" Batı'daki Buhran ve Batı Hayranlığı"

"Batı Ortaçağı" gerçekten karanlık bir çağdır. Kilisenin ve kilise babalarının istismar ve istibdadı altında geçen bu devir, tarihte bir kara leke gibi duracaktır. Kilise ve kilise babaları, " din adına " öyle cinayetler işlemişler ve nefret toplamışlardır ki, Avrupalı birçok aydın, "kiliseye karşı nefretin" , belki bilerek, belki bilmeyerek " mücerret dine " kadar uzatabilmiştir.

Bugün dahi birçok avrupalı aydının tavrı budur. 18. asırdan bu yana, kiliseye kafa tutan herkes "modern", "ileri" ve "inkilapçı" olarak tanınmış ve itibar görmüştür. Neticede, kiliseye karşı kinini dindiremeyip " mücerret dine" kadar bu tavrını bulaştıran Avrupalı birçok entellektüel, " dinsiz bir medeniyet" ve "mabetsiz şehirler" kurmak ihtirası içinde kıvranırken, kendini "felsefi ideolojilerin" ortasında bulmuştur. Şimdi batı, bu ideolojilerin kanlı arenasında, milyonların kanını akıtmakta ve milyarlarca insanı, insafsızca istismar etmektedir. Kapitalizm, sosyalizm, komünizm, rasizm, faşizm ve benzeri belâlar, şimdi, Avrupa'da asırlarca süren kanlı " sınıf" ve "mezhep çatışmalarının" yerini almıştır.

Esefle belirtelim ki, Ortaçağ'da Avrupa, kilisenin etrafında " kokuşmuş bir medeniyet" kurmuşken, bugün " manevi bir özden mahrum" maddi ve haşin bir demir yumruk halinde gelişen "yanlış bir medeniyet" yolundadır. Çünkü, verdiği acı meyveler ortadadır. Kanlı ideolojiler, Cihan Harbleri, âsi nesiller, uyşturucu düşkünü ve alkolik gençler ve ihtiyarlar... Fahişeler, homoseksüeller, teröristler, müntehirler, akıl hastaları... Ezilen ırklar, sömürülen zayıflar, kara ve kızıl diktatörler...

Evet, Batı'lı mütefekkir ve aydınlar, "kilisenin istibdadını" kırdıktan sonra daha pekçok âmilin de tesiri ile akla, ilmî araştırmalara daha fazla önem verebildiler. Hemen belirtelim ki, madde plânında büyük hamleler yapan ve fakat "manevi bir öz" den mahrum kalan Batı, acı meyvelerine rağmen, bütün dünyada hala cazibesini korumaktadır. Materyalistlerce, "kilise karşısında aklın zaferini" ilan eden bir medeniyet olarak zaman zaman alkışlanmaktadır da... Materyalist çevrelert, Batı'nın madde planında ulaştığı neticeyi "dine karşı" aldığı menfi tavrın ürünü olarak propaganda etmeyi severler. Dine cephe alınmadıkça da medeni olunamayacağını körpe zihinlere ve genç vicdanlara aşılamak isterler.

Hemen belirtdelim ki, İslam Dünyası bile, kendini bu gibilerin şerrinden koruyamadı. İslam Dünyası'nda esersiz, tefekkürsüz ve çilesiz " materyalist taklitçileri" türemeye başladı. Onlar, sahte Bata'lı tavırları içinde ve şuursuz bir taklit humması ile Yüce İslâm'a cephe almak özentisine kapıldılar.

Halbuki, İslâmiyet, asla Hıristiyanlığa benzemiyordu. Kopernikten önce, Güneş'i "sistemin merkezine" alan, Güneş'in bir "ateş küresi" ve Ay'ın "onunla
aydınlandığını" belirten, her ikisinin de "kendi yörüngelerinde hareket ettiklerini" ortaya koyan, "düşünmeyi ve araştırmayı ibadet sayan" İslâmiyeti, büyük bir cehalete düşerek şuursuzca Hıristiyanlık ile bir tutmak insafsızlıktı.

Öte yandan, "yeni bir din ihtiyacı" içinde kıvranan Avrupa'lı entellektüel, İslâm'ı tanıtmak sureti ile yardım etmeleri gerekenler, bizzat onların buhranlarını, şuursuzca İslâm Alemine taşıyarak beşerî ıstırabı büyütmekle başlı başına bir cinayet işlediklerinin farkında değiller mi? "Dinde ruhbanlık yoktur" diyen İslâmiyeti, hiç utanmadan "kilise babalarının istibdadı" altında bulunan Hıristiyanlık ile bir tutan çevrelerin cehaletine şaşmamak mümkün değildir.


S.Ahmed Arvasi
Hasbihal, 1. cilt s.17-18


Konular