2. İdrâklerin Yaratılışındaki Nimetlerin Sınıfları

Hz. Ali şöyle demiştir: 'Kim bir günah işler, Allah da dünyada onun günahını örterse, Allah o örtüyü kıyamette kaldırmaktan yücedir. Kim bir günah işlerse, dünyada onun cezasını görürse, ahirette ikinci bir defa kulundan intikam almaktan Allah yücedir'.

Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Ben hesabımın anama babama bile havale edilmesini istemem. Çünkü Allah'ın onlardan bana daha merhametli olduğunu biliyorum'.

Seleften biri şöyle demiştir: 'Mü'min Allah'a isyan ettiği zaman, Allah Teâlâ onu, görüp aleyhinde şahidlik yapmasınlar diye meleklerin gözünden gizler'.

Muhammed b. Mus'ab,48 Esved b. Sâlim'e kendi hattıyla (şunları) yazdı: Kul, nefsi hakkında israfçı olduğu zaman, ellerini kaldırıp yarabbi der. Melekler onun sesini perdeler. İkinci veüçüncü defa da böyle olur. Hatta kul, dördüncü defa da yarabbi deyince, Allah Teâlâ şöyle buyurur:
(Ey Melekler!) Ne zamana kadar kulumun sesinin bana gelmesini engelleyeceksiniz? Kulum benden başka günahları affeden rab olmadığını bilmiştir. O halde onu affettiğime dair sizi şahid tutuyorum!

İbrahim b. Edhem şöyle dedi: Bir gece Kâbe'yi tenha bulup tavaf etmek istedim. O gece yağmurlu ve karanlıktı. Multezem'de kapının yanında durdum ve şöyle dedim: 'Yarab! Günah işlememem için beni masum kıl!' Bunun üzerine, Kâbe'den bana şöyle seslenildi: 'Ey İbrahim! Sen benden ismet istiyorsun. Bütün mü'min kullarım benden ismet istiyorlar! Onları da masum kıldığım zaman, kime fazilet yapar ve kimi affederim?'

Hasan Basrî şöyle dedi: 'Eğer mü'min günah işlememiş olsaydı, göklerin melekûtunda seyre çıkardı. Fakat Allah Teâlâ, günahlarla onu alıkoydu'.

Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: 'Eğer keremden bir göz belirirse, günahkârları sevap işleyenlere ilhak eder'.

Mâlik b. Dinar, Eban'a rastladı ve ona dedi ki: 'Ne zamana kadar halka ruhsatları söyleyeceğiz?' Eban 'Ey Ebu Yahya! Ben kıyamet gününde senin şu abanı sevinçten deldirecek kadar Allah'ın affından faydalanacağını ümit ediyorum!'

Rıbî b. Hıraş kardeşinden rivayet ettiği hadîste dedi ki: "Kardeşim vefat ettiği zaman bir elbise ile örtüldü. Onu teneşirin üzerine getirdik. Elbiseyi yüzünden kaldırıp kalkıp oturdu ve şöyle dedi: 'Rabbimin huzuruna vardım. Beni 'rev ve reyhan' ile karşıladı. Rabbim öfkeli değildi. Ben işi sizin zannettiğinizden daha kolay gördüm. Bu bakımdan gevşemeyin. Muhammed, ashabıyla beraber onlara dönüp gitmemi bekliyor'.49 Sonra kendiliğinden teneşirin üzerine uzandı. Sanki leğene düşen bir taş gibi oldu. Böylece onu götürüp defnettik".

îsrailoğulları'ndan iki kişi Allah yolunda kardeş oldu. Biri kendi aleyhinde çok israfçı, diğeri âbid idi. Abid, ona vaaz eder, onu haramdan sakındırırdı.O da âbide derdi ki:'Beni rabbimle başbaşa bırak! Sen beni kontrol edici olarak mı gönderildin?!' Âbid onu büyük bir günah işlerken görünceye kadar dostluğuna devam etti. Fakat o zaman âbid öfkelenip şöyle dedi: 'Allah seni affetmeyecek!'

Râvî der ki: Allah Teâlâ kıyamet gününde 'Benim rahmetimi kullarımdan menetmeye kimin gücü yeter? Ey nefsine israf eden! Sen git! Seni affettim!' der. Sonra Allah Teâlâ, âbide der ki: 'Sana cehennemi vâcib kıldım'.

Hz. Peygamber der ki: 'Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim. Âbid kişi öyle bir söz söyledi ki hem dünyasını, hem de ahiretini yok etti'.

Yine rivayet ediliyor ki hırsızın biri, israiloğulları arasında kırk sene yol kesicilik yaptı. Hz. İsa onun yanından geçti. Hz. İsa'nın peşinde havarilerden bir âbid vardı. Hırsız içinden 'Bu geçen Allah'ın peygamberidir. Yanında bir havarisi de var. Ben de inip onların beraberinde üçüncüsü olursam ne güzel olur!' dedi. Bunun üzerine inip havariye yaklaştı.

Fakat havarinin büyüklüğünden nefsini ona yakın olmaya lâyık görmedi ve içinden 'Benim gibi bir hırsız bir âbidin yanında yürümez' dedi. Havari onun gelişini hissetti ve içinden şöyle dedi: 'Benim yanımda bu hırsız mı yürüyor?' Bunun üzerine havari, Hz. İsa'nın yanına varıp onunla beraber yürümeye başladı. Hırsız arkada kaldı. Bu manzara karşısında Allah Teâlâ, İsa kuluna şöyle vahyetti: 'Onların ikisine söyle! İkisi de yeni baştan amel etmeye başlasınlar. İkisinin de geçmiş amellerini yaktım! Havari kibre kapıldığından dolayı onun sevaplarını yaktım. Diğerine gelince, nefsini hakir gördüğünden dolayı günahlarını yaktım'. Bunun üzerine İsa, o hırsızı yanına aldı ve onu havarilerinin arasına kattı.

Mesruk'tan şöyle rivayet ediliyor: Peygamberlerden biri, secde halinde iken âsilerden biri gelip boynuna bastı. Öyle ki taşlar mübarek alnına battı. O peygamber öfkeli olarak başını secdeden kaldırdı ve şöyle dedi: 'Git! Allah seni affetmesin'. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle vahiy gönderip 'Sen kullarım hakkında bana yemin mi veriyorsun? Onları (affetmememi benden talep mi ediyorsun?) Muhakkak ki ben onu affettim' dedi. Mânâ bakımından, İbn Abbas'dan rivayet edilen şu eser de buna yakındır: Hz. Peygamber, müşrikler aleyhinde kunut okur, namazında onlara lanet ederdi. Bunun üzerine şu ayet indi:
O konuda senin yapacağın birşey yoktur!. (Âlu İmran/128)

Bundan sonra, Hz. Peygamber onlara beddua etmeyi terketti. Allah Teâlâ da o insanları İslâm'a hidayet etti.

Âbidlerden iki kişi ibâdette eşit idiler. Bunlar cennete girdikleri zaman, biri derecesiyle arkadaşından daha yüksek olur. Derecesi az olan 'Yarab! Bu arkadaş, ibâdet bakımından dünyada benden daha üstün değildi. Oysa sen onu illiyyîn de benden üstün kıldın?' der. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:
O dünyada benden yüksek dereceleri, sen ise ateşten kurtulmayı istiyordun! Bunun için her kula istediğni verdim.

Bu rivayet ümit edenin korkandan daha yüksek olduğuna delâlet eder.
Padişahlar nezdinde, cezasından korkarak hizmet eden ile nimet ve ikramını umarak hizmet edenin arasında çok fark vardır. Bu sırra binaen Allah Teâlâ mü'min kullarına güzel zannı emretmiştir.

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Allah'tan yüce dereceleri isteyin! Çünkü siz kerîm olandan istiyorsunuz. Allah'tan istediğiniz zaman en yüce Firdevs'i isteyiniz; zira Allah'a hiçbir şey büyük gelmez.

Bekir es-Sevvaf b. Selim50 şöyle demiştir: "Biz Mâlik b. Enes'in huzuruna öleceği gece girdik ve dedik ki: 'Ey Ebu Abdullah! Kendini nasıl hissediyorsun?' Mâlik 'Ne söyleyeceğimi bilmiyorum! Sizler, Allah'ın affından o kadar faydalanacaksınız ki o ka
darı aklınızdan bile geçmez!' dedi. Sonra biz Mâlik'in -gözlerini kapatmcaya kadar yanından ayrılmadık".

Yahya b. Muaz münâcatında Günahlarla olan ümidim, amellerle olan ümidime nerdeyse galip gelecektir. Çünkü amellerde ihlasa itimat ediyorum. Ben ki afetle marufum, onu nasıl koruyabilirim? Günahta ise kendimi senin affına güvenmiş görüyorum. Sen ki cömertlikle mevsufsun, onu nasıl affetmezsin?' demiştir.

Bir mecusî, Hz. İbrahim'den misafir edilmesini istedi. Hz. İbrahim 'Eğer müslüman olursan seni misafir ederim' dedi. Bunun üzerine mecusî gitti. Bundan dolayı Allah Teâlâ Hz. İbrahim'e vahyederek şöyle buyurdu:

Ey İbrahim! Neden ona dinini değiştirmeden yedirmedin. Oysa ben yetmiş seneden beri onun küfrüne rağmen kendisine yediririm. Eğer onu bir gece misafir etseydin ne zararın olurdu?
Bu vahiyden sonra İbrahim, mecusînin ardına düştü. Onu çevirip misafir etti. Mecusî İbrahim'e 'Senin bu şekilde hareket etmenin sebebi nedir?'dedi. İbrahim, hâdiseyi olduğu gibi mecusîye anlattı. Mecusî hadiseyi dinledikten sonra 'Allah (c.c) bana böyle mi muamele yapıyor?' deyip sonra İbrahim'e 'Bana İslâm dinini telkin et'dedi ve müslüman oldu.

Üstad Ebu Sehl es-Salukî, Ebu Sehl Züccacî'yi rüyasında gördü. Rüyada görülen zat, ebedî vaîde kaail idi. Salukî, ona "Senin durumun nasıl oldu?' diye sordu. Züccacî 'Durumu zannettiğimizden daha kolay buldum' dedi. Bir kişi Ebu es-Sehl Salukî'yi öldükten sonra, rüya âleminde son derece güzel bir durumda gördü ve şöyle sordu: 'Ey üstad! Ne ile bu dereceye vardın?' Salukî 'Rabbim hakkındaki güzel zannımla bu mertebeye vardım' dedi.
Hikâye ediliyor ki Ebu Abbas b. Sureye, ölüm hastalığında rüyasında kıyametin koptuğunu ve Allah'ın 'Âlimler nerededir?' dediğini ve o anda âlimlerin geldiğini ve Allah'ın onlara 'Dünyada öğrendiğinizi nasıl kullandınız ve onunla nasıl amel ettiniz?' dediğini ve onların da 'Ey rabbimiz! Kusur ettik ve kötülük işledik' dediklerini, Allah Teâlâ'nın verilen cevaba razı olmamış ve başka bir cevap istiyormuş gibi soruyu tekrarladığını, bunun üzerine kendisinin 'Benim defterimde şirk yoktur! Şirkin, dışındaki günahların ise, affolunacağı va'dini almıştım' dediğini, bunun üzerine, Allah Teâlâ'nın âlimlere şöyle hitap ettiğini görmüştür: 'Gidiniz! Sizi affeyledim!' Kendisi bu rüyasından üç gün sonra vefat etmiştir.

İçkici bir şahıs dostlarından bir grubu topladı. Hizmetkârına dört dirhem para verip mecliste bulunan kimseler için biraz meyve satın almasını emretti. Hizmetçi Mansur b. Ammar'ın meclisinin kapısından geçti. Mansur da bir fakir için cemaattan birşey istiyor ve şöyle diyordu: 'Kim bu fakire dört dirhem para verirse ona dört dua yapacağım!' Hizmetçi, yanındaki dört dirhem parayı Mansur'a teslim etti. Mansur dedi ki:
- Sana ne hakkında dua etmemi mi istiyorsun?
- Bir efendim vardır. Ondan kurtulmak istiyorum.
Bunun üzerine Mansur dua etti ve şöyle dedi:
- İkinci duayı hangi hususta istiyorsun?
- Allah Teâlâ'nın bu vermiş olduğum dört dirhem paranın yerini doldurmasını istiyorum.
Mansur bu hususta dua etti ve şöyle dedi:
- Öbür duayı ne için istiyorsun?
- Allah'ın efendime tevbe nasip etmesini istiyorum.
Mansur bunun için de dua etti ve sonra şöyle dedi:
- Dördüncü olarak neye dua etmemi istiyorsun?
- Allah'ın beni, efendimi, seni ve bu cemaati affetmesini diliyorum.
Mansur dua etti. Bunun üzerine hizmetçi gerisin geriye gitti. Efendisi hizmetçiye şöyle sordu:
- Neden böyle geciktin?
Hizmetçi olup biteni efendisine arzetti. Bunun üzerine efendisi şöyle sordu:
- Mansur nasıl bir dua yaptı?
- Nefsim için azad edilmeyi diledim.
- Sen hürsün! ikinci duası ne idi?
- Allah Teâlâ'nın vermiş olduğum paraların yerini doldurmasını istedim.
- Sana dört bin dirhem veriyorum! Mansur'un üçüncü duasıne idi?
- Senin tevbe etmendi!
-Allah'a tevbe ettim! deyip Mansur'un dördüncü duasınısordu.
- Dördüncü duası da Allah'ın beni, sizi, oradaki topluluğu ve
Mansur'u affetmesi hususunda idi!
- Bu, bana ait bir durum değil!
O gece yattığı zaman rüyasında kendisine şöyle dendi: 'Sana düşen vazifelerin tümünü yaptın. Ben, bana düşen vazifeyi yapmaz mıyım? Seni de, hizmetçiyi de, Mansur b. Ammar'ı da ve hazır bulunan topluluğu da affettim'.

Abdülvehhab b. Hamid es-Sakafî'den şöyle rivayet ediliyor: Üç kişi ile bir kadının bir cenazeyi mezarlığa götürdüklerini gördüm. Kadının yerine geçtim ve kabristana vardım. Cenaze namazını kıldık. Cenazeyi defnettik, Kadına dedim ki:
- Bu ölü senin neyin olur?
- Oğlumdur!
- Sizin komşularınız yok mudur?
- Evet, vardı. Oğlumu küçümsediler de onun için cenazesine
iştirak etmediler.
- Oğlun ne idi?
- Muhannes idi?
Kadına acıdım, evime götürdüm. Ona para, yiyecek ve elbise verdim. O gece rüyamda biri bana geldi. Gelenin yüzü ayın ondördü gibiydi. Üzerinde bembeyaz elbise vardı. Durmadan bana teşekkür ediyordu. Ona 'Sen kimsin?' diye sordum? O kişi 'Ben bugün defnettiğiniz o muhannes kişiyim. Halkın beni hakir görmesinden ötürü 'Rabbim bana merhamet etti' dedi.
İbrahim Ertuş dedi ki: Biz Mâruf-u Kerhî ile beraber Bağdad'da, Dicle'nin kenarında oturuyorduk. Ansızın yanımıza,bir kayıkta, sarhoşlar geldiler. Def çalıp, içki içiyor ve oynuyorlardı. Arkadaşları Mâruf'a 'Şunları görmüyor musun? Açıktan açığa Allah'a isyan ediyorlar, onların aleyhinde bedduada bulun' dediler. Bunun üzerine Mâruf iki elini kaldırıp dedi ki: 'Yarab! Onları dünyada nasıl sevindirdiysen ahirette de sevindir'. Bunun üzerine arkadaşları Mâruf'a Biz ona dua et demedik ki? Beddua et dedik! Mâruf cevap olarak şöyle dedi: 'Allah onların ahirette sevinmelerini irade ettiğinde onları tevbeye sevkeder'.

Seleften biri duasında şöyle derdi:
Yarab! Hangi zamanın ehli vardır ki sana isyan etmemiştir? İsyanlarından sonra senin onların üzerindeki nimetin umumî ve rızkın da bol olmamıştır? Seni tenzih ediyoruz. Sen ne halimsin! Senin izzetine yemin ediyorum. Sen nimeti sayarak verir, sonra tamamlarsın. Sonra rızkı indirirsin. Ey rabbimiz! Sanki sen hiç gazaba gelmezsin!
İşte bunlar, korkanların, ümitsizlerin kalbine recânın sevincini celbeden sebeplerin ta kendileridir.

Mağrur ahmaklara gelince, onlara bu şeylerden hiç birini dinletmemek gerekir. Aksine onlar bundan sonra korku hakkında söyleyeceklerimizi dinlemelidirler. Çünkü insanların çoğu ancak korku ile ıslah olur. Kötü köle ve taşkın çocuk gibi ki ancak kamçı ve baston ile istikametim düzeltir, konuşmada sertlik göstermekle doğrulur. Bunun zıddı ise gerek din, gerekse dünya hususunda onlara ıslah kapısını kapatır.














46) Ebu Kasım Muhammed b. Ali b. Ebî Tâlib el-Hâşimî el-Medenî'dir. H.80'den sonra vefat etmiştir.
47) Karkesanlıdır. H. 88'de vefat etmiştir.
48) İbn Merduveyh
49) Kut'ul-Kulûb
50) Künyesi Tâifli Ebu Süleyman'dır. Medine'de otururda.