ÇOCUK VE ALLAH

Çocuk, bizlere Allah’ın bir emaneti. Peki, biz bu emanetin değerini yeterince biliyor muyuz? Ya emaneti bize veren yüce Rabbimizi ona nasıl anlatıyoruz? Bu konunun hassas bir konu olduğunun farkında mıyız ve bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz?
Çocuk yetiştirmek çok büyük sorumluluk gerektirir. Dinle ilgili olumlu veya olumsuz bir imaja sahip olmak, okul öncesinde yaşanan deneyimler sayesinde oluşur. Bazen, düşüncesizce ağzımızdan çıkan bir kelime, çocuğumuzun dünya ve ahiret hayatını tehlikeye sokabilen sonuçlar doğurabilir. Dinî inancı doğru ve düzgün bir şekilde vermek anne ve babaların sorumluluğundadır. Çocuklar genelde üç yaş civarında Allah hakkındaki sorularıyla bir şeyler öğrenmeye çalışırlar. Bu çağda çocuğun merakının özensiz bir şekilde cevaplandırılması veya cevapsız bırakılması, büyüdüklerinde bu çocukların bazı ruhî boşluklar duymalarına sebep olacaktır. Bu boşluk, ileriki yaşlarda doldurulamaz. Bu yüzden anne-babaların dinî konularda donanımlı olması ve çocuğa yaşına göre Allah’ı anlatabilmesi çok büyük önem arz eder.
Dinimizin en temel konusu olan Allah inancı, okul öncesinde şu şekilde verilebilir: Allah, bütün varlıkları yaratan ve insanları diğer varlıklardan daha üstün kılan, özellikle çocukları daha çok sevendir. Koruyan, besleyip büyüten, tattığı güzel meyveleri yemekleri ve içecekleri veren, rengârenk çiçeklerle, sevimli hayvanlarla dünyayı neşelendirendir. Pikniğe çıktığımızda ya da doğayla baş başa kaldığımızda çocuğumuza Allah’ın bu nimetleri verdiğini söylemek, bu nimetlerin bize olan yararlarından bahsetmek yerinde olacaktır. Böylece küçük yaşta çocuğumuza sadece baktığını görmeyi değil, ardını da görebilme derinliğini kazandırmış oluruz.
Hikâyeler anlatarak ve çocuğu sıkmadan Allah’ın bizi koruduğunu ve her an yanımızda olduğunu çocuğa hissettirmek, onda müthiş bir rahatlık ve güven duygusu oluşturacaktır. Küçük olmasına rağmen kendisini güçsüz ve yalnız hissetmeyecektir. Çocuk, “Orada birisi var beni duyuyor ve dualarıma cevap veriyor, yalnız değilim” diye düşünmelidir. Çocuğunuzu küçük yaşlardan itibaren dua ettirmeye alıştırın. Dua, uzmanlarca araştırılmış, ruh hastalıklarından tutunuz kanser dâhil tüm hastalıklara karşı son derece faydalı olduğu bulunmuştur.
Çocuğunuzun yanında her kelimenize dikkat edin! “Ne biçim yağmur yağıyor!” demek yerine “Allah’ın rahmeti ne güzel yağıyor, ekinler sulanacak, ağaçlar meyve verecek” deyin. Sıcaktan çocuğunuzun yanında şikâyet edeceğinize güneşin canlılar için ne kadar önemli olduğunu anlatın. Her şeye olumlu yönüyle yaklaşırsanız onun, Allah’a şükreden bir insan olarak yetişmesine vesile olursunuz. Allah’a duyulan sevgi ve sağlam inanç, çocuklarınızı ümitsizlik, kaygı, şüphe ve her türlü korkuya karşı güçlü kılacaktır.
Çocuğun Allah hakkında bilmeden söylediği bazı şeyleri abartarak çocuğa kızan ebeveynler yanlış yapıyor demektir. Çocuğunuz size Allah’ın babasından büyük olup olmadığını da sorabilir. Böyle durumlarda aşırı tepki göstermek yerine sakince ve tatlı bir üslûpla çocuğa Allah inancı kazandırılmalıdır. Tüm iyi niyetiyle safiyane sorular soran çocuğu terslemek bizim cehaletimizden kaynaklanır. Sevgi evrensel bir dildir ve çocuk olumsuz hitaplarla değil olumlu duygularla Allah’a yaklaşır ve bağlılık kazanır. Çocuklara, Allah’ın varlıklar içinde en çok çocukları sevdiği anlatılmalıdır. Yemeğini tabakta bırakmanın çok günah olduğu ve Allah’ın onu sevmeyeceğini lütfen çocuğunuza söylemeyiniz. Çocuğa sadece nefret aşılamış olmaz, ayrıca suçluluk duyguları içine girmesine de sebep olursunuz. “Allah seni yakar” veya “taş eder” şeklindeki hitapların günümüzde kullanıldığını düşünmek bile istemiyorum. Özellikle 10 yaşından önce çocuğa bu türlü kelimelerle Allah anlatılmışsa kişi, hayatı boyunca Allah’ı azap veren, cezalandırıcı olarak görmekten kendini alıkoyamaz. Böyle bir insan yavrusunun, ileride içinden gele gele dua etmesini ve kalbinde her an Allah’ı hissetmesini nasıl sağlayabilirsiniz ki? Hiçbir insan, kendini korkutanı sevmez. Sadece sevgi, yanında, sevdiği insanı kaybetmekten doğan tatlı korkuyu getirir. Çocuğunun ruh sağlığını düşünen aileler, hem bu söylemleri lügatinden silmeli, hem de çevresinde bu sözleri söylediğini tesbit ettiklerini şiddetle uyarmalıdır. İnsanlar, kendilerine dokunan bir lâf olduğu zaman şiddetle kavgaya tutuşurlar da, bu konuda nedense çevresini uyarmaktan, dargınlık olacak endişesiyle vazgeçerler. Oysa ki, uğruna konuşulacak en önemli konu, çocuklarımızı ruh sağlıklarını koruyarak yetiştirmektir. Böyle korkutulan çocukların ruhlarında anlamsız korkular oluşur. Düşünün bir kez yaratıcının dünyada en çok sevilmesi gereken olduğu söyleniyor ve yaratıcının küçücük yavruyu taşa çevireceği, yakacağı beyinlere kazınıyor. Çocuk, en çok güvenmesi gereken varlığın onu cezalandıracağını düşünürse kime güven duyabilir ki? Böyle bir tezat, sadece geçici olarak çocuğunuzu yaramazlık yapmaktan alıkoyar, fakat bir ömür boyu yetiştirdiğiniz çocuğun ruh sağlığıyla sorumsuzca oynamış olursunuz. Dikkat ediniz ateistlerin ya da inançsız olanların büyük bir kısmı, yanlış tutumlarla çocuk yetiştirmiş dindar ailelerden gelmektedir.
Camilerden çocukları gürültü yapar diye kovanlar! Yarın o günahsız yavruları kovup ibadetten ve Allah’tan soğutmanın hesabını nasıl vereceksiniz? Müslümanlığın kutsal yeri sayılan Kâbe’de, tüm çocuklar serbestlik içinde dolaşırlar ve itilip kakılmazlar. Peygamberimiz namaz kılarken torunları sırtına çıkarlar o hiç kızmaz, aksine düşmesinler diye secdede uzun süre kaldığı olurdu. Dinimizin önderi bu şekilde yol gösteriyorken tersi uygulamaların doğru olması düşünülebilir mi?
Çocuklarımızı Allah ile, cehennemle, günah kavramı ile asla korkutmayalım! Anne ve babanın yaşamı çocuğun örnek kitabıdır. Bu yüzden her zaman doğru yöntemleri kullanalım, iyi örnek olalım. Unutmayalım küçük yaşta öğrenilenler taşa yazılmış, yaşlılıkta öğrenilenler suya yazılmış yazılar gibidir
PSİKOLOG
BETÜL ARTIŞ


Konular