BEDENÎ KUVVETLERİN ZEVALİ

Erotizmin cemiyete musallat olmasından doğan ilk netice şudur:

Fransızların bedenî kuvvetleri gittikçe zayıflamış, artık işe yaramaz bir nesne haline gelmiştir. Daimî heyecanlar insanla­rın sinirlerini bozmuştur. Nefsanî arzularına esir olmuş, bilâhere bu gibi istekleri dizginlemek ve disiplin altına almak iktidarını kaybetmişlerdir. Diğer taraftan zührevî hastalıklar ala­bildiğine yayılmış, milletin sağlık durumunu tehlikeye düşürücü bir kesafet kazanmıştır. Yirminci asrın başında durum o haldey­di ki, askerî otoriteler, birkaç senelik aralıklarla erlerin yeniden sıhhî muayeneye tâbi tutulmasını kararlaştırmış ve her muayene sonunda da mühim miktarda Fransız askeri "işe yaramaz" ge­rekçesiyle çürüğe çıkarılmıştır. Nitekim, askere alınacaklarda aranan şartlar, öncekine nazaran çok hafifletilmiştir. Fakat buna rağmen, askerî hizmetlerde çalışmayı icap ettiren kabili­yeti haiz olanların sayısı, eskisine nisbetle pek azalmıştı. Bu, gerçek ve doğru bir ölçüydü. Bir termometre hassasiyetiyle kat'î neticeyi veriyordu:

Demek ki, Fransız milletinin bedenî kabiliyet ve kuvvet den­gesi, eskisine nisbetle hızla bozulmuş ve gerilemiştir.

Bu gerileme ve zafiyetin başlıca sebeplerinden birisi de mahut zührevî hastalıklardır. İsterseniz, Birinci Dünya Savaşı es­nasındaki istatistikleri hep birlikte gözden geçirelim. O zamanki kayıtlara göre, harbin ilk iki senesinde, Fransız ordusunda, bel soğukluğuna yakalanarak harp kabiliyetini kaybeden ve hasta hanelere sevkedilen askerlerin sayısı yetmişbeş bindir. Normal büyüklükte bir askerî birlikte ise, bahsi geçen hastalığa tutulan­ların adedi 242... Şimdi, yine hep birlikte düşünelim:

Böyle nazik bir devirde, yani Fransa'nın ölüm-kalım müca­delesi yaptığı bir zamanda, bu milletin ayakta kalabilmesi için tek askerin varlığının bile ehemmiyet kazandığı bir demde, evet, tek bir Fransızın zamanın şartları bakımından birkaç misli kıymet belirttiği bir demde, bütün kuvvet, kudret ve istihsal kay­naklarının, herşeyin memleket müdafaasına tahsis edildiği bir zamanda, bakıyorsunuz ki, onbinlerce genç, iş görecek kabili­yet ve sıhhatte olması icabeden bir o kadar asker, boşluğun ve hiçliğin şarkısını tüttürmektedir. Alkolizm sayesinde aylarca boş oturmakla, korkunç bir atalet içinde bocalamakla kalmamış; kendileriyle birlikte bir yığın insanı ve bir o kadar vasıta ve mal­zemeyi de fuzulî yere meşgul etmişlerdir. Zayi edilen malzeme­ler bir tarafa, fakat en kıymetli elemanlar da, gayrimeşru seks faaliyetleri neticesinde hastalanmış bulunan bu zavallıların te­davisi ile uğraşmakta, başka sahalarda sarfedilmesi lâzım gelen enerjilerini boşu boşuna israf etmektedirler.

Bir Fransız ilim adamı, Dr. Laredde'nin anlattığına göre, her sene bu memlekette belsoğukluğu ve frengiden otuzbin kişi ölüp gitmektedir. Bu rakam, Fransa'da, veremden sonra en fazla za­yiat veren hastalığa aittir. Verdiğimiz rakamlar "habis hastalık" (emraz-ı zühreviye) denen âfetlerden sadece bir-ikisinin yaptığı tahribatı göstermektedir. Halbuki bu tip hastalıkların nev'i pek çoktur. Eğer istatistikî bilgiler onları da içine alsaydı, durumun fecaati karşısında dehşete düşerdiniz.