HIC BIRSEY YERSIZ DEGILDIR

Allah, her bir insanı, bir gaye ve bir amaç için yaratmıştır; ki, kişi, ancak, o yaradılış amacına uygun olarak kendisine kolaylaştırılmış davranışları ortaya koymak suretiyle, Yaradan'ın yaratış hedefine ulaşır… Bu onun fıtrî kulluğudur!.



"Beynimiz, zaman ve mekân kavramlarının ötesinde, derindeki bir varlığın hükmünün, başka bir boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürücüsü.."

Zaman ve mekân kavramlarını ortadan kaldırıp, bir yana koyalım!.

"Derindeki bir varlığın hükmünün", yani, senin varlığının özü`ndeki ana varlık, bize göre mutlak varlık!.

Senin geçici, vehmî, göresel, bireysel varlığına "ben" diyorsun ya.. "Bir Ben var ya, ben`den içeri!." Hepimizin özündeki ortak Ben, Mutlak Ben; bu derûnumuzdaki ben!..

Bir, ben var, sen var, o var!.. Bir de, ben, sen ve onun özündeki ortak "Ben" var!..

Beyin, mutlak Tek Ben`in hükmünün başka boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını; yani, O Ben`in kendi boyutundan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını; yani, O Ben`in ortaya çıkmasını istediği görüntüleri, mânâları, mânâları ihtiva eden frekansları, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürür.

Mânâsını bir türlü anlayamadığımız bir cümle var. Dikkat edin!. hazmedemediğimiz demiyorum, anlayamadığımız diyorum!.

Nasıl, duşa girdiğimizde üzerimize dökülen su akıp gidiyor ise; üstümüzden akıp giden su gibi, beynimizden de akıp giden bir cümle var!...

Üstümüzden akıp giden suyun, hücrelerimize nüfûz eden miktarı ne kadarsa, bu cümlenin manâsı da, beynimizde o kadar yer ediyor; ya da hiç etmiyor!.

Nedir bu cümle?..

"Allah, her bir insanı, bir gaye, ve bir amaç için yaratmıştır; ki, kişi, ancak, o yaradılış amacına uygun olarak kendisine kolaylaştırılmış davranışları ortaya koymak suretiyle, Yaradan'ın yaratış hedefine ulaşır… Ki bu da onun fıtrî kulluğudur!."

Eğer bu cümlenin mânâsı beynimizde yer ederse; bu cümlenin anlamını idrak edersek; bu anlamı hazmedebilirsek; bizde kızma ve sinirlenme, eksik, yanlış, kusur görme gibi haller kalmaz!.

Biliriz ki, o kişinin yaradılış amacı, senin yanlış dediğin, kusurlu bulduğun davranışı ortaya koymaktır!.

Zaten, böyle bir davranışı ortaya koymak amacı ile yaratılmış bir kimseye, "Niye bunu böyle yapıyorsun?" demeye senin hakkın var mı?.

Sen böbrekten, kalb görevi yapmasını bekleyebilir misin?.

İşte bu tek cümle, Kur`ân-ı Kerîm'in anlattığı SİSTEM ve DÜZENİN özü ve özetidir!..

"Allah`a inanıyorum" diyen kişi, bu cümlenin mânâsını anlayıp, idrak edip, hazmedemediği sürece, taklidî imandadır!..

Bu manâyı anlayıp, hazmedip, gereğince de yaşadığı zaman ise, tahkîkî imana erer, imanın hakikatını yaşar.

Tasavvufla ilgilenen insanların ilk terketmeleri gereken şey; "kızıp sinirlenmektir"!..

Çünkü, kızıp sinirlendiğin anda sen, Allah`ı inkâr ediyorsun!.
Namazda başını secdeye koyuyorsun… Sonra da başını kaldırıp, "Ben seni tanımıyorum" diyorsun!.. "İnkâr ediyorum" diyorsun!.

Kızıp sinirlenmenin manâsı, Allah`ı inkârdan başka bir şey değildir!. Çünkü, her birim kendi yaradılış programının gereğini ifa etmektedir... Sen ona kızmakla, yaratılırken ona verilen görevi yapmasından dolayı, onu suçlamış oluyorsun!..

Konular