İnsanımızı zararlı alışkanlıklardan korumada Kur’ân Yöntemi

Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim, davranışlarımızı değerlendiren, bizleri hep iyiye, yararlıya yönlendiren bir rehberdir. Zararlı alışkanlık, Kur’ân’ın iyi/güzel görmediği, kısaca tasvip buyurmadığı her söz ve eylemdir. Bunların başında bugün pek çok insanın içerisine düştüğü alkol, uyuşturucu, sigara, zina-fuhuş, tefecilik-faiz gibi şeyler gelmektedir. Kur’ân, bunları kötü, zararlı, haram, günah, pislik olarak nitelendirir. Bu davranışlar, tarih boyunca insan toplumlarında hep görünen şeylerdir. Bunlar, Kur’ân öncesi toplumlarda olduğu gibi, Kur’ân’ın indiği toplumda da vardı, günümüz toplumlarında da vardır. Yüce Kitabımız, bu sayılan kötülüklerin içerisinde boğulan insanları almış, onlarla ilgilenmiş, onları aydınlatmış, şuurlandırmış ve sonuçta temiz bir toplum hâline getirmiştir.





Kur’ân’ın kesin olarak haram/günah saydığı bu ve benzeri davranışlar aslında tüm İlâhî dinlerde de yasaktır;1 doğru düşünen selîm akıl da bunların, hem kişinin kendisine hem de başkalarına zararlı olduğunu söyler. Bunların zararlı olduğu genelde herkes tarafından bilinir ve kabûl edilir. Bu konuda pek çok şey yazılmış ve söylenmiştir, bugün de bilgilendirme ve uyarılar devam etmektedir. Hattâ bunları alışkanlık hâline getirenler de dahil hiç kimse bunların iyi/güzel şeyler olduğunu söylemez. Ama insanlar bunların ağına düşmekten de bir türlü kendilerini alamamaktadırlar.





Türkiye’de Zararlı Madde Kullanma Nisbeti




Yapılan tespitlere göre Türkiye’de söz konusu zararlı maddeleri kullananların sayısı (yaklaşık olarak) şöyledir:




– Sigara tiryakisi 22-23 milyon,


– Alkol dostu 20 milyon,


– Alkol bağımlısı 5 milyon,


– İlaç bağımlısı 5 milyon kişi (Diyanet Dergisi, sayı: 101, s: 199).





Yapılan araştırmalara göre 20 yaşından sonra sigaraya alışmak nadir rastlanan bir durum olmaktadır. Sigara içenlerin % 83’ü 20 yaşından, % 93’ü ise 25 yaşından önce sigaraya başlamaktadır. Her yıl ülkemizde 100.000 insanımızı erken yaşlarda sigaraya kurban vermekteyiz. Eğer tedbir alınmazsa önümüzdeki 20 yılda bu sayı 250.000’e çıkacak. Şu rakamlar da Türkiye’de Sigara Tüketiminin boyutlarını göstermektedir:





Türkiye Yeşilay Derneği, Türkiye’de geçen yıl yaklaşık 11 katrilyon 27 trilyon lira tutarında alkollü içki ve tütün ürünü tüketildiğini belirledi. Yeşilay Derneği’nin, Tekel, DİE ve Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerinden derlediği bilgilere göre, 2002 yılında toplam 3 katrilyon 607 trilyon 736 milyar 135 milyon lira değerinde 340 bin 817 ton tütün ve tütün mamulü satıldı.




Bu satışların 1 katrilyon 668 trilyon 324 milyar 41 milyon liralık bölümünü TEKEL, 1 katrilyon 187 trilyon 16 milyar 459 milyon liralık bölümünü de özel sektör yaptı. Geriye kalan 752 trilyon 395 milyar 635 milyon liralık bölümü ise ithâl edilen tütün ürünleri oluşturdu.2





Bu veriler ışığında şu soruyu sorabiliriz: Zararları net bir şekilde ortada olduğu hâlde, neden insanlar bu zararlı alışkanlıklara düşüyorlar ve neden onlardan kurtulamıyorlar? Her şeyden önce şunu söyleyelim ki, zararlı alışkanlıkların zararlı olduğunun mücerret olarak bilinmesi, insanların onlardan uzak kalmalarına yetmemektedir. Elbette bu, bilgilendirmenin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Bilgilendirme mutlaka olmalıdır, ama önemli olan bilginin uygulamaya dönüşmesi için gereken yapılmalıdır. İlk emri “Oku” olan bir dinin Peygamberinin (s.a.s.) “Ya Rabbi! Benim ilmimi artır!” (Tâ-Hâ Sûresi, 20/114); “Allahım, Sen’den faydalı bilgi isterim, faydasız bilgiden de Sana sığınırım!” duâsı iyi anlaşılmalıdır. Kısaca belirtmek gerekirse faydalı bilgi, eyleme dönüşen, hem kişinin kendisine hem de başkalarına yararı olan bilgidir. Faydasız bilgi ise, eyleme dönüşmeyen ve sonuçta kimseye yararı olmayan bilgidir.




Zararlı Alışkanlıklara Hiç Düşmemek





İdeal olanı, zararlı alışkanlıklara hiç bulaşmamaktır. Hastalığa hiç yakalanmamak, ne kadar küçük olursa olsun herhangi bir hastalıkla mücadele etmekten çok daha kolaydır. Bu yüzden tıpta “koruyucu hekimlik” son derece önemlidir. Günahlara düşmeme konusunda da aynı durum geçerlidir. Nitekim Kur’ân’da çeşitli yasaklara dikkat çekilirken “yapmayın” değil de “yaklaşmayın” ifadesi yer alır. Bunu şu örneklerde görebiliriz: “İkiniz (Hz. Adem ve eşi) şu ağaca yaklaşmayın!” (Bakara Sûresi, 2/35); “İşte bunlar Allah’ın belirlediği sınırlar, onlara yaklaşmayın..” (Bakara Sûresi, 2/187); “Fuhşun açığına da gizlisine de yaklaşmayın.” (En’am Sûresi, 6/151); “Zinaya yaklaşmayın.” (İsrâ Sûresi, 17/32); “Yetim malına yaklaşmayın..” (En’am Sûresi, 6/152). Bu ifadelerde, yasakları yapmak şöyle dursun, onları akılların ucundan bile geçirmeme gereğine vurgu yapılmaktadır. Zira yasakları düşünmek, onlara yanaşmak, onları işleyenlerle beraber olmak, uzaktan da olsa onlarla ilgilenmek gibi şeyler, hiç beklemediği bir anda insanı onların içerisine düşürüverir.





Yüce Yaratıcı (c.c.) genel olarak bizlere, tertemiz bir vücut, arınmış bir ruh, kirlenmemiş bir akıl ve beyin bahşetmiştir. Önemli olan, sahip olduğumuz bu nimetleri tertemiz olarak koruyabilmektir. Hiçbir günah/zararlı alışkanlık bir sefercik olsun denenmeye değmez ve denemeye gelmez. Zararlı olan hiçbir şey küçümsenmemelidir. Bir kereden ne olur, bir kerecik tadına bakalım sonra bırakırız, gibi yaklaşımlar zararlı alışkanlıkların ağına düşmenin albenileridir. Akıllı insan, zararlı alışkanlıklara düşen insanların düştükleri acıklı hâlleri görüp, aynı durumlara düşmeyen kimsedir. Ama ne hazindir ki meraklı bir varlık olan insan, başkalarının yaşadığı tecrübelerden her zaman gereği gibi ders almasını bilememiştir. Bu yüzden ibret almayanlar için tarih hep tekerrür etmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalara göre, zararlı alışkanlıklara düşen insanların önemli bir kısmı, merak ettikleri için bu alışkanlıkların ağına düşmüşlerdir. Öte yandan zararlı alışkanlıklar, insanların çektikleri, katlanmak zorunda oldukları bir takım sıkıntılardan kaçıp kurtulmak için bir sığınma aracı olarak algılanmıştır. Oysa her zararlı alışkanlık, insanın başına sadece yeni zararlar getirmektedir. Kimileri için de zararlı alışkanlık, kendini ispat etme, kabullendirme aracı görülmektedir. Oysa her insanın kendini ispat edebileceği o kadar çok özellik ve güzelliği vardır ki!





Çoğu insan zararlı alışkanlıklara düşme gerekçesi olarak, olumsuz şartları öne sürer, zamanın bozuk olduğundan, çevre ve arkadaşların kötülüğünden dem vurarak savunma mekanizmaları geliştirirler. Oysa, en olumsuz şartlarda, bir başına olsa bile insan isterse temiz kalabilir. Yüce Yaratıcı insana, doğruyu eğriden, yararlıyı zararlıdan ayırt edebilecek bir akıl ve güçlü bir irade vermiştir. Önemli olan aklı işletmek, aklın doğrultusunda iradeyi güçlendirebilmektir. Bu yüzden olacak ki Kur’ân’da onlarca âyette, “Aklınızı kullanmaz mısınız, derin derin düşünmez misiniz, bakıp ibret almaz mısınız?” buyurulur. Bu konuda Kur’ân, bizlere pek çok canlı örnek sunar. Şimdi yaşadıkları toplumlarının bozuk olmasına rağmen, günahlara bulaşmadan yaşayabilen ve manen temiz kalabilenlerden Kur’ân’ın verdiği şu örneklere bakalım:




Örnek İnsanlar





Örnek 1: Hz. Adem’in oğlu Habil, kendisini öldürmeye kalkan kardeşi Kabil’e şöyle karşılık verir: “Sen beni öldürmek üzere elini bana uzatsan da, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim, çünkü ben Âlemlerin Rabbinden korkarım. Dilerim ki, sen benim günahımı da kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın. Zaten zâlimlerin cezası da budur.” (Mâide Sûresi, 5/28-29). Habil, kendisini öldürmek isteyen kardeşine, karşılık vermekten kendini alıkoyan şeyin Allah korkusu ve adam öldürmenin âhiretteki cezası olduğunu söylemektedir. Bu konuda Kur’ân’da başka âyetler de vardır: “Kim Rabbinin azametinden korkup da kendisini kötülükten alıkoyarsa, varacağı yer şüphesiz Cennet’tir.” (Nâziât Sûresi, 79/40-41). “Rabbine karşı durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır.” (Rahmân Sûresi, 55/46).





Örnek 2: Hz. Yusuf (a.s.), Mısır’a köle olarak satılıp sarayda hizmetçi olarak çalıştığı gençlik döneminde, üst düzey yöneticisinin hanımından gelen ve pek çok insan için cazip görünen bu teklif karşısında metanetini yitirmeden, sağlam bir kişilik örneği sergiler ve teklife yanaşmaz. Konu Kur’ân’da şöyle anlatılır: “Doğrusu hanım ona sahip olmayı iyice kafasına koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer (daha önceden) Rabbisinin bürhanını görmemiş, (sıyanet altına alınmamış) olsaydı, Yusuf da ona meyledebilirdi.” (Yusuf Sûresi, 12/24). Âyette Yusuf’u günaha düşmekten alıkoyanın ‘Rabbin burhanı’ olarak zikredilmektedir ki, bu onun zinanın haram oluşunu, zina yapanın düçar olacağı cezayı bilmesi, iç dünyasında günaha karşı ahlakî bir duygunun oluşmuş bulunması ve Allah tarafından hususi sıyanete alınmış olmasıdır.





Örnek 3: Peygamberler başta olmak üzere pek çok insan toplumun bozulduğu, inançsızlık ve ahlâksızlık girdabına düştüğü dönemlerde bir başlarına da olsa temiz, inançlı ve ahlâklı kalabilmişlerdir. Bunun pek çok örneği Kur’ân’da anlatılır. Firavun’un sarayında onun eşi ve bir başka adam imanlarını koruyabilmişlerdir. Peygamberlerin peygamber olmadan önce, daha çocuk yaşta sergiledikleri tavırlar bunun en açık örneğidir. Hz. İbrahim peygamberin (a.s.) küçük yaşta puta tapanlarla mücadele edişi, Hz. İsmail’in babasının yanında koşmaya, çalışmaya başladığı bir çağda (bk. Elmalılı, Saffat, 37:102 âyetin tefsirinde) Allah yolunda kurban edilme konusunda gösterdiği tavır gibi.





Örnek 4: Mağara ehli diye anlatılan bir grup genç, seçkinlerden olan babalarına ve topluma rağmen imanlarını koruyabilmişlerdir. Yüce Allah onlarla ilgili olarak şöyle buyurur: “Hakikaten onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidâyetini artırdık. Onların kalplerini metin kıldık.” (Kehf Sûresi, 12/13-14). Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere o bir grup genç tevhide yöneldikleri ve Yüce Yaratıcı’ya teslim oldukları için Yüce Allah onların hidâyetlerini artırmış ve kalplerini dayanıklı kılmıştır. Yani onlara güçlü bir iman, güçlü bir irade, donanımlı bir yürek verilmişti.





Örnek 5: Hz. Meryem, bir kadın olmasına rağmen toplumda parmakla gösterilebilecek şekilde temiz kalabilmiştir. O, kendi irade ve çabasıyla tertemiz kalabilmiş, Yüce Allah da onun “tertemiz ve güzel bir bitki gibi yetişmesine” imkân sağlamıştır (Âl-i İmran Sûresi, 3/37; Tahrim Sûresi, 66/12).





Örnek 6: Kehf Sûresi’nde bahçe sahibi iki arkadaşın hikayesi anlatılır (Kehf Sûresi, 12/32-44). Bunlardan biri oldukça variyetli, diğeri ise onun kadar variyetli olmayan iki bahçe/bağ sahibiydi. Sonuçta variyetli olan nankörlük yaparak inkâra sapmış, öteki ise azan arkadaşına rağmen şükreden bir kul olarak, sapan arkadaşını yola getirmek için çırpınmıştır.





Örnek 7: Bir hadislerinde Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hiçbir korumanın olmadığı kıyamet gününde Yüce Allah’ın koruması altında olacak yedi grup insandan birinin de, kendisine davette bulunan makam-mansıp ve güzellik sahibi bir kadına “Doğrusu ben Allah’tan korkarım!” diyebilen kişi olduğunu buyurmuştur (Buharî, “Ezan”, 36; Müslim, “Zekât”, 91).





Bütün bu ve benzeri pek çok örnekten de anlaşılabileceği üzere insan, çok olumsuz şartlarda, herkesin bozulduğu dönemlerde dahi kendi iradesi ile ahlâklı ve inanç bakımından tertemiz olabilir. Bunun için sağlıklı düşünen bir akıl, doğru bir bilgi donanımı, güçlü bir iç donanım ve nihâyet sağlam bir kişilik sahibi olmak gereklidir. Ama en önemlisi, en olumsuz şartlarda bile olumlu bir insan olunabileceğine inanmak, bunun için azim, çaba ve kararlılık gereklidir.





Zararlı Alışkanlıklardan Kurtulmak





Kur’ân, insanın zararlı alışkanlıklara hiç bulaşmamasını hedefler. Ama şu veya bu sebeple zararlı alışkanlıklara düşmüş olanların onlardan kurtulmaları için de gereken uyarılarda bulunur. Onun bu uyarılarda izlediği yöntemin son derece anlamlı yönleri vardır. Kur’ân’ın bu yöntemi hem bu alışkanlıklara düşenler için, hem de insanları zararlı alışkanlıklardan kurtarmak isteyenler için oldukça önemlidir. Şimdi kısaca Kur’ân’ın izlediği bu yöntemin ana noktalarını belirtmeye çalışalım:





İyilik ve güzellikler gibi zararlı alışkanlıklar da bağımlılık yapmaktadır. Ama insan güçlü bir irade donanımına sahiptir. İnsan iradesi sayesinde pek çok güçlükleri aşabileceği gibi, bırakılmaz gibi gözüken alışkanlıkları, tiryakilikleri de terk edebilmektedir. Önemli olan bu gücü güçlendirmek ve işler hâle getirmektir. Bunun için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:




a. Bilgilenmek: Doğru ve ikna edici bilgiler edinmek. Bilgiyi güncelleştirerek çağımız insanının akıl ve mantığına uygun olarak sunabilmek, insanın aklına, ruhuna ve gönlüne inebilmek. Bu konuda kitle haberleşme vasıtalarına büyük görev düşmektedir.




b. İnanmak ya da bilgiyi özümsemek: Kur’ân insanların derununa, iç dünyasına hitap eden, onun iç duygularını tahrik eden bir kitaptır. Pek çok âyette insandan aklını kullanması, kalp gözüyle olaylara bakması istenir. Nihâyet Kur’ân, içi başka dışı başka olmayan, özü-sözü bir samimi insan tipi yetiştirmeyi hedefler. Yıllarca zararlı alışkanlıkların tiryakisi olup artık daha bırakamaz dediğimiz pek çok kimse doktorun kesin teşhis ve tavsiyesi ile bir anda bırakabiliyor. Demek ki onun zararlı olduğuna yakinen inanıyor ve bu güçlü inanç, ona güçlü bir irade kazandırıyor. İşte o kimselere bu zararlı şeylere bulaşmadan önce güçlü bir iman ve irade kazandırmak gerekmektedir




c. Yüce Allah’ı hesaba katarak yaşamak: Bu duygu yasaların, güvenlik güçlerinin, insanî kontrol mekanizmalarının ulaşamadığı, göremediği yer ve zamanlarda insanı doğru çizgide tutacak, onu sapmaktan alıkoyacaktır. Ama önemli olan, bu duygunun hep aktif bir hâlde zinde tutulmasıdır. Bunun için Yüce Yaratıcı doğru tanınmalıdır.




d. Ahiret inancı ve hesap şuuruna sahip olmak: Zaten inanmanın başı, Allah’a ve Âhiret’e inanmaktır. İnsanın her zaman ve her yerde Yüce Allah’ın kontrolünde olduğunu düşünerek yapıp ettiklerinden sorgulanacağının şuurunda yaşaması, onu rasgele ve anlamsız bir hayat sürmekten alıkoyar, kendisine ve başkalarına fayda vermeyen şeylerden uzak kalmasını sağlar. Hayat bu şuurla anlamlı ve değerli bir hâl alır.




e. Toplumun kontrol mekanizmalarının çalıştırmak: Aile, çevre, arkadaş, toplum, medya ve devlet gibi etkili ve yetkili kişi ve kuruluşlar, üzerlerine düşeni lâyıkıyla yapmalıdırlar.




f. Hep Güzel Örnek Olmak: Her insanı izleyen, onu kendisine örnek alan kimseler vardır. Bu yüzden konumu ne olursa olsun herkes, çevresine iyi örnekler sunmaya çalışmalıdır. İyi bir çığır açıp, güzel bir başlangıç yapıp başkalarının iyi ve güzele yönelmesini sağlamak ne kadar güzel ve takdire şayan bir şeyse; kötü bir çığır açmak, kötü bir başlangıç yapmak da o denli çirkin ve vebali olan bir şeydir. Biz her zaman iyi ve güzele talip olmalı ve bu konuda başkalarına ön ayak olmalıyız. Bu meyanda sözgelimi sigara içmeyenler, sigara içenlerden çok daha vefakâr ve fedakâr olarak insanlara güzel örnek olmalıdırlar.




Kur’ân’ın Günahlardan Vazgeçirme Yöntemi




Kur’ân’da, davranış bozukluklarına, Yüce Yaratıcıdan kopma/uzaklaşma ve temiz insanî değerlerden yabancılaşma demek olan günahlara dikkat çeken ve onlara düşmemek için bizleri uyaran pek çok âyet yer alır. Biz burada bunlardan biri olan içkinin yasaklanışı üzerinde duracağız.




Kur’ân, alkollü içeceklerin yaygın bir biçimde kullanıldığı bir topluma indi. O, böyle bir toplumu kısa zamanda içkiyi neredeyse hiç kullanmayan bir toplum hâline getirdi. Tarihte çeşitli toplumlarda devletçe konulan içki yasaklarının yapamadığını Kur’ân yapmış ve bunda da başarılı olmuştur. İçki ile ilgili olarak Kur’ân’da yer alan âyetler, iniş sürecine göre şöyledir:




İlk merhale:




“Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem sarhoş eden içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.” (Nahl Sûresi, 16/67). Mekke döneminin son zamanlarına doğru inen bu âyet içkiyle ilgili ilk inen âyettir. Âyette çok veciz bir biçimde içki ile ilgili bilgilendirme yer almış, hurmadan elde edilen güzel gıdalarla sarhoşluk veren içki karşılaştırılması yapılmış ve sarhoşluk veren şeyden sakınmaya yönlendirmede bulunulmuştur. Âyetin aklını kullanmaktan bahsederek son bulması da oldukça ilginçtir. Gerçekten de aklını kullanan kimse, güzel gıdalar yerine sarhoşluk veren şeyi tercih etmeyecektir. Sonuç olarak âyette hem konuyla ilgili bilgilendirme, hem de tatlı bir yönlendirme ve sakındırma söz konusudur.




Sonraki merhale:






“Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. ‘İhtiyaç fazlasını’ de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.” (Bakara Sûresi, 2/219). Medine döneminin ilk yılında inen bu âyette dikkat çekici bir biçimde ‘Sana sorarlar – De ki’ kalıbı kullanılarak içki ve kumardaki zarar ve faydaların karşılaştırılması yapılıyor ve zararın/günahın çok daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor. Âyette infak konusuna da temas edilerek içki ve kumarın israf sebebi olduğuna işaret ediliyor. Âyetin ‘düşünen bir toplum’ ibaresiyle son bulması ise, konu ile ilgili düşünmenin önemini ortaya koymaktadır. Kısaca âyet, hem içki ve kumardan sakınmaya hem de israftan kaçınıp iyilik yolunda harcamalarda bulunmaya daha kuvvetle yönlendirmede bulunmaktadır.





Üçüncü merhale:









“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken –ne söylediğinizi bilinceye kadar– cünüp iken de –yolcu olan müstesna– gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın… Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.” (Nisâ Sûresi, 4/43). Medine döneminin ortalarına doğru inen bu âyette içkili iken namaza yaklaşılmaması istenerek içkinin kullanım alanı sınırlandırılıyor. Yanı sıra, içkinin kişiyi, ne söylediğini bilmeyecek duruma düşürdüğüne dikkat çekiliyor. Aslında bu sınırlandırmanın peşinden bir yasaklamanın geleceği sezilebiliyor. Âyetin ‘ey iman edenler’ ifadesi, muhatapları Allah’ın vereceği hükme uymaya yönlendirirken, affeden ve bağışlayan Allah hatırlatmasıyla son bulması ise, içkiden caydırma ve ümit verici olma bakımından duyguları tahrik etmektedir.







Son merhale:







“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi? Allah’a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.” (Mâide Sûresi, 5/90-92). Medine döneminin sonlarına doğru inen bu âyetlerde içki ve kumarın şeytan işi pislikler olduğu belirtilerek kesin bir şekilde yasaklama geliyor. ‘Ey iman edenler’ ifadesiyle başlayan âyetler, içki ve kumardan sakınmanın kurtuluş sebebi olacağını belirttikten sonra, içki ve kumarın kötü sonuçlarını çok çarpıcı bir şekilde anlatarak devam etmektedir. Âyetlerin ‘artık vazgeçtiniz değil mi?’ ifadesiyle bitmesi ve ardından Allah ve Resûlü’ne itaati emreden ifadelerin gelmesi yasağı netleştirmekte ve pekiştirmektedir. Âyetlerde ikna edici ve kesinlikle vazgeçirici bir üslup kullanılarak akıl ve duyulara hitap edilmekte, hattâ üstü kapalı bir tehdide de yer verilmektedir.







Bu âyetlerde şu hususlar ilk etapta dikkatimizi çekmektedir:

Yasaklarla yasak olmayanlara, kötülüklerle iyiliklere, zararlı olanlarla yararlı olanlara karşılaştırılmalı bir biçimde dikkat çekilmiş ve insanlar hep iyi ve güzele yönlendirilmiştir.








Allah inancı sürekli gündemde tutularak günahlardan sakındırılmıştır.








Sorumluluk şuuru hatırlatılarak günahlara dikkat çekilmiştir.









Yasakların zararları açıklanarak ikna edici bir üslup kullanılmıştır. Dolayısıyla hem akıllar hem de duyular devreye sokulmuştur. Anlatımda kafa-kalb-duygular bütünlüğü gözetilmiştir.









İnsanları zararlı alışkanlıklardan kurtarmak için tedricîlik yöntemi izlenmiştir.









Teklifler








Zararlı alışkanlıklar konusunda ideal olanı, onlara hiç yaklaşmamaktır. Bunun için doğru bilgiler ışığında aklımızı kullanarak güçlü bir irade sahibi olabilir ve bu alışkanlıklara hiç düşmeyebiliriz. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, ikisi olmadan tecrübe sahibi olma handikabından kurtulmalıyız.








Zararlı alışkanlıkları dost edinmemiz, onların da bizi dost edinmesi anlamına gelmez. Hiç ummadığımız bir zamanda onlardan beklenmedik bir darbe yiyebiliriz. Onlar dost görünürler, ama onların düşman olduklarını anladığımızda iş içten geçmiş olabilir.







Sigara başta olmak üzere zararlı alışkanlıklara başlamak ve alışmak ücretsiz, son derece kolay ve zevkli olabilmektedir, ama onlardan kurtulmak ücretsiz, o kadar kolay ve zevkli olamamaktadır.









Her ikisi de zararlı olduğu hâlde içkinin sigara kadar yaygınlaşmamasında içkinin dinen haram oluşu, sigaranın haram yahut helâl oluşunun tartışılır olmasının tesiri vardır. Oysa “İsraf etmeyiniz, çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (En’am Sûresi, 6/14); “Malını gereksiz yere saçıp savurma. Zira savurganlar şeytanın kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” (İsrâ Sûresi, 17/26-27); “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız!” (Bakara Sûresi, 2/195); “Nefislerinize kıymayınız..” (Nisâ Sûresi, 4/29); “O Peygamber kendilerine iyiliği emreder, onları kötülükten sakındırır. Onlara güzel şeyleri helâl kılar, çirkin şeyleri ise haram kılar.” (A’râf Sûresi, 7/157); “İslâm’da zarar vermek de yoktur, zarara uğramak da.” (Keşfü’l-Hafâ, 2:509 –Malik, Ahmed b. Hanbel, İbn Mace ve Taberanî’den); “Ailesinin nafakasını boşa götürmesi, günah olarak kişiye yeter.” (Nevevî, Riyazü’s-Salihîn, 1:331 – Müslim, Nesâî ve Ebu Davud’dan) gibi dinî temel düsturlar ve bugünkü ilmî verilere göre sigaranın da caiz olamayacağı, olmadığı iyi bilinmelidir.








Zararlı alışkanlıklara hiç düşmemek ve insanımızı hiç düşürmemek için, zararlı alışkanlıklardan kurtulmak ve insanımızı kurtarmak için bu konuda Kur’ân’ın takip ettiği usûl herkes için temel alınmalı ve uygulanmalıdır.








Kur’ân’ın pis, murdar, çirkin, zararlı diye nitelendirdiği haramlar, bir kerecik olsun denenmeye ve tadılmaya değmez şeylerdir. Çoğu zarar veren/sarhoşluk eden şeyin azı da zarar ve haramdır. Zararlı olan günah kirlerinin, tıpkı maddî pislik ve kir zerreleri, tıbbî virüsler gibi en küçüğünden bile kaçınılmalıdır.






Bilgilenmekten maksat, bilgiyi kullanmak olmalıdır. Bir şeyin zararlı olduğunu bilmek, o şeyden bütünüyle uzak kalabildiğimiz zaman gerçek manâda bilgiye dönüşür. Eyleme dönüşmeyen, davranışlarımıza yansımayan bilgi, kuru ve ölü bilgi yükleridir. Bilgiye işlerlik kazandırma ise, onu özümsemekle mümkündür.








Yapıp ettiklerimizi sürekli görüp gözeten Yüce Allah (c.c.), bize verdiği nimetleri yerli yerince kullanıp kullanmadığımızdan bir gün bizleri sorgulayacaktır. Bu şuurla yaşayarak hayatımızı anlamlandırmaya ve değerlendirmeye çalışmalıyız.









Kendimizi ve toplumun diğer fertlerini her türlü zararlı alışkanlıktan koruyabilmemiz için fertler olarak, arkadaş olarak, ailenin ve toplumun bir üyesi olarak yapmamız gereken pek çok şey vardır. Yalnızca kendimizin bu zararlı şeylerden uzak kalmasıyla yetinmemeli, elimizdeki tüm imkânları kullanarak insanlığı zararlı şeylerden korumaya gayret etmeliyiz.

Doç.Dr. Ali AKPINAR


1 yorum

slm

bu güzel paylaşım için tşk
sağolunuz allah sizden razı olsun

07.03.2007 - seviyeli_02

Konular