ödenecek bedellere hazırlıklı olalım!

Ahirete iman eden her mü'min gibi biliyoruz ki, bu Dünya bir imtihan alanıdır. Burada geçen her saniyemizden hesaba çekileceğiz. Bu işin ahireti ilgilendiren boyutu. Ama bir de dünyevi boyutu var. Tarihi incelersek sağlam temeller üzerine dayanmayan her uygarlığın sonunun hüsran olduğunu görüyoruz. Bu çerçeveden bakınca ABD'nin sonunun yaklaştığını herkes söyleyebilir. Ama ya biz? Çağın müslümanları? Bütün Dünyada sergilenen zulüm ve vahşet tablolarında yerimiz neresi? Nelerin bedelini ödüyoruz, ya da ödeyeceğiz?


Dünyada yalnızlığa itilen ABD'ye koltuk çıkmak bize düştü!
Ne bekliyorduk?


Allah(c.c.)'a tam teslim olmamanın, günübirlik yaşamanın, menfaatperestlik ve uyuşukluğun bir gün bir bedeli olacaktı. Allah(c.c.) kullarına zulmetmez, ama biz kendimize zulmediyoruz. Bu insanlık sınavında milletçe sınıfta kaldıktan sonra yeni sınavlar da olacaktır. Yine çuvallayabiliriz, ki bu da kendi sonumuzu hazırlama anlamını taşır.


Şu hadisi şerifi hepiniz duymuş olmalısınız: "Öyle bir zaman gelecek ki, sineklerin bala üşüştüğü gibi kafirler sizin başınıza üşüşecektir" O zaman sayımız çok mu az mı olacak ya Rasulallah? (s.a.v): Hayır, ama selin önünde saman çöpü gibi olacaksınız!"… ancak hadisi şerifin tam metninde bahsedilen vehn (Dünya sevgisi ve ölüm korkusu) içimize sineli o kadar çok zaman oldu ve kafirler İslâm Dünyasına o kadar çok musallat oldu ki, bu hadisi hep geleceği değil geçmişi okumak için değerlendirme eğilimindeydim.


Bugün gelinen nokta o kadar acı ve meşhur "sokaktaki adam" halen o kadar duyarsız ki; hiçbir zaman bu bedeli bu kadar iyi anlamamış ve ödenmesinin yaklaştığını bu kadar hissetmemiştim. Bedelin ödenmesi o kadar yakın ki, artık egemen güç odakları bağımsız olmadığımızı saklama gereği duymuyorlar. Bedel o kadar büyük ki, şimdiye kadar faizi kendini geçen borç altına girmemiz solda sıfır kalacak. Gaflet o kadar büyük ki, hala da bu felaketi atlatmanın bedelini görmeye yanaşmıyor; sorunu çok yakın bir geleceğe erteleyerek büyütmekte mahsur görmüyoruz! Bırak altı milyar doları, 6 ay daha şu çarpık ekonominin alışıldık çarkları arasında düzenimizi devam ettirebilmek için milli şuur ve onurumuzdan vazgeçmeye hazırız! Öyle ya, akşam eve hanımın pişirmesi için şeref ve haysiyet mi getireceğiz? Hukuksuzluk kurbanı olarak kahraman haline gelen insanları da başa getirseniz, size " maaşınızı alamazsanız fikrinizin değişeceği " uyarısını yapmıyor mu? Öyleyse bela istemeyelim, daha kötüsüne yol açacak olsa da boyun eğip devam edelim!?


Of, şunun bir ortası yok muydu? Kazandığı savaşlardan sonra devrik kralları sahiplenen ya da devletlerarası ziyaret protokolleriyle ilgili maddeler içeren anlaşmalar yapmakla yetinen saf, hamaset düşkünü bir geçmiş… Pragmatist, ama günü bile kurtarmaya çalışırken geleceğin kötü kötü kokusunu çıkaran bir şimdiki zaman!.. Tepetaklak değişmeyen tek şey büyüklerin her şeyin en iyisini düşündüğü varsayımıyla huzurlu, tepkisiz halkımız. Tepeden tırnağa kitabına uydurma (aldatma) üzerine kurulu bürokrasinin son ve en sağlam halkası! İyi aldatılmaktan başka bir talebi yok… Peki, aldanmak dünyada belli bir konfor sağlıyorsa da uhrevi mesuliyetten kurtarıyor mu?


Aldanmanın zararları: Yüce kitabımız Kuran'da kıyamet tasvirlerinde değişik yerlerde hep: "Kandıran ve kandırılanın" aynı azap içinde olduğunu görüyoruz. Görüyoruz ki arkasına düştüğümüz kimseleri kıyamet günü ve sonrasında gelen ebedi hayattta da takip edeceğiz. Bu konuyla ilgili Şu ayet-i kerimeleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
“O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça parça kopmuştur.” ( Bakara 166 )



“Onlara uyanlar da şöyle demektedirler:"Ah, bizim için Dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onblardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzünüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.” ( A'raf 67)


İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkacaklar. Ve zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: "Bizler, sizlere uymuştuk. Şimdi siz, Allah'ın azabından en ufak bir şeyi bizden savabilir misiniz?" Onlar da diyecekler ki: "Allah bizi hidayete erdirmiş olsaydı, biz de size doğru yolu gösterirdik. Artık şimdi bizler sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü kaçacak yerimiz yoktur.”


İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: "Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaadetti. Ben de size vaad ettim, ama sonra caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni…ben önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim." Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır. ( İbrahim, 21-22)


“Onlar, birbirlerine dönmüş soruşuyorlar. Onlar: "siz bize sağdan gelir dururdunuz" derler. (İleri gelenler) Derler ki: "hayır, siz inanmamıştınız.”


-Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz, azmış bir kavimdiniz.


-Onun için üzerimize Rabbimizin azap sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız.


-Evet, biz sizi kışkırttık, çünkü biz azgındık." -O halde hepsi o gün azapta ortaktırlar…(Saffat, 27-33)
"İşte şunlar sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar cehenneme salınıyorlar"
(Arkadan gelenler öncekilere) Derler ki: "Hayır, asıl size merhaba yok. Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın, o ne kötü yatak!"


"Ey Rabbimiz! Bize bunu takdim edenin ateşteki azabını kat kat arttır" Bir de derler ki: "kötülerden saydığımız birtakım adamları (Mü'minleri) niye göremiyoruz? Onları eğlence yerine tutmuştuk ha! Yoksa bu gözler onlardan kaydı mı?" Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır. ( Sâd, 59-64)


Niyetim ne felaket tellallığı yapmak, ne de onu bunu cehenneme atmak. Zaten buna benim elbette gücüm yetmez. Kimin cennetlik, kimin cehennemlik olduğunun ilmi ise Allah katındadır. Benim yaptığım Asr suresinde emredildiği gibi Hakkı ve Sabrı tavsiye etmekten ibaret! Birbirimizi uyarmayacaksak nasıl kardeşlik iddiasında bulunabiliriz ki? Kuranı kerim'de mealen: "Bilmediğin şeyin ardına düşme! Zira göz, kulak, kalp, bunların hepsi yaptıklarından mesuldür" buyrulmuyor mu? Neyin ve kimlerin ardına düştüğümüz kıyamet günü hesabında (haşa) yer almayacak mı? Alacak ve çetin bir hesap olacaksa o zaman birbirimizi uyarmak kardeşimizi cehenneme atmak değil, bilakis onun kurtulmasına vesile olmak olabilir. Bu satırların yazarı da umumi felaket olan gafletten yakasını sıyırabilmiş değildir. Ancak ortak bir forum oluşturur ve birbirimizi çeke çeke gaflet kuyusundan çıkarmaya çalışırsak rabbimiz de çabalarımızın karşılığını verecektir inşallah…


Satılık olmayalım!


Bir yol ayrımında olduğumuz hissediliyor! Bu bir gün olacaktı… bununla da kalmayacak! Yine buyuruluyor ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getirmesinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'dan, O'nun Rasulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah; fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez." (Tevbe:24).


Bu, hepimizin imtihanı, bu kadar yoğun bir zulüm hiç birimizin irili ufaklı katkısı olmaksızın gerçekleşemez! Unutmayın, kap kaçak, televizyon vb. veriyor diye gazetelerini alıp desteklediğiniz çevreler ABD'nin paralı kalemşörlüğünü yapıyorlar. Filisin'deki soykırıma karşı olanlara: "Azgın azınlık" dediklerini unuttuk mu? Daha iyi beyazlatıyor diye müslüman kasabının adını taşıyan deterjanı alıp tüm müslümanlara"pislik" adının takılmasını kabullenmiş olmuyor muyuz? Bütün bunlar paranoya değil, bir milletin kişiliğini yok etme ve onu parça parça yutulmaya hazır hale getirmenin iyi düşünülmüş stratejileri. Herkes bizim gibi uyumuyor. Yemin ederim ki batı aleminin silah üstünlüğü tek başına İslam aleminin onda birine yetmez. Gaflet ve dalaletimiz olmasa! Onların asıl üstünlüğü bizi nefsimizden yakalayıp köleleştirmeyi başarmış olmalarındandır. Bunu yıkmanın tek yolu da nefsine hakim bir nesil yetiştirmek ve bu arada kendimizi de unutmamaktır. Dikkat edilirse siyonizmin esas hedefi adı Müslüman olanlar değil, satılık olmayan herkestir. Zira satılık olmayanların artması para üzerine kurulu saltanatlarını yıkacaktır.


Konular