Allah Hakkındaki Şükür Perdesini Kaldırmanın Yolları

Şöyle diyebilirsin 'Bu hadîsler delâlet ederler ki dünyada bela, nimetlerden daha hayırlıdır. Acaba bu durumda Allah'tan bela isteyebilir miyiz?' Cevap olarak derim ki: Bunun böyle bir anlamı yoktur. Çünkü Hz. Peygamber'den (s.a) rivayet edildiğine göre duasında, dünya ve ahiret belasından Allah'a sığınıyordu.82

Hz. Peygamber ve diğer peygamberler şöyle dua ederlerdi: 'Ey rabbimiz! Bize dünyada iyi hâl ver ve ahirette merhamet ihsan et!' Peygamberler düşmanlarının ve başkalarının sevinmesinden de istiaze ederlerdi.83

Hz. Ali 'Ey Allahım senden sabır istiyorum' diye dua edince, Hz. Peygamber buna karşılık şöyle buyurdu:
Ya Ali! Muhakkak ki sen Allah'tan bela istedin! O halde ondan afiyet talep et!84

Allah'tan afiyet talep edin. Hiçbir kula afiyetten daha üstün birşey verilmemiştir. Ancak yakîn bundan müstesnadır.85

Ebubekir Sıddîk, yakîn ile kalbin cehalet ve şüphe hastalığından korunduğuna işaret etmektedir. Bu bakımdan kalbin afiyeti bedenin afiyetinden daha yücedir.

Hasan Basrî şöyle demiştir: İçinde şer bulunmayan hayır, şükürle beraber olan afiyettir! Nice nimete mazhar olanlar vardır ki şükretmez'.

Mutarrıf b. Abdillah şöyle demiştir: 'Benim afiyet bulup şükretmem benim nezdimde, belaya uğrayıp sabretmenden daha sevimlidir'.

Hz. Peygamber bir duasında şöyle buyurmuştur: Senin afiyetin bence daha sevimlidir.86

Bu durum bir delil ve şahid getirmeye muhtaç değildir. Çünkü bela iki sebepten nimettir:
Birincisi: O beladan daha fazla olan belaya nisbeten o bela nimettir. Bu da ya dünyada veya dinde olur.

İkincisi: Kendisinden daha fazla sevap umulana nisbeten bela, nimet olur. Bu bakımdan kişi için dünyada nimetin tamamını ve ondan fazla olan belanın defini istemek uygundur. Nimete şükretmenin ahiretteki sevabını istemek uygundur; zira Allah Teâlâ, sabra karşılık olarak vermediği mükâfatı şükre karşılık vermeye kâdirdir.

Eğer bazıları şöyle diyor dersen: 'Ben isterim ki cehennem üzerinde bir köprü olayım. Bütün halk o köprüden geçip ateşten kurtulsun ve ben de cehennemde kalayım'.

Semnun87 da şiirinde şöyle demiştir:
Senden başka hiç kimsede benim bir payım yok. Bu bakımdan dilediğin şekilde beni dene!
İşte bu kimselerin durumu belayı istemek demektir.

Semnun el-Muhib bu şiirinden sonra bevledemez hâle geldi. Bu hastalıktan sona mekteblerin kapılarına gider, çocuklara 'Çokça yalan söyleyen bu amcanıza dua edin!' derdi.

İnsanoğlunun tek başına ateşte olup diğer insanların ateşten kurtulmasını istemesi mümkün değildir. Fakat bazen sevgi kalbe galebe çalar. Hatta aşık, kendisinde, böyle bir sevgi olduğunu zanneder. Bu bakımdan kim muhabbet kadehini içerse sarhoş olur. Sarhoş olursa rastgele konuşur. Eğer sarhoşluğundan ayrılırsa kendisine galebe çalan hâlin hakîkat olmadığını bilir. Bu bakımdan bu konuda her ne dinlemişsen o, sevgileri ifrat derecesine varan aşıkların sözlerindendir. Aşıkların sözünü dinlemek keyifli olur, fakat güvenilmez.
Şöyle hikâye ediliyor: Erkek serçe, dişisini istedi. Dişisi engel oldu. Bunun üzerine erkeği dedi ki: 'Seni benden meneden nedir? Eğer sen istersen Süleyman'ın mülküyle beraber dünya ve ahiretin altını üstüne getireyim. Senin için bunu yaparım'. Süleyman (a.s) onun bu sözünü işitti. Bunun üzerine huzura davet edip kendisini kınadı. Serçe ona dedi ki: 'Ey Allah'ın peygamberi! Aşıkların kelâmı hikâye edilmez'. Hakîkat, kuşun dediği gibidir.
Şair şöyle demiştir:

Ben ona kavuşmayı, o ise beni terketmeyi istiyor.
Ben de bu yüzden kendi irademi onun iradesine feda ederek bırakıyorum.
Şairin bu sözü de muhaldir. Bunun mânâsı: Ben onun irade etmediğini irade ediyorum. Çünkü visâli irade eden terketmeyi irade etmemiş demektir. Bu bakımdan irade etmediği terki nasıl irade etmiş olur? Bu şiir ancak iki şekilde tevil edilirse doğru olur:

Birincisi: Bu durumun bazı hallerde olmasıdır ki onunla ilerde ulaşacağı muradına götüren rızayı elde etmiş olsun.Dolayısıyla hicran (terkediş) rızaya vesile olur.Rıza da sevgiliye ulaşmanın vesilesidir.Bu bakımdan bunun misali, malı sevenin misali gibidir. Malı seven iki dirhem için bir dirhem selem verdiği zaman, o iki dirhemin sevgisinden ötürü hal-i hazırdaki bir dirhemi terkeder.

İkincisi: Sevdiğini rızasının, onun yanında sadece mahbubun rızası olması hasebiyle güzel olmasıdır. Sevdiğinin kendisinden razı olacağını hissettiğinde bundan bir zevk duyar. Sevdiğinin istememesine rağmen müşahedesindeki lezzetine bu lezzet eklenir. Bu durumda içinde sevdiğinin rızası olanın irade edilmesi ve bunun için de bazı muhiblerin hali, Allah'ın rızasını sezmekle beraber, beladan lezzet buldukları raddeye varmıştır.

Rızayı sezmeksizin afiyetten almış oldukları, lezzetten daha fazladır. Bu bakımdan bu kimseler mahbubun rızasını belada gördükleri zaman bela onlar için afiyetten daha sevimli olur. Bu öyle bir haldir ki aşkın ga-lebe çaldığında vâki olması uzak değildir. Fakat bu hâl geçicidir, devamlı kalmaz. Bu hâl dursa dahi sıhhatli bir hal midir veya başka bir hâl tarafından istenilen bir hal midir ki kalp üzerine vârid olmuştur ve dolayısıyla kalbi normalden kaydırmıştır, işte bu hususta biraz düşünmek gerekir. Bunu tedkik etmek bizim konumuza uygun düşmez. Daha önce geçen hakikatlerden anlaşıldı ki afiyet beladan daha hayırlıdır.

Bütün mahlukatına faziletiyle minnet eden Allah'tan din, dünya ve ahiret hususunda, hem kendimize, hem de bütün müslümanlara af ve afiyet talep ederiz!






82) İmam Ahmed
83) Daha önce geçmişti.
84) Tirmizî
85) İbn Mâce, Nesâi
86) İbn Ebî Dünya
87) Bağdadlıdır. Sırrı es-Sakatî'nin sohbetinde bulunmuştur. Bu zatın
konuşmasının çoğu muhabbet hakkında idi.