Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri

Bir rivayette şöyle vârid olmuştur: 'Kullar, dinleri için dünyalarından eksik olana aldırmadıkça 'Lâ ilâhe illallah' demeleri Allah'ın gazabını onlardan uzaklaştırır!'
Başka bir lâfızda 'Dünyalarının kârını dinlerine tercih etmedikçe' şeklinde vârid olmuştur.
Hem bunu yaptıkları, hem de 'Lâ ilâhe illallah' dedikleri zaman Allah Teâlâ onlara 'Yalan söylüyorsunuz! Bu kelimeyi doğrulukla söylemiyorsunuz!' karşılığını verir.

Ashabın biri şöyle demiştir: 'Bütün amelleri tedkik ettik. Ahiret işinde dünyadaki zühdden daha verimli bir amele tesadüf etmedik'.
Ashabtan biri tâbiînin büyüklerine hitab ederek şöyle demiştir:
- Siz amel ve gayretiniz bakımından Hz. Peygamber'in as-habından daha çok görünüyorsunuz. Fakat onlar sizden daha hayırlı idiler.

- Bu neden böyle idi?
- Onlar, dünya hakkında sizden daha zâhid idiler!
Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: 'Dünyadaki zâhidlik, kalbin ve bedenin rahatıdır'.

Bilâl b. Sa'd95 şöyle demiştir: 'Şu durum, günah bakımından, insan için yeter de artar. Allah Teâlâ bizi dünya hakkında zâhid kılıyor. Oysa biz gittikçe dünyaya dalıyoruz'.
Bir kişi Süfyan es-Sevrî'ye 'Ben zâhid bir âlimi görmek istiyorum' deyince, Süfyan 'Rahmet olasıca! O, bulunmaz bir kayıptır!'dedi.

Vehb b. Münebbih dedi ki: 'Cennetin sekiz kapısı vardır. Cennet ehli oraya gittikleri zaman kapıcılar şöyle haykırırlar: 'Rabbimizin izzetine yemin olsun! Dünyada zâhid ve cennete aşık olanlardan önce buraya kimse giremez!'

Yusuf b. Esbat şöyle demiştir: Allah Teâlâ'dan üç haslet istiyorum
a) Öleceğim zaman tereke olarak mülkümde bir kuruş paranın bulunmamasını,
b) Boynumda bir kuruş borcum olmamasını,
c) Kemiğimin üzerinde bir çiğnem et bulunmamasını...

Yusuf b. Esbat'ın bütün bu istekleri Allah tarafından kendisine verildi.
Rivayet ediliyor ki Abbasî halîfelerinden biri fakîhlere çeşitli hediyeler gönderdi. Onlar kabul ettiler. Fudayl'ın çocukları babalarına 'Bütün fakîhler halifenin hediyesini kabul ettikleri halde sen bu fakirliğine rağmen hediye kabul etmiyorsun!' deyince, Fudayl b. İyaz ağlayarak şöyle dedi: 'Benimle sizin misaliniz, tıpkı bir öküzü olup onunla nadas eden, kocadığı zamanda kesip deri-sinden faydalanan bir kavmin misâline benzer. Sizler de böylesiniz. Beni, kocadığım için kesmek istiyorsunuz. Ey aile efradım!

Açlıktan ölmeniz, sizin için Fudayl'ı kesmenizden daha hayırlıdır'.
Ubeyd b. Umeyr der ki: 'Hz. İsa (a.s) yünden yapılmış bir elbise giyer, ağaç yapraklarını yerdi. Ölecek bir evladı, harap olacak bir evi olmadığı için yarına da birşey bırakmadı. Nerede akşam olsa orada yatıyordu.

Ebû Hâzım'ın hanımı kendisine 'İşte kış mevsimi geldi! Yiyecek, giyecek ve yatacak lâzımdır'. Bunun üzerine, Ebu Hâzım, hanımına 'Evet! Bütün bunlar lâzımdır. Fakat (unutma) ölüm için hazırlanmak da lâzımdır. Ölümden sonra dirilmek, ondan sonra Allah'ın mahkemesinde muhakeme olmak, ondan sonra ya cennet veya cehennem için de tedbir almak lâzımdır' dedi.

Hasan Basrî'ye 'Elbiselerini sık sık niçin yıkamıyorsun?' denildiğinde 'Daha acil işlerim var da ondan!' cevabını vermiştir

İbrahim b. Edhem der ki: Kalplerimiz üç perde ile perdelenmiştir. Bu perdeler kalbin önünden kalkmadıkça kul için yakîn keşfolunmaz:
1. Var olan servetle sevinmek,
2. Yok olduğundan dolayı üzülmek,
3. Övülmeye sevinmek.

Bu bakımdan mevcuda sevindiğin zaman harîs olursun. Yok olandan ötürü mahzun olduğunda Allah'ın kaderine küsmüş olursun. Kadere küsen ise, azap görür. Övülünce sevindiğinde nefsini beğenmiş olursun. Oysa nefsi beğenmek ve kibire kapılmak ameli yakıp kül eder.

İbn Mes'ud (r.a) der ki: 'Kalbi zâhid olanın iki rek'at namazı, onun için, Allah nezdinde zâhid olmadığı halde dünyanın sonuna kadar var kuvvetiyle ibâdet eden âbidlerin ibâdetinden daha hayırlıdır!'

Seleften biri şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ'nın bizden uzaklaştırdığı şeyler hakkındaki nimeti, bize tevcih ettiği şeylerdeki nimetinden daha fazladır'.
Sanki bu zat, Hz. Peygamber'in şu hadîs-i şerîfinin mânâsına bakarak bu sözü söylemiştir:

Allah, mü'min kulunu o kul dünyayı sevdiği halde dünyadan, sizin hastanızı koruduğunuz gibi korur.

Bu anlaşıldığı zaman, insanı sıhhate götüren perhizde, hastalığı meydana getiren şeyden daha büyük bir nimet olduğu bilinir.

Süfyan es-Sevrî der ki: 'Dünya doğruluk evi değil, eğrilik evidir. Sevinç değil üzüntü evidir. Dünyayı tanıyan bir kimse ne onun genişliğine sevinir, ne de sıkıntısına üzülür.
Sehl et-Tüsterî şöyle dedi: İbâdet eden bir kimsenin ibâdeti dört şeyden kalbini tasfiye etmedikçe, hâlis olmaz: Açlık, Çıplaklık, Fakirlik ve Zillet'.
Hasan Basrî der ki:

Ben bir kavme (Ashâb-ı kirâm) yetiştim. Bir çoklarıyla ar-kadaşlık yaptım. Dünya onlara yöneldiği zaman hiç sevinmezlerdi. Sırt çevirip gittiği zaman da hiç üzülmezlerdi. Yemin olsun, dünya onların gözünde topraktan daha kıymetsizdi. Onlar elli, altmış sene yaşadığı halde, katlanmış bir elbiseleri, kaynamış bir çanakları bile yoktu. Yattıkları zaman onlarla toprak arasında bir örtü de yoktu. Evindekilere hiçbir zaman yemek yapmayı emretmezlerdi. Gece olduğunda ayakta el pençe divan dururlardı. Yüzlerini toprağa koyar, gözyaşları yanaklarından akardı. Kölelik zincirinden âzad etmesini rablerinden dilerdi. İyilik yaptıkları zaman, bunun şükrünü edâ ederler, Allah'tan kabul etmesini isterlerdi.

Kötülük yaptıkları zaman da üzülür, Allah'tan affetmesini talep ederlerdi. Onlar bu hal üzere devam ettiler. Allah'a yemin olsun, onlar bile günahtan kurtulamadılar. Ancak Allah'ın mağfireti ile kurtuldular.
Allah'ın rahmeti onların üzerine olsun ve rızası onlarla beraber bulunsun!



94) Taberânî, Hâkim
95) Adı İbn Temîm el-Ensari veya el-Kindî'dir. Künyesi Ebu Amr ed-Dimeşkî olan bu zat, faziletli bir âbid idi. Hişam'ın hilâfeti döneminde vefat etmiştir.