Müt'a nikahı yapmak caiz midir?

İslâm zinayı kesin olarak yasaklamış, kadın ile erkek arasında cinsî ilişkinin yegâne meşrû yolu olarak nikahı (evlenme akdini) getirmiştir. Evlenmeden maksat yalnızca cinsî tatmin olsaydı, bunun geçici (muvakkat) ve bir zamanla sınırlı olması da makul ve meşrû olurdu. Diğer birçok sistemde olduğu gibi İslâm'da da evlenmenin birden fazla sebebi ve maksadı vardır. Bunların başında ruh ve beden sağlığı içinde, toplumun manevi mirası ve değerleri ile bütünleşmiş nesiller yetiştirme maksadı gelmektedir. Ailenin bu fonksiyonunu yerine getirebilmesi, devamlı olmasına, aile fertlerinin tabiî ve kazanılmış kabiliyetlerine uygun bulunan iş bölümüne bağlıdır. İşte bu sebeple İslâm, evliliğin devamlı olması maksadıyla yapılmasını istemiş, bunu akdin sıhhat şartı kılmış, boşanmayı pek de hoş olmayan bir davranış ve son çare olarak caiz görmüştür.

Beşerin çok önemli ve güçlü dürtü ve güdülerinden biri cinsî arzudur (şehvettir). İslâm bunun yok edilmesini istememiş, evlilik ilişkisi içinde ihtiyacın karşılanmasını teşvik etmiş, bunun için evliliği kolaylaştırmıştır. Âdetlerin, dinin maksadını aştığı noktalardan biri de günümüzde evlenmenin güç hale getirilmiş olması, gençlerin yirmi beş, otuz yaşlarına kadar evlenme imkanı bulamamalarıdır. Bu durumda genç, cinsî arzusunu nasıl defedecektir? Evet oruç, genel olarak ibadetler, okuma vb. faydalı faaliyetler, güzel san'atlar büyük ölçüde cinsî baskıyı hafifletir, yasak yönelişleri engellemede yardımcı olur. Fakat bazı zaman ve zeminlerde tehlike var demektir. Bu durum, günümüzde böyle olduğu gibi, Rasulûllah (s.a.) zamanında da buna yakın hallerle karşılaşılmıştır. İbn Mes'ud (r.a.) anlatıyor: Yanımızda kadınlar bulunmadan Allah Resûlü ile birlikte savaşlar yapıyorduk. Allah Resûlü'ne "Kendimizi iğdiş ettirelim mi (cinsî iktidarımızı yok edelim mi?)" diye sorduk. Bizi bundan men etti, sonra da elbise vb. karşılığında, belli bir zamana kadar kadınlarla evlenme akdi (nikah) yapmamıza izin verdi. İbn Mes'ud bu hadîsi naklettikten sonra "Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı tayyibatı (iyi, güzel, temiz şeyleri) kendinize haram kılmayın, sınırı da aşmayın, Allah sınırı aşanları sevmez." (Mâide: 5/87) meâlindeki ayeti okumuştur. (Buhârî, Nikah, 31)

Ebû Hamza anlatıyor: İbn Abbas'a kadınların müt'asını (müt'a nikahı ile kadınlardan faydalanmayı) sordum, buna izin ve ruhsat verildiğini bildirdi. Bir hizmetçisi kendisine: "Bu sıkıntılı hallerde, kadının az olduğu durumlarda ve benzerlerinde söz konusu olsa gerek, değil mi?" diye sorunca İbn Abbas "Evet öyledir." cevabını verdi. (Buhârî, aynı yer)
Hadîslerden, Hz. Peygamber (s.a.)'in, Mekke fethine kadar birkaç defa, gerektikçe müt'a nikahına izin verdiği, sonra yasakladığı anlaşılmaktadır. Müt'a nikahını caiz görenleri iki gruba ayırmak gerekiyor:

a) Mutlak olarak caiz görenler. Ehl-i sünnet mezhebleri ve müctehidleri içinde bu guruba giren kimse yok gibidir. Bu görüş bazı şîî guruplara aittir.

b) Zinaya düşme tehlikesinin bulunduğu hallerde caiz görenler. Bu görüş de dört mezhebin dışında bulunmakla beraber, sahâbe zamanından günümüze kadar bazı müctehidler tarafından bu yolun benimsendiği olmuştur.

Müt'a nikahını caiz görenlerin dayandığı bir hadîsi de Hz. Câbir rivayet etmektedir. Bu hadîste Câbir (r.a.) şöyle diyor: Hz. Peygamber (s.a.), Ebû Bekir zamanları ile Ömer'in hilâfetinin ilk zamanlarında, bir avuç hurma, yahut un karşılığında, birkaç günlüğüne müt'a evliliği yapardık, nihayet Ömer bize bunu yasakladı. (Müslim, Nikah, 16/16)

Müt'a nikahını caiz görmeyenlerin dayandığı en açık ve güçlü delil, er- Rabî b. Sebra el-Cühenî'nin rivayet ettiği hadîstir. Râvî'nin babası Sebra, Mekke fethinde Rasûlullah (s.a.) ile beraber bulunmuş, müt'a nikahı ruhsatından istifade etmiş, böyle bir nikah içinde yaşarken Resûlullah'ın (s.a.) şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Ey insanlar! Sizin, kadınlardan müt'a nikahı ile faydalanmanıza izin vermiştim. Biliniz ki Allah Teâlâ bunu, kıyâmet gününe kadar haram kılmıştır, kimin yanında böyle bir kadın varsa bıraksın, onlara verdiğiniz mehirlerden hiçbir kısmını da geri almayın." (Müslim, Nikah, 16/20 vd.)

İmam Şevkânî, bundan önce zikrettiğimiz Câbir hadîsi ile bu hadîsin çeliştiğini, ebediyyen yasaklanmış bir nikahın Hz. Ömer devrine kadar devam etmiş olmasının önemli bir problem olarak karşımıza çıktığını zikrettikten sonra şu yorumu yapmıştır: "Öyle anlaşılıyor ki, bazı sahâbîler, Hz. Peygamber'in bu nikahı kesin ve ebedî olarak yasakladığını duymamışlar ve uygulamaya devam etmişlerdir; Hz. Ömer de bu durumu görünce yasağı tazelemiş ve uygulamaya kesin olarak son vermiştir. Gerçi bu yorumda bir zorlama vardır; fakat sahîh olan ve ebedî yasaklamayı bildiren Sebra hadîsi karşısında bu yorumu yapmamız gereklidir." (Neylü'l- evtâr, c.vı, s.147)

Sonuç olarak sünnî fıkıh mezhebleri, ittifakla müt'a nikahının caiz olmadığı önceki ruhsat ve izinlerin sonradan ebedî olarak kaldırıldığı, neshedildiği hükmünü benimsemişlerdir. Bu mezheblere mensup bulunan bir müftü, müt'a nikahının cevazına, durum ne olursa olsun fetva veremez. Ancak samimi olarak, ictihad veya taklit yoluyla farklı görüşte olanlara da fâsık diyemez.

Hayrettin Karaman

Konular