yapılmış bir dişi yandakilere tutturmaktır.
Tadbib: Enli ve yassı hale getirilmiş maden ile (altın veya gümüş ile) dişi yukarıdan aşağı doğru kaplarcasına diğerine bağlamaktan ibarettir (12).
Mecdüddîn Firûzâbâdî'nin "Kâmus" tercemesinde bu tadbib kelimesi şöyle açıklanmaktadır: "Bir nesne (şey) üzerine avırılıp mecmûunu ihtiva eylemek mânâsınadır".

Bu cümlede geçen "avrılmak" kelimesi, "bir şeyin üzerine kapanır gibi eğilmek" (13) diye açıklamıştır,

Tadbib, yukarıdan aşağı doğru kapatmak, kaplamak, kuşatmak; şedd kelimesi ise, aşağıdan yukarı doğru çıkan bir bağlama şeklini ifade etmektedir. Zira şeddin mânâları arasında irtifâ (yükselme) de vardır. Güneş doğup yükselince

Arablar, "şedden-nehâru" derler (14).
Bu hususa mesned olacak nakiller sadece Arfece hadisinden ibaret de değildir. İslâmî eserler tedkik edildiğinde başkaca beyanlara tesadüf etmek de mümkündür. Şöyle ki:

a) İbnü Kaanî, "Mü'cem'üs-sahâbe" adlı eserinde Abdullah bin Abdullah bin Übey bin Selül'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Uhud harbî günü, benim ön dişlerim ufalanmıştı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v.) bana, altından diş yaptırmamı emretti" (15).

b) Taberânî, "Mucem'ül-vasat"da Abdullah bin Ömer (r. anhümâ) dan Hişâm bin Urve'nin rivayet ettiği hadiste Hz.Ömer'in ön dişinin düştüğünü, Peygamber (s.a.v.)'in onu altınla bağlatmasını emrettiğini rivayet etmiştir (16).

c) Amr bin Heysem Ebû Kutun, "Abdullah bin Avn'ın bazı dişlerinin altınla bağlanmış olduğunu gördüm" demiştir (17). İbni Sâ'd, bu zât hakkında "Sîka, verâ sahibi ve ibadete düşkün" ifadesini kullanmaktadır.

d) Peygamber (s.a.v.)'in damadı Hz.Osman (r.a.)'ın dişlerini altın ile kaplattığını Vâkıd bin Yâsin haber vermiştir (18).

e) Enes bin Mâlik'i, bilekleri üzerine (oturtan) çocuklarının tavaf ettir-diklerini ve Hz. Enes (r.a.)'in dişlerinin altınla bağlanmış olduğunu gör-düğünü Taberânî "Mûcem'inde Muhammed bin Sâdan'dan rivayet et mektedir(19).

Burada bir sual hatıra gelmektedir: "Diş kaplatmak veya doldurtmak, gusle mâni teşkil eder mi?". Diş onarımı ile ilgili üç şeklin hangisi olursa olsun, altına suyun geçmeyeceği açıktır. Bu sebeple gusle mani olmaları akla gelmekte ise de, bağlanan tellerin veya kaplanan parçaların asıl makamına kâim olacağı ve suyun onlara isabetinin kâfi geleceği ifade edilmiştir. Mesela, bir kimsenin kolu veya ayağı kırılsa da alçıya alınmış olsa, gerek gusül için gerekse abdest için sargının üzerine mesh edilmesi yıkama yerine geçer. Bu arıza, aylarca ve hatta yıllarca devam etse, dinimizin müsadesi de o kadar bir müddet uzayıp devam eder.

Usul-i fıkıhtaki kıyas bahsi gözden geçirildiği zaman görüleceği üzere, diş kaplatmayı vücuda yapışmış mum veya balık puluna kıyas etmek, kıyâs-ı celinin "tesiri zayıf" kısmına girer. Bu kısmın illeti müessiresi kuvvetsizdir. Bu mevzûu kıyâs-ı hafînin '"tesiri kavi" kısmına uygun bir biçimde ele alıp, kırık bir uzvun üzerindeki sargıya veya alçıya kıyas etmek daha uygundur. Zira makîs ve makîsün-aleyh arasında bulunan şartlar ve benzerlik bu kısımda daha kuvvetlidir. Usul-i fıkıh ilmine âşinâlığı bulunan ilim sahiplerinin mechûlü değildir ki, kıyâs-ı hafînin "tesiri kavi" olan kısmı, kıyâs-ı celînin "tesiri zayıf" olan kısmına tercih olunur (20).

Hanbelî mezhebine göre, gusülde ağzın ve burnun içini yıkamak farzdır. Hanefî mezhebine göre guslün farziyyetini bildiren âyet-i keri medeki "fettahherû" emr-i ilâhîsine binâen, ağzın ve burnun içinin yıkanması ictihada dayalı bir farzdır (21).

Şâfiî ve Mâlikî mezheblerinde ise mazmaza ve istinşâk gusülde sünnettir (22).
Zaruret sebebiyle kaplatılan veya dolgu yaptırılan bir diş gusle mâni değildir. Zira zarûret halleri dinî kaidelerden müstesna tutulmuştur (23). Zarûret, meşakkat ve zorluk bulunduğu zaman yıkanması gereken mahalle suyu ulaştırmak şart değildir. Muteber fıkıh kitaplarının bu husustaki sarih hükmü şöyledir: "Vücuttan meşakkatsiz olarak yıkanması mümkün olan her yerin yıkanması farzdır." (24) " Meşakkatsiz olarak yıkanması mümkün olan" ibâresi, ihtirâzî bir kayıttır. Yıkan-manın farz olmasında "meşakketin bulunmaması" gerektiğinde fıkıh âlimlerinin görüş birliği vardır (25).
"Zarar verme ihtimali bulunduğundan dolayı, gusül yapılırken gö-zün içini yıkamanın şart olmadığı muteber fıkıh kitaplarında sarahatle ifade edilmektedir (26).

Kadına meşakkat vereceğinden dolayı, örülmüş haldeki saçlarının gusül sırasında çözülmesi şart kılınmamış, sadece saç diplerinin yıkanması yeterli görülmüştür (27).

Henüz sünnet olmamış bir erkeğin, tenâsül uzvunu örten derinin ağız kısmının dar olması da sıyrılmasında zorluk bulunması, zorlandığı zaman acı vermesi halinde dış kısmının yıkanmasının kâfi ve câiz olduğu ifade edilmektedir (28).
Muhakkak ve şüphe götürmeyecek derecede açık olan cihet şudur: Gusülde vâcib olan husus, yıkanması meşakkatsiz olarak mümkün olan yeri yıkamaktan ibarettir. Bu sebeple, diş kaplatma ve doldurtma meselesinin tedkiki, fıkıh kitaplarının gusül bahsinde değil, ya "Kitâb'ül -kerâhiyeti ve'l -istihsân", ya "Kitâb'ül-hazri vel-ibâha" veya "Kitâb'ül-libâsi ve'z-zinet" bahislerinde ele alınmış bulunmaktadır.

Bu hususta İslâm âleminin âlimleri arasında bir uyuşmazlık yoktur. Bazı fetva sahiplerinin bu husustaki duraklaması, dinî hükmü değil, o şahsın seciyyesini aksettirmiş olur. Bizler, ictihad derecesine ulaşamayız. Bu itibarla delilimiz müctehitlerin sözü olacaktır. Halbuki ne ictihad sahiplerinden böyle bir söz işitilmiş, ne de bir kitapta müşahede edilmiştir. Bu mevzuda fıkıh bilginlerinden nakl olunan hususlar, diş doldurtma veya kaplatmayı nefye, yasaklamaya değil isbâta ve cevaza delâlet etmektedir.

(1) Fetâvâ-i Haniye, c. 3, sh. 413.
(2) Fetâvâ-i Hindiye, c. 5, sh. 336.
(3) Aynı eser aynı cild ve sayfa
(4) Aynı eser aynı cild ve sayfa
(5) Fetâvâ-i Haniye, c. 3, sh. 413.
(6) Fetâvâ-i Bezzâziye, c. 6, sh. 369.
(7) Fetâvâ-i Haniye, c. 3, sh. 413.
(8) Ebû Dâvûd, c. 4, sh. 92; Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 464-465.
(9) es-Siyeru'l-Kebir, c. 1, sh. 132.
(10) Mânâsı: Altından diş yaptırmaktır.
(11) Kâmus-ı Okyânûs
(12) el-Muğarrib fi Tertîb'il-muarrib, sh. 279.

(13) Tanıkları ile Tarama Sözlüğü, c. 1, sh. 285.
(14) Vankulu (lügati), c. 1, sh. 275.
(15) Tuhfetü'l-Ahvezî, c. 5, sh. 466.
(16) Nasb'ür-râye alâ ehâdis'il-Hidâye, c. 4, sh. 237.
(17) Tuhfetül-Ahvezî, c. 5, sh 466.
(18) Nasb'ür-râye alâ ehâdis'il-Hidâye, c. 4, sh. 237.
(19)Tuhfet'ül-Ahvezî, c. 5, sh. 466.
(20) Hukuk-ı İslâmiye ve Istılâhât-i Fıkhiye Kâmusu, c. 1, sh. 177 madde: 465-466
(21) Ni'metü'i-islâm, (Kitâbü't-Tahâre) c. 1, sh. 114.
(22) el-Fıkh' alâ mezâhib'il-erbea, c. 1, sh. 84.
(23) Fetâvâ-i Hindiye, c. 1, sh. 13.
(24) İbni Âbidin, c. 1, sh. 141.
(25) el-Fıkh alâ mezahib'il-erbea, c. 1, oh. 82.
(26) İbni Âbidin, c. 1, sh. 141; Fetâvâ-i Hindiye, c. 1, sh. 14.
(27) Fetavâ-i Hindiye, c. 1, sh. 14; İbni Âbidin, c. 1, sh. 142.
(28) Ni'metül-İslâm Kitâbü'Tahâre, sh. 115 (1) rakamlı not; Fetâva-i Hindiye c.1/13.