Sabra İhtiyaç Olduğu Zannedilen ve Kulun Sabırdan Müstağni Olamadığı Hususlar

Bitkilerin ve hayvanların, olduğu gibi parçalanıp yenilmesi mümkün değildir. Her birinde ıslah etmek, pişirmek, bazısını bazısının içerisine atmak suretiyle terkib ve tasnif yapmak ve daha sayılmayacak kadar birçok işler lazımdır. Her yemek için bunu saymak uzar. Bu bakımdan biz her ekmeği ele alalım: O tek ekmeğin, tohumu yere ekilip yenecek dereceye gelinceye kadar nelere muhtaç olduğuna bakalım.

Bu bakımdan o ekmek, ekilmek için önce çiftçiye muhtaçtır, çiftçi önce toprağı ıslah etmelidir. Sonra çift sürecek öküz ve saban ile diğer şeylere ihtiyaç vardır. Bundan sonra bir müddet sulamaya ihtiyaç vardır. Sonra yeri yabanhi bitkilerden temizlemek, sonra biçmek, sonra dövmek, sonra samandan temizlemeye ihtiyaç vardır. Sonra öğütmek, sonra hamur yapmak, sonra ekmek yapmaya ihtiyaç vardır.

Bizim zikrettiğimiz ve zikretmediğimiz, bu fiillerin sayılarını düşün. Bu hususta insanın muhtaç olduğu demir, ağaç, taş ve benzeri aletlerin sayısını düşün. Sanatkârların saban, öğütme ve ekmek aletlerini ıslah etmekte muhtaç oldukları şeyleri düşün! Marangoz, demirci ve benzeri kimseleri düşün! Demircilerin demire, bakıra, kalaya olan ihtiyacını düşün! Allah Teâlâ'nın dağları, taşları ve madenleri nasıl yarattığını, yeryüzünü nasıl komşu kıtalara böldüğünü düşün!

Ey miskin! Eğer incelersen bilirsin ki bir tek ekmeğin yemeye elverişli hâle gelinceye kadar en azından bin sanatkârın elindeng eçmesi gerekir. Bu bakımdan suyu indirmek için bulutları sevkeden melekten tut da melekler cihetinden yapılan amellerin en sonuncusuna kadar, ta ki sıra insanın ameline varıncaya kadar gel! Göreceksin ki bir ekmek binlerce kişiye muhtaçtır. Her sanatçı, halkın maslahat vasıtasıyla tamamlanan sanatların köklerinden bir köktür. Sonra o aletlerdeki insan emeğinin çokluğunu düşün!

Hatta küçücük bir alet olan iğnenin faydası senden soğuğu uzaklaştıran elbiseyi dikmektir. Onun sûreti iğne olmaya elverişli bir demirden oluşmaz. Ancak iğnecinin elinden yirmibeş defa geçtikten ve her defasında başka bir ameliyeye tâbi tuttuktan sonra olur. Eğer Allah Teâlâ memleketleri bir araya getirmeseydi, kulları müsahhar kılmasaydı, otları biçmek için orağa ihtiyacın olduğunda ömrün tükenirdi, yine de orağı edinmekten aciz kalırdın. Dikkat etmez misin, Allah Teâlâ, necis bir meniden yaratmış olduğu kulunu, bu acaip işleri yapmaya nasıl şevketmiş?! Bu garip sanatları yapmayı ona nasıl ihsan etmiştir? Mesela makasa bak. Onun iki tarafı, birbirine uygun iki makas ağzıdırlar. Biri diğerinin üzerine kapanır. Birşeyi beraberce ve çabukça keserler. Eğer Allah Teâlâ fazilet ve keremiyle makası edinme yolunu bizden öncekilere keşfettirmeseydi biz makası kendi fikrimizle edinmeye muhtaç olsaydık, sonra demiri taştan çıkarmaya, makasın çalıştığı aletleri yapmaya muhtaç olsaydık ve bizim her birimiz de Hz. Nuh (a.s) kadar yaşayıp, dünyanın en mükemmel aklına sahip olsaydık yine de sadece bu makas aletini ıslah etmekteki yolu çıkaramazdık. Bırak diğer âletleri yapmak şöyle dursun! O halde göz sahiplerini kör olanlara bu hususta ilhak eden, peygamberleri bu hususu açıklamaktan meneden Allah ortaktan münezzehtir.

Eğer memleket değirmenciden veya demirciden veya işlerin en düşüğü olan hacamat yapandan veya örücüden veya diğer sanatların birinden boş olursa, sana isabet eden sıkıntıyı ve işlerinin nasıl sarsılacağını düşün! Bu bakımdan kulların bazısını diğerine müsahhar kılan Allah ortaktan münezzehtir. Bununla meşiyeti yerini buldu ve hikmeti tamamlandı.

Biz bu husus hakkında da sözü kısa keselim. Çünkü gaye sonuna kadar saymak değil de nimetlere dikkati çekmektir.