Malı Hususunda Kula Düşen Vazifeler

Mal, daha önce dediğimiz gibi, bir yönden hayır, diğer bir yönden de şerdir. Malın misâli, yılanın misâline benzer. Usta bir kimse yılanı tutar. Ondan tiryak denilen panzehiri çıkarır. Gafil bir kimse yılanı tutar, yılan onu öldürür. Hiç kimse malın zehirinden kurtulamaz. Ancak beş şeye dikkat eden bundan müstesnadır!

Birincisi

Maldan maksadın ne olduğunu ve malın niçin yaratıldığını ve niçin mala muhtaç olduğunu bilmektir ve yine bilmelidir ki mal ancak ihtiyaç miktarı korunur. Himmeti müstehak olduğunun üstünde olan bir kimse onu vermez.

İkincisi

Malın gelir kaynağını gözetmektir. Dolayısıyla katıksız haramdan veya sultan malı gibi çoğu haram olandan sakınmaktır. Mekruh olan ve içinde rüşvet kokusu bulunan hediyeler gibi, içinde mürüvvetsizlik, zillet ve benzeri durumlar bulunan dilencilik gibi mürüvveti yıkan kaynaklardan kaçınmalıdır.

Üçüncüsü

Kazandığı miktarı gözetmektir. Bu bakımdan ne fazla, ne az, sadece gereken miktarı elde eder. Bunun ölçüsü ihtiyaçtır. İhtiyaç elbise, mesken ve yemektir. Bunların her birinin de üç derecesi vardır. Ednâ (en alt derece), evsat (orta derece) ve âlâ (en üst derece)dir. Azlık tarafına meyil olduğu ve zaruret hududuna yakın bulunduğu müddetçe hak olur. Bu sınırı geçtiği takdirde derinliğinin sonu olmayan bir uçuruma yuvarlanır. Biz bu dereceleri ayrıntılı bir şekilde 'Zühd' bahsinde belirtmiştik.

Dördüncüsü

Masraflarını gözetmektir. İnfakta normal hareket etmelidir. Ne israf ne de sıkılık... Daha önce söylediğimiz gibi yapmamalıdır. Helâlinden kazandığını uygun yere sarfetmelidir. Uygun olmayan yere sarfetmemelidir. Çünkü haksız yerden almak ile haksız yere sarfetmekteki günah eşittir.

Beşincisi

Almakta, bırakmakta, sarfetmekte ve tutmakta niyetini düzeltmektir. Öyleyse aldığını ibâdette kendisine yardımcı olsun diye almalı, almadığını mala karşı zayıflığından dolayı almamalıdır. Onu hakir saydığından dolayı bırakmalıdır. Bunu yaptığı takdirde malın varlığı ona zarar vermez ve bunun için Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: 'Eğer bir kişi yeryüzündeki servetin tamamını edinmişse ve bununla Allah'ın cemâlini istiyorsa, o kişi zâhiddir. Eğer bir kişi dünyayı terketmişse ve bununla Allah'ın rızasını kasdetmiyorsa, o kişi zâhid değildir'.

Bu bakımdan senin bütün hareketlerin Allah için olsun. İbâdet gayesiyle veya ibâdete yardım eden bir hedefe yönelmiş bulunsun. Çünkü ibâdetten en fazla uzak olan hareket, yemek ve def-i hâcettir. Oysa bunların ikisi de ibâdete yardımcıdırlar. Eğer onlardan bu kastolunursa, onların ikisi de senin için ibâdet hükmüne geçerler. Böylece seni koruyan gömleğin, yatağın, kabın, kaşığın için niyetin bu olmalıdır. Çünkü dinen insanoğlu bütün bunlara muhtaçtır. İhtiyaçtan fazla olan için ise şunu kasdetmek uygundur: Allah'ın kullarından biri bundan faydalanacaktır. Allah'ın kullarından biri buna muhtaç olduğu zaman da bundan istifade etmekten menedilmemelidir. Bu bakımdan böyle yapan bir kimse, mal yılanından panzehirini almış, zehirinden korunmuştur. Böyle bir kimseye malın çokluğu zarar vermez. Fakat bu derece ancak dinde sabit kadem olan ve din hususunda ilmen gelişen bir kimse için mümkün olabilir. Halk tabakasından olan bir kimse, çok mal edinmek hususunda, kendini âlime benzetip 'Ben ashab-ı kiramın zenginlerine benziyorum' iddiasında bulunursa, tıpkı zeki, mümeyyiz bir çocuğun yılanı tuttuğunu, evirip çevirdiğini, yılandan panzehir aldığını görüp o insanın yılanın şeklini güzel gördüğünden, yumuşak derisiyle oyalandığından dolayı yılanı tuttuğunu zanneden bir çocuğa benzer. Bu çocuk da o mümeyyiz kişi gibi yılanı tutar, fakat yılan derhal onu öldürür. Fakat şu fark vardır ki yılanın öldürdüğü insan, öldürüldüğünü bilir. Malın öldürdüğü insan ise, bazen öldürüldüğünü bilmez. Dünya yılana benzetilmiştir ve şöyle denilmiştir:

O dünya bir yılan gibidir. Zehir akıtır.

Her ne kadar onun derisi yumuşak görünürse de...
Nasıl ki âma bir kimsenin dağları aşmak, deniz kıyılarında gezmek, dikenli yollarda yürümek hususunda gözü gören bir kimseye benzemesi muhal ise, halk tabakasından olan bir kimsenin de mal edinmek hususunda kâmil bir âlime benzemesi muhaldir.