YAPILACAK HİBE VE BAĞIŞTA ÖLÇÜ

Bir kimsenin kendi mülkünde tasarrufta bulunması, en tabiî bir hakkıdır. Bu hakkı dinî ölçülere uygun biçimde kullanması da vazifesi bulunmaktadır. Dinî esaslara aykırı hareket etmiş olmamak için eksik ve aksak bir davranışla hakkı askıda bırakmamak lâzımdır. Vazifelerini kemâliyle müdrik bulunan müslümanlar arasında, karşılıklı veya tek taraflı olarak, hediye alıp verme işi eksik olmamaktadır. Bu güzel ve insânî davranış, halk arasındaki sevgi bağlarının kuvvetlenmesine ve mahabbetin artmasına güzel bir vesiledir.
Mürüvvet sahibi bir mü'min, sevgi veya acıma hissi ile, mahabbet veya merhamet ettiği kimseye, taşınır veya taşınmaz (gayr-i menkul) bir malını hibe etmek ister. Yaptığı teklifi muhâtabının kabul etmesi ile akit tamamlanmış; verilen şeyi alması ile de kendi mülkü haline gelmiş olur.
Hibe, "bir mülkü bedelsiz olarak derhal temlik etmektir" şeklinde tarif olunmaktadır. Bu tarifte görülen "bedelsiz" kaydı ile, satıştan; "der-hal" ifadesi ile de vasiyyetden ayrılmış olmaktadır.

Yapılacak hibe, bir malın meccânen temlikini ifade eden "Bağışladım", "hibe ettim", "verdim" gibi lafızlardan birinin söylenmesi ile yapılmış olur. Kendisine bağış yapılan kimsenin bu hibeyi kabul ettiğine dair bir söz ile hibe muamelesi kesinleşir. Şayet o şahıs "kabul ettim" demezse, yapılacak hibe geçerli olmaz. O mal, kişinin mülkiyetinden çıkmış sayılmaz.
Hibe ile ilgili ölçülerden bazı örnekler vermek suretiyle yapılacak bağışın dinimize uygun olarak tamamlanmasına fikrî katkıda bulunmak isteriz. Şöyle ki:

a) Hibede kullanılan ifade ne ise hüküm de ona göredir:
Bu noktayı bir misalle açıklayalım: Bir müslüman, kira derdinden kurtarmak istediği bir şahsa hitaben "Şu evim, sana hibe olarak süknâdır" dese bu ifade ile evi mülkiyetinden çıkarmayı değil, sadece menfaatin temlikini kast etmiş olur. Bu sebeple, kendisine hibe yapılan kimse, bahsi geçen evde kira ödemeksizin oturur ve mülkiyet ev sahibinin üzerinde kalır.


b) Yapılacak hibede bağış yapacak kimsenin rızasının bulunması lâzımdır:
Bir kimse; bilmediği bir dille, hibe ettiği mânâsına geldiğini bilmedi-ği yabancı bir lisanla bağış yaptığını ifade eden bir söz konuşsa bu-nunla hibe sahih olmaz. Çünkü mal sahibinin rızasının bulunması şarttır. Bundan dolayı ne söylediğini bilmesi gerekir.

) Hibe, bağış yapılan kimsenin kabul etmesi ve teslim alması ile tamam olur;
Hibe yolu ile yapılan bağış, teberrû olmakta ve "kabz' ile tamamlanmaktadır. Aksi halde o mal, hibe yapan şahsın mülkiyetinde kalmış olur. Hakikî mânâdaki kabz, bağışlanan şeyi eli ile alıp tutmaktır. Bir şahıs, "Şu saatimi sana hediye ettim" dediğinde, hitap ettiği kimse de o mecliste bu saati alsa hibe hükümleri tamamen yerine gelmiş sayılır. Çünkü onu teslim alması, yapılan hibeyi kabul mânâsına delâlet eder.

d) Teslim alma işi bağışlanan şeyin menkul veya gayr-i menkul olmasına göre değişir:
Bir misal ile açıklayalım: Bağışlanan bir evin anahtarını almak "kabz"sayılır. Fakat kilitli sandığın içindeki bir mal hibe edilse, bu san-dığı almak "kabz" sayılmaz. Çünkü o sandık kilitli bulundukça içindeki maldan faydalanmak mümkün değildir.

e) Bağış yapan kimsenin o malı kullanmaya sarâhaten veya delâleten izin vermesi lâzımdır.
Bu yollardan biri ile izin vermedikçe o kimsenin malında tasarrufta bulunmak caiz değildir.
f) Kendi çocuklarına yapacağı hibede adâlet ilkesine riayet etmelidir:
Evladından birine bir mal bağışlayıp diğerine hiçbir şey vermemek sünnete aykırı ve adâlet ilkesine ters düşer. Hissi bir davranışla veya cehaleti sebebiyle yanlış bir uygulama yapan kimse hibesinden dönüş yapabilir. Bu iddiamızın belgesini teşkil edecek bir hadisi şerif mealini ıttılâınıza arz etmek istiyoruz: Ashâptan Nûmân bin Beşir, şöyle naklediyor: Babam beni alıp Allah Resûlünün huzuruna götürdü ve "Ben, bana mahsus köleyi şu oğluma verdim" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah babam, yaptığı hibeden rücû etti (1).

g) Hediye fakire verildiği gibi zengine de verilebilir:
Hediye, sadaka olmadığı için, zengin bir şahıs da hediye kabul edebilir. Bu, o kimse için bir kusur değildir. Zira verdiği hediyenin kabul edilmesi, veren şahsi sevindirir. Çift taraflı bir memnuniyetin doğmasına sebep olduğu için, bir hadis-i şerifte "Hediyeleşin sevişmiş olursunuz" (2) buyrulmaktadır.

_________________________________
(1) Müslim, c. 5, sh. 66.
(2) Feyzü'l-Kadir, c. 3, sh. 271.