Giriş

Gaybı bilen, kalplerin gizliliklerine muttali olan, büyük günahlardan vazgeçen, kalpler tarafından işlenen gizli ayıplara âgâh olan, niyetlerin gizliliklerini gören ve insanoğlunun içindeki gizli şeyleri müşahede eden Allah'a hamd olsun! O Allah ki, kâmil ve tam mânâsıyla yapılan amelleri, riya ve şirkten uzak olanı kabul eder. Çünkü O, tek başına melekûtun hâkimidir. Bu bakımdan O, her türlü ortaktan münezzehtir. Salât ve selâm, Hz. Muhammed'in, hiyânet ve iftiradan berî olan âlinin ve ashâbının üzerine olsun! Yarab! Onlara bolca selâm et!

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Gerçekten ümmetim için en fazla korktuğum, riya ve gizli şirktir. O şirk öyle bir şeydir ki siyah karıncanın karanlık gecede siyah taşın üzerindeki izinden daha gizlidir.1
Bu sırra binaendir ki âbid ve muttakîler şöyle dursun, âlimlerin dâhileri bile, bu şirkin tehlikelerine vâkıf olup onu sezmekten aciz kalmışlardır. Bu tehlike, nefsin son tehlikelerinden ve hilelerin gizli kısımlarındandır. Bu riya felaketine, âlimler, âbidler ve âhiret yolu için kollarını sıvayanlar mübtelâ olurlar. Çünkü bunlar, ne zaman nefislerini kahredip, onunla mücâhede ederlerse, onu şehvetlerden kesip, şüphelerden korunurlarsa ve cebren onu ibâdet çeşitlerine zorlarlarsa, nefisleri âzaların yaptığı zâhirî günahlara tamahkârlık etmek hususunda âciz olur. Bundan dolayı da hayır ve hasenatı belirtmek, ilim ve ameli izhar etmek suretiyle istirahata çekilmeyi ister. Böylece mücâhedenin zorluğundan halkın hoşuna giden, tâzim ve hürmet etmelerini sağlayan bir yol bulur. Derhal ibâdet ve taatlerini anlatarak halkı ibâdetine muttali kılar. Hâlık'ın bilmesiyle kanaat etmez. Yalnız Allah'ın hamdine kanaat etmeyip insanların övmesiyle sevinir.

İnsanlar, şehvetleri terkettiğini, şüphelerden korunduğunu, ibâdetlerin zorluklarına katlandığını bildikleri takdirde kendisini överler. Mübalağalı bir şekilde takrizde bulunurlar. Ona tâzim ve ihtiram gösterirler. Onu görüp, konuşup duasını almak isterler. Görüşüne tâbi olmak hususunda harîs olurlar. Hizmet etmek ve selâm vermekle ona yaklaşmak isterler. Mahfellerde son derece ikramda bulunurlar. Alışveriş ve muamelelerde müsamaha ederler. Meclislerde öne geçirirler, yemek ve elbiselerde kendi nefislerine tercih ederler. Tevazu göstererek kendisine hürmet ederler. Hedeflerine hürmet ettikleri halde kendisine itaat ederler.

Bu bakımdan nefis, bu hususta her lezzetten daha büyük bir lezzete sahip olur. Böylelikle şehvetlerin hepsinden daha büyük bir şehvet elde eder. Dolayısıyla bunun yolunda günahları ve hataları terketmeyi pek kolay birşey sanır. Bâtında lezzetlerin lezzetini ve şehvetlerin şehvetini idrâk ettiğinden dolayı, ibâdetlere devamlılıktan meydana gelen sertlik onun için yumuşar. Bu bakımdan insanoğlu zanneder ki hayatı Allah iledir ve Allah'ın ibâdetiyle nefsi razı olmuştur. Oysa hayatı ancak bu gizli şehvetle kaimdir. Öyle bir şehvet ki onun idrâkinden nâfiz ve kuvvetli akıllar bile körleşir. İnsanoğlu kendisini Allah'ın ibâdetinde muhlis ve haramlarından korunmuş olarak görür. Oysa nefis, kullara süslü görünmek, halk için yapmacık hareketlerde bulunmak, halkın yanında elde ettiği makam ve îtibara sevinmek hususunda bu şehveti içinde gizlemiştir. Bunun vasıtasıyla ibadetlerin sevabını yakmış, amellerin en iyisini bile kül haline getirmiştir. Kişinin ismini münafıkların listesine yazdırmıştır. Buna rağmen kişi Allah'ın nezdinde makbul kullardan olduğunu zanneder.
İşte bu, nefsin bir hilesidir. Bu hileden ancak sıddîk olanlar kurtulurlar. Bir düşüş yeridir ki ondan Allah'ın dergâhına yakın olanlar ancak çıkarlar. Nitekim şöyle denilmiştir: 'Sıddîkların zihninden en son çıkacak şey riyaset (reislik, baş olmak) sevgisidir'. Madem ki riya, gizli ve şeytanların en büyük ağı olan bir hastalıktır. Öyle ise riyanın sebebini, hakikatini, derecelerini, kısımlarını, tedavi yollarını ve kendisinden sakınma yolunu izah etmek farz olmaktadır. Bu bölümü iki kısım üzere tertip etmekteki gaye, böylelikle vuzuha kavuşmuş olmaktadır.