Aileiçi Şiddet

SUAL:

Kocaların hanımlarını veya çocuklarını dövmesi ile ilgili dini hükümler nelerdir? Aile içi şiddeti önlemenin çareleri neler olabilir? Fiziksel ve psikolojik şiddet nedeniyle aileler parçalanmakta, çocuklarda ortalıkta kalmaktadır. Bu sorunları nasıl çözebiliriz? Yüce dinimiz açısından bazı tavsiyelerde bulunabilir misiniz?


CEVAP:

Değerli kardeşimiz;

Aile için şiddetin temeline bakıldığında cehaletin en etkili faktör olduğunu görebilmek hiç de zor değildir. Eğitim düzeyi yüksek de olsa Anna baba rolünü bilmeyen aile ferdi aile içerisindeki şiddetin temellerini hazırlamaktadır. Gerek aile içerisinde nesillere bu konuda eğitimin verilmemesi gerekse eğitim sistemimizin bu konuda hiç bir adım atmamış olması bu gün aile içi şiddetin hızla artmasında önemli etkendir.

Erkeğin kadın üzerindeki hakları, kadının erkek üzerindeki hakları bilinmemekte ve hak konusu adeta özellikle kadın üzerinde istediğimi yaptırma hakkım var düşüncesine dönüşmüştür. Din ve ahlak zayıflığı eklenince aile içi şiddet kaçınılmazdır. Bunun için Hz. Peygamber'in eşler hakkındaki öğütlerini analiz edip topluma anlatmak gerekir.

Erkeklerin aile içindeki yetkileri, kadınların da bu yetki karşısındaki durum ve tutumları konusu şu âyetlerde açıklanmıştır:

"Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah'a itaatkârdır. Allah'ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara ögüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. Eğer karı kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır" (Nisa: 4/34-35).

Şimdi bu iki âyeti tefsir ederek konuyu anlamaya çalışalım:

34. Âyette, yalnızca kocaların değil, bütün erkeklerin koruyucu ve yönetici (kavvâmûn) olmaları iki gerekçeye dayandırılmıştır:

a) Allah insanların bir kısmına diğerlerinden üstün kabiliyetler vermiştir, bu cümleden olarak koruma ve yönetme bakımından erkekler, kadınlardan daha uygun özelliklerle donatılmışlardır.

b) Erkekler aile geçimini ve diğer malî yükümlülükleri üslenmişlerdir. Bazı müfessirlere göre bu iki gerekçeden birincisi insan tabiatının değişmez özelliğidir; genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar. Koruma bakımından fizik güç önemlidir ve erkekler bu yönden daha güçlüdürler. İkinci gerekçe ise yaratılıştan değil, kültür ve medeniyet şartlarına bağlı alışkanlıklar, âdetler, tutumlardan kaynaklanmaktadır. İslâm'ın geldiği çağda daha yoğun, günümüzde ise önemli ölçüde olmak üzere erkeklerin bu fonksiyonları da devam etmektedir. İslâm hukuk kurallarına göre erkek hem -geniş mânada- ailenin geçiminden tek başına sorumludur, hem de mehir, diyet, cihad/askerlik gibi malî tarafı olan yükümlülükleri vardır.

Erkeğin "kavvâm" olması hangi yetkileri ve vazifeleri ihtiva etmektedir? Bu soruya verilen cevaplar eskiden yeniye değişik olabilmiştir. Yalnızca âyet ve hadislerin lafızlarını değil, bunların yanında uygulamayı ve dolayısıyla örf ve âdeti de göz önüne alan müctehid ve müfessirler, sözlük mânası "bir şeyin üzerinde duran, hâkim olan, özen gösteren, onunla yakından ilgilenen" demek olan kavvamlığa, "reislik, yöneticilik, eğitim, koruma, savunma, ıslah, kazanma, üretme" mânalarını yüklemişlerdir. Tarih boyunca erkekler bu işleri ve sıfatları, fiilen kadınlardan daha ziyade yüklenmişlerdir. Çağımızda kelimeye yüklenen hâkim mâna ise "aile reisliği"dir.

Âyetten erkeklerin yönetim, savunma ve koruma bakımlarından genel olarak önde oldukları anlaşılmakla beraber, takip eden cümleler göz önüne alındığında burada, aile kurumunda hâkimiyet ve yöneticilik mânasının ağır bastığı görülecektir. Ailede kurucu unsur karı kocadır. Bu temel kurumu oluşturan, yöneten, yönlendiren dinî, ahlâkî, hukukî kurallar vardır. Kurallara uyulduğu müddetçe mesele yoktur. Taraflar kuralları bozar, hakları çiğnerse düzeni sağlamak ve adaleti gerçekleştirmek üzere çeşitli tedbirler ve müeyyideler devreye girecektir. Bu âyette karının, aynı sûrenin 128. âyetinde ise kocanın hukuku çiğnemesi ve düzene baş kaldırması (nüşûz) ele alınmıştır. Aile hayatı içinde kadın, kurallara göre rolünü ifa edip etmemesi yönünden iki sıfatla nitelendirilmiştir: Sâliha ve nâşize. Sâliha kadınlar hem kocalarının ve diğer aile fertlerinin yanında (açıkta, zâhirde) hem de onların bulunmadıklar yerlerde (gaybda) vazifelerini hakkıyla yerine getirir, Allah'ın koyduğu, toplumun benimsediği kuralların dışına çıkmaz, aileye ihanet etmez, şerefine leke sürmezler. Bazı davranış ve tavırları sebebiyle yoldan çıkma, hukuka baş kaldırma (nüşûz) belirtileri gösteren, böylece nâşize olması ihtimali beliren kadınlara karşı ne yaplacak, aile düzeni ve hukuku nasıl korunacaktır? İşte bu noktada Kur'ân-ı Kerîm vazifeyi ailenin reisi sıfatıyla önce kocaya vermektedir. Öngörülen tedbirlere başvurmasına rağmen koca düzeni sağlayamazsa ve ailenin dağılmasından korkulursa sıra hakemlere gelecektir. Âyette hukuka baş kaldıran, meşrû aile düzenini bozmaya kalkışan (nâşize) kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler: Öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır. Öğüt vermek ve yatakta yalnız bırakmak, küsmek gibi tedbirler problem teşkil etmemiştir, ancak dövme tedbiri özellikle çağımızda, kadın hakları ve insanlık haysiyeti yönlerinden önemli bir tartışma konusu olmuştur. Esasen tefsir ve hadis kitaplarına bakıldığında kadının baş kaldırma durumunda bile kocası tarafından dövülmesini, eski tefsirciler arasında da farklı yorumlayanların, bunun câiz olmadığını ileri sürenlerin bulunduğu aşağıdaki alıntılarda görülmektedir.

Dövme tedbiri ve hükmünün -bu âyet dışında- en önemli dayanağı ilgili hadislerdir. Bu hadislerin, aksini söyleyen rivayetlere nisbetle daha sahih ve sağlam olanlarında Peygamberimiz (s.a.) kadınların dövülmesini menetmekte, karılarını dövenlere "hayırsız" demekte, "Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl girecek?" diye sormaktadır (Buhârî, "Nikâh", 93; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 60). Eski tefsircilerin, bu âyetin geliş sebebi olarak zikrettikleri bir vak'a, Araplar'da âdet haline gelmiş bulunan "kadını dövme" eylemine Hz. Peygamber'in bakışı ve bunu ortadan kaldırma iradesi bakımından ilgi çekicidir. Ensardan Sa'd b. Rebî', nâşize olan karısına bir tokat vurmuş, kayınpederi de damadını, Hz. Peygamber'e şikâyet etmişti. Peygamberimiz "Kadın da aynı şekilde kocasına vursun" buyurdu, fakat daha emir yerine getirilmeden açıklamakta olduğumuz âyet geldi, bu durumda kocanın karısına vurabileceği anlaşıldı ve emir geri alındı (Cessâs, 188; İbnü'l-Arabî, 415).

Dövmenin şekli ve miktarı üzerinde durulmuş, kadına zarar vermemesi, iz bırakmaması, yüze vurulmaması genel olarak kaydedilmiştir. Bazı tefsircilere göre vurma tamamen semboliktir, meselâ müfessir Atâ'ya göre misvak (dişlerin temizlendiği, fırça büyüklüğündeki özel, yumuşak ağaç dalı) gibi bir şeyle yapılacaktır (Cessâs, 189; İbn Atıyye, 48).

İkinci nesil âlimlerinden Atâ, hukuku çiğneyen kadına uygulanacak müeyyide ile genel olarak kadın dövme konusundaki hadisleri birlikte değerlendirmiş ve şu sonuca varmıştır: Erkek, namusu lekeleyecek bir davranışta (fahişe) bulunmayan, yalnızca nâşize olan karsını dövemez, ancak ona karşı öfkesini ortaya koyabilir. Atâ'nn bu anlayışını açıklayan -biri eski, diğeri çağdaş- iki tefsir âlimi farklı dayanaklardan hareket etmişlerdir. Bunlardan Ebû Bekir İbnü'l-Arabî'ye göre Atâ, âyette geçen dövmenin ibâha (serbest bırakma) ifade ettiğini, genel olarak karı dövmeyi yasaklayan hadislerin ise kerahet (mekruh ve çirkin görme) hükmü getirdiğini tesbit etmiş ve sonuç olarak "Koca, karısını dövemez" demiştir (Ahkâm, 420). Çağdaş tefsircilerden İbn Âşûr'a göre Atâ, âyet ve hadislerin farklı durumlara göre farklı hükümler getirdiğini anlamış, öğüt ve küsmenin kocaya, tecavüzün şiddetine göre sopa vb. müeyyide uygulamanın ise kısmen kocaya, genel olarak da yönetim ve yargıya (ülü'l-emre) ait bulunduğu sonucuna varmıştır. Koca iyi niyetle (ıslah etmek ve aileyi korumak maksadıyla) ve sınır aşmadan, kadına zarar vermeden -nâşize olan eşine- birkaç sopa vurursa buna izin verilecektir, sınır aşılır, bu izin kötüye kullanılırsa ülü'l-emr kocaların eşlerini sopalamasını kesin olarak yasaklayabilecektir (V, 43-44).

Fuhuş sebebiyle değil de yalnızca kocasına baş kaldırdığı, aile hukukunu çiğnediği, uzun zaman sevdiği ve kabullendiği kocasını istemez olduğu için karının, kocası tarafından -belli ölçüler içinde- dövülebileceği hükmüne tarihîlik açısından da bakılmıştır. İbn Âşûr'a göre dövme izni bazı toplulukların veya toplum tabakalarının örf, âdet ve ruh hallerine riayet edilerek verilmiştir, her zamanda ve her durumda geçerli değildir. Nüşûz durumunda kocanın karısını dövebilmesi için aralarında yaşadıkları toplumda bu davranışın ayıp, anormal, aşağılayıcı, zarar verici, hukuka aykırı telakki edilmemesi, kocanın öfkesinin karısı tarafından ancak bu vasıta ile hissedilir olması gerekir, izin böyle topluluklar ve durumlar için geçerlidir. Hz. Ömer'in Mekke halkı ile Medine halkını, kadınlara hâkimiyet bakımından karşılaştırdığı şu sözleri de toplum değiştikçe ilişki ve davranışların da değişebileceğini göstermektedir: "Biz muhacirler kadınlarımıza hâkimdik, sözümüzden çıkmazlardı, Medine'ye gelince gördük ki, Medine'nin yerli kadınları kocalarına hâkim durumdalar, bu defa bizim kadınlarımız da onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya başladılar." (Buhârî, "Nikâh", 83; İbn Âşûr, V, 412).

Ata gibi bazı alimlerin dediği gibi, Hz. Peygamber(a.s.m)’in bu “dövme” ruhsatını asla kullanmaması (Ibn Mâce, nikâh 51) ve “eşini döven sizin hayırlınız değildir” (Hâzimî, el-itibâr, 142) diye buyurması, - caydırıcı bir unsur olarak Kur’an’da yer almasına rağmen-, bu ruhsatın kullanılmasının uygun olmadığının bir kanıtı olarak değerlendirilebilir(krş. İbn Aşur, Nisa, 4/34. ayetin tefsiri).

Soru:

Kadının serkeşlik etmesinden endişelenmek derken ne kastedilmiştir? Ayrıca kadını dövme Ruhsatı var ama neden kocası aynı günahı işleyince, kadının sabır etmesi isteniyor?

Cevap:

“Erkek serkeşlik edince kadının kocasını dövme hakkına sahip olması” yargısının bir mantığı var mı? Yüzde doksan dokuz erkek kadından güçlüdür. Nasıl dövebilir ki? Böyle bir öneri, kadınla alay etmek anlamına gelir. Bu durumda, eşler evliliği sürdürmek isterlerse “barışmak-uzlaşmak” tan başka seçenek yoktur. Kur’an da şu tavsiyeleriyle bu yolu önermiştir:

“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Nisa, 4/128).

Ayette, erkeklerin "kavvâm" (hakim, idareci, kayyum) olmasına iki sebep gösteriliyor: Bunlardan birisi vehbî (Allah vergisi) dir ki, "İnsanların bazısını diğerlerine üstün kılması" cümlesiyle ifade edilmiştir. Ancak bu ifade öyle ince bir güzelliğe sahiptir ki, en azından ev reisliği konusunda erkeklerin üstünlüğüne işaret etmekle beraber, açıkça "erkekleri kadınlara üstün kıldığı için" denmemiş de, "İnsanların bazısını bazısına üstün kıldığı için" buyurularak, üstünlük her bakımdan (mutlak manada) erkeklere verilmemiş, böylece kadının da erkekte bulunmayan bazı meziyetlere sahip olmakla, ondan üstün olabileceği yönlerinin bulunabileceğine işaret edilmiştir. (Elmalılı, N/ 1348-19)

Bu vehbî (Allah vergisi) olan sebepte, yani idarecilik kabiliyetinde nâdir de olsa bazı kadınlar kocalarından daha başarılı olabilirler. Bu durumda ikinci ve kesbî (iş sahasında, cinsiyete dayalı rolle ilgili) olan sebep yine erkeklerin "kavvâm" olmasını gerektiriyor ki, bu, ev için harcama yapma, dolayısıyla kazanma sorumluluğunun erkeğe yüklenmiş olmasıdır. Bu erkeğin "kavvâm" oluşunun kesbî (kendisinin oluşturduğu) sebebidir. Elmalılı Merhumun ifadesi ile, "şu halde, eşinin hakkını yerine getirmeyen, kadın malına göz diken ve harcama (infak) görevini yapmayan ve ailenin ırz ve namusunu korumayan erkekler "ricâl= kâmil erkekler" den sayılmazlar"(age. N/1350) Dolayısı ile dövme izni verilen erkeklerden olamazlar. (bk. Kurtubî V/169)

Ayette geçen anahtar kelimelerden biri de “nuşuz”dur. "Nüşûz" kelimesinin kökündeki "yükseklik" ânlamından hareketle; baş kaldırma, isyan, hukukunu tanımama, eşlerden her birinin diğerini ikrah etmesi gibi manalara gelir. (bk. Kurtubî V/ 170-171; Elmalılı N/1351; Ibn Kesîr N/257) Şu halde bu âyetle kendisine dövme hakkı verilen erkek "kavvâm" olabilme vasfına sahip "kâmil erkek" (bk. Elmalılı, agk.) tir ve dövülmesine müsaade edilen de kadın değil, "nâşize"dir: Zâten âyet-i kerîmenin devamından da anlaşılacağı üzere, artık durum o kerteye gelmiştir ki "şikak" tan, yani evliliğin parçalanmasından endişe edilmektedir. Bir başka ifade ile; bu noktada ya "kâmil racul" olan erkeğe, işi yuvanın yıkılması kertesine geçiren "nâsize"ye, karakol komiseri gibi küçük bir ceza uygulama yetkisi verilip, mesele dallandırılmadan, âilenin parçalanmaması için en son ihtimale de başvurulacak, ya da her türlü sosyal, psikolojik ve ekonomik zararına rağmen derhal yuvanın yıkılmasına müsaade edilecektir. Âyet birinci yolu tavsiye etmektedir. Bunda aynı zamanda âile sırlarının mahkemelerde fâş olmaması hikmeti de söz konusudur.

Peygamberimiz(a.s.m)’in Veda haccında konuyla ilgili olarak söylediği şu sözleri, ilgili ayetin de bir nevi açıklaması durumundadır: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Onlar, Allah’ın yanınızdaki aveneleridir. Onların da sizin hoşlanmadığınız/istemediğiniz kimseleri evinize almamaları sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Şayet öyle bir şey yaparlarsa (istemediğiniz kimseleri evinize alırlarsa), -onların canını yakmadan- dövebilirsiniz. Memleketin örfüne göre onları giyindirmek, yedirip içirmek sizin görevinizdir”(Müslüm, hac,147; İbn Kesir, Nisa 34. ayetin tefsiri).

Görüldüğü gibi bu hadis-i şerifte “kadını dövme ruhsatı”, erkeğin istememesine rağmen kadının bir kimseyi eve alması gerekçesine bağlanmıştır. “erkeğin istemediği, hoşlanmadığı kimse”, şüphe uyandıran bir konumda olan kimse anlamına gelir.

Aslında evin içerisinde kendisine terettüp eden görevlerini yapmaması da “nüşuz/serkeşlik” anlamına gelmekle beraber, bunun en kritik noktası, erkek açısından şüphe uyandıracak davranışlarda bulunma halidir. Öyle anlaşılıyor ki, ayette söz konusu edilen “nüşuz/serkeşlik” de ailenin huzurunu içten dinamitleyen “şüpheli ortam” anlamına gelir.

Nitekim ilgili ayette (nisa, 4/34) -meal olarak- yer alan: “O halde iyi kadınlar(…) kocalarının gıyabında/yokluğunda, onların hukuklarını, onurlarını koruyan kadınlardır” cümlesinden de böyle bir işareti görmek mümkündür. Kur’an’ın, bu ailevî “kaba davranışı”, zor sezinlenebilecek “çok kibar” bir kalıpta anlatması, onun ifade inceliğini ve nezaketli üslubunu göstermektedir.

İşte, böyle bir ortamı hazırlayan bir kadının -hadiste ifade edildiği şekilde- hafifçe dövülmesi, şişirilmiş balon haline gelen erkeğin şak diye patlamaması, yuvayı bir anda dağıtmaması için, hikmetli bir sübap görevini yapacak ve adamın kafatası tenceresinde kaynayan türlü, türlü şeytanî telkinlerden uçuşan buharların yavaş, yavaş beyni terk etmesine imkân sağlayacaktır. Bununla beraber, ayette “önce öğüt, sonra uzak-küs durma, en son çare olarak da dövmenin” sahneye konulmasının ön görülmesi, Allah’ın adalet, ilim ve hikmetine inanan kimselerin üzerinde uzun uzadıya düşünüp kavramaya çaba göstermeleri gereken bir hikmet tablosudur.


Sorularla İslamiyet


1 yorum

Re: Aileiçi Şiddet

yazının özeti:bir kadın dayak yiyiyorsa haketmiştir!


cahiliye zihniyetine sahip sapıklar sizi.

23.10.2013 - (yusuf a.s)

Konular