2.3. 1980 Sonrası Dönemde Medyanın Kadın Ekseninde Toplumsal Değerleri Değiştirmedeki Etkisi

Türkiye'de başta Anayasa olmak üzere pek çok yapıyı temelden değiştiren 12 Eylül askeri darbesinin, ülkedeki siyasi ve ekonomik yapının değişmesinde de önemli rolü olmuştur. Bu darbe sayesinde, zaten daha önce zemini hazırlanan ve dünyada yaygınlaşmaya başlayan yeni liberal politikalar, toplumdan fazla direniş göremeden kendine uygulama alanı bulmuştur. 1980'li yıllar küreselleşmenin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı ve Türkiye'nin hızla dışarıya açıldığı bir dönem olmuştur.

Bu dönemdeki siyasi baskılardan fikir gazeteciliği imkansız hale gelmiş, magazin ve müstehcenlik bir milyona yakın tirajlara ulaşan gazeteler vasıtasıyla her eve girmeye başlamıştır. Bu şartlarda ortaya çıkan Gelişim Yayınlarının öncülüğünü yaptığı ansiklopediler ve dergiler de toplumdaki cinsellik konusundaki hassasiyetin yanında ahlaki değerleri de büyük ölçüde tahrip eder hale gelmiştir. Önceleri cinsel eğitim adı altında bazı haber dergilerinde yer almaya başlayan cinsellikle ilgili konular, daha sonraları gazete ve dergilerde hiçbir sınır tanımadan yer almaya başlamıştır.
Bazılarınca İslami gelişmenin hızlandığı dönem olarak anılan 80'li yıllar, aslında toplumdaki yerleşik ahlaki değerlerin de kitle iletişim araçları vasıtasıyla aşındırılmaya başlandığı ve bunun geniş kitleleri etkiler hale geldiği bir dönem olmuştur.

1980 sonrası kıyafet-zihniyet paralelliği dergilerin yazılarıyla sunulan kıyafetlerin aynı üslup içinde olmasıyla bir bütünlük gösterir. Bu bütünlük daha önceki dönemlerde görülmez. Kadın magazin dergileri kentli orta sınıf, eğitimli, çalışan veya çalışma beklentisi olan kadınları okuyucu kitle olarak benimsemiştir. Bu bakımdan çalışan iyi giyimli, özgür kadın, dergilerin takdim ettiği ideal kadın tipidir. Aynı ideal kadın takdimine moda defilelerinde rastlanır.77
1980 sonrası, kitle iletişim araçları, gazete, dergi, sinema ve televizyon toplumdaki gerek ahlaki değerler, gerekse daha görünür olan kadın kıyafetlerindeki değişimi hızlandırmada önemli rol oynamıştır. Bu dönemde, özellikle de romanlar, dergiler, filmler aracılığıyla kadının bireyselliğinin ve cinsiyetinin dışa vurulması eğilimi gözlemlenmiştir.
Gerek sinemada kadını konu alan filmler, gerek Kadınca dergisi, gerek Duygu Asena'nın kitapları, kadının bireyselliğini, annelik ve zevcelik rolleri dışında, cinselliğini keşfettirerek dile getirmekte; kadın-erkek eşitliği talebini kamusal alandan özel alana, iç dünyalara taşımaya çalışmaktadır. Özellikle, Asena'nın Kadının Adı Yok kitabında, kadının kendi cinselliğine, arzularına taviz vermeden sahip çıkması savunularak, bir anlamda kadına ilişkin "saygınlık" tabusu kırılıyor; dişiliğin gizlenmesi üzerine kurulu kadın saygınlığı kadının en gizli arzuları, cins kimliği pervasızca açığa vurularak yok ediliyordu.78