Lanet Etmekten Sakınmak

"Kim bir mü'mine lânet ederse bu (davranış) onu öldürmek gibidir" (Buhârî c. 7, s. 84).

La'net, lügat itibariyle kovma ve uzaklaştırma ma­nâsında kullanılmaktadır. Telin la'net etmek ve aza­ba uğratmak demektir. "Mel'ûn" kelimesi, la'net olunmuş manâsına gelmektedir.

Allah tarafından sadır olan lâ'net, dünyada hayır ve tevfikten, âhirette ilâhi lütuf ve rahmetten uzak­laştırmak manâsını ifâde etmektedir. Halk tarafından yapılan lâ'netler, sövme ve bedduâ manâsında kul­lanılmaktadır.

Merhamet ufkunun en asil örneği bulunan Pey­gamberimiz (s.a.v.), günün birinde Cenab-ı Hakk'a şu niyazı yapmıştır. "Ya Allah! Ben, ancak bir beşe­rim. Müslümanlardan bir şahsa ağır bir söz söyler­sem veya lâ'net edersem, Sen bu (söz ve dav­ranışımı), o kişi için temizlik ve rahmet kıl" (Müslim, c. 2, s. 25).
Bu ve benzeri hadîs-i şeritler, Müslümanların la'-net hususunda ne derece çekingen davranması ge­rektiğini açık ve seçik olarak ortaya koymuş bulun­maktadır.

Kâinatın biricik Efendisi bulunan Resûl-i Ekrem, ümmetlerinin yüce seviyesini tesbite vesile olacak bir hadîs-i nebevilerinde şöyle buyurmaktadır.
Sıddîk (son derece doğru) olan bir kimseye la'-netçi olmak yakışmaz" (Müslim c. 8, s. 23)

İslâmî esasları tereddüde kapılmadan tasdik eden, inançla alâkalı meseleleri "acaba" demeksi­zin kabul eden kâmil bir mü'mine "sıddîk" unvanı ve­rilmektedir. Böylesine bir kalp temizliğine ve sağlam bir imana sahip bulunan kimsenin dili nezih ve huyu nâzik olur.

Değerli Gençler!
Faydasız konuşmaları bile zarar kabul eden yüce İslâm dininin, zararlı sözlerin ön sırasında bulunan "la'net'i dilinden düşürmeyen bir şahsi haklı bul­ması düşünülebilir mi? Kulluk yolunda yükselmek is­teyen kimselerin çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Sıddîkler zümresine dahil olan bir kimsenin bu yolun edebini ihmal etmesi, mazur görülse bile, haklı ola­rak kabul edilemez. Bu istikâmette gösterilecek ih­mâlin âhiret hayatında seeb olacağı mahrumiyetti
dile getiren bir hadîsi nebevide şöyle buyrulmaktadır:

"La'net ediciler, kıyamet gününde şefaatçiler ve şahitler (zümresinden) olamazlar" (Müslim c. 8, s. 24; Ebû Dâvûd c. 4, s. 278).
Bu hadîs-i nebevi, la'net etmeyi huy hâline geti­renlerin kıyamet günü şefaatlerinin makbul olmaya­cağını ifade etmektedir. Derecesi yüksek olan bazı mü'minler, cehennem azabını hak etmiş bulunan gü­nahkârlara şefâat edip azaptan kurtarırken, dilinden lâ'neti düşürmeyenler bu salâhiyetten mahrum kala­caklardır.

Şahitlik hususuna gelince, sözlerine itimat olu­nan ilim adamlarının bu mevzuda değişik beyanları vardır. Şöyle ki:

1- Peygamberlerin ümmetleri, enbiya-ı izamın Al­lah ile kulları arasında elçilik vazifesi yaptıklarına ve Allah Teâlâ'nın emirlerini kendilerine tebliğ ettik­lerine dair şahitlik yaparken, "la'net ediciler" bu şerefli hizmetten uzak tutulacaklardır.

2- Bazı ilim adamları, bu kimselerin dünya işle­riyle ilgili muamelelerde şahitlik yapamayacaklarını ifade etmişler ve "la'net ediciler, fasıklar zümresine dahildir. Bu sebeple yapacakları şahitlik makbul ol­maz" demişlerdir.

3- Âlimlerden bir kısım da bunlara şehitlik nasip olmayacağını söylemiştir.
Akl-ı selim sahibi, böylesine bir mahrumiyete kat­lanamaz. Bu sebeple ağıza la'net kelimesini alamaz ve hiçbir mü'mini telin etmez.
Ayak kayacak noktalara manevi işaretler diken Resûl-i âlîşân Efendimiz, biz ümmetlerini uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır: "Birbirinize karşı Allah'ın la'netiyle la'netleşmeyin. Allah'ın gadabı ve ateş(in azabı) ile birbirinize ilenmeyin" (Ebû Dâvûd c. 4, s. 277).

Karşılıklı olarak sözlü atışmalar, asabımızın bozul­masına sebep olur. Erdem bir akla sahip olmayan kimse, erenler meclisinde mevki sahibi olamaz.
Mânevi yolculuğun sür'ati arttıkça kişinin dikkat ve tefekkürü de artmalıdır. Zirâ aylarca ve -hatta-yıllarca emek çekerek ulaştığı dereceden bir anda düşmek işten değildir. Susmayı tercih eden ve diline sahip olan, felaha nâil olur. Bu hususta gösterilecek ihmâlin zararını tescil eden bir hadîste şöyle buyrul-muştur: "Kul, dilini (zararlı sözlerden) tutmadıkça imanın hakikatine ulaşamaz" (Mu'cem'us-sağir c. 2, s. 369).

Bir Müslüman'a la'net etmek suretiyle Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden uzak kalmasına duâ etmek, onun dünyasını ve ahîretini hüsrana uğratmak olur.
Yaptığı beddua ile mü'minin hayallerini söndüren şahıs, din kardeşini katletmiş gibidir.

Ümmetlerini her türlü zarardan himâye etmeye çalışan merhametli Peygamberimiz, la'netle ilgili uyarılarında şu açıklamayı yapmaktadır:

"Bir kul, herhangi bir şeye la'net ettiği vakit o, se­maya doğru yükselir. Gök kapıları hemen onun önü­ne kapatılır. Sonra o, yere doğru iner. (Küre-i) arzın kapıları da ona kapatılır. Sonra sağa ve sola (doğru) yol tutarsa da, gidecek bir yer (takip edecek bir yol) bulamaz. Nihayet la'net olunan kişiye (veya şey'e) dönüş yapar. Eğer o, buna lâyık ise (orada yerleşir) kalır. Şayet o, buna ehil değilse, bu sözü sarf ede­nin kendisine döner (ve onun üzerinde kalır)" (Ebû Dâvûd c. 4, s. 277).

Söz ağızdan çıkasıya kadar sahibinin esiridir. Kontrolsuz olarak ağızdan çıkacak olursa sahibi onun esiri olur. Bu tutsaklık bazan mahcubiyetle, bazan da lâ'nete maruz kalmakla sonuçlanır. İddia­mızı bir hadis-i şerifle belgelendirmek istiyorum:

Peygamber (s.a.v.)in zamanında esen bir rüzgâr, bir adamın elbisesini çek(ip aç)mıştı. Bunun üzerine o, rüzgâra la'net etti. Peygamber (s.a.v.), "Ona la'­net etme! Zira o, (esmeye) memur kılınmıştır. Şu muhakkaktır ki, kim ehil olmayan bir şey'i la'netleyecek olursa yapılan la'net, onun üzerine döner" buyurdu (Ebû Dâvûd c. 4, s. 278).

Zerreden küreye kadar her şey, Cenab-ı Hak ta­rafından yüklenen vazifeyi yapmaktadır. Bu faaliyet, ilahi tavzif çerçevesi içerisinde devam etmektedir. Kainatta müşahede ettiğimiz nizamın bizim arzuları­mıza aykırı olarak gelişmesi hâlinde daralıp darılma­ya asla hakkımız yoktur. Eşyayı ve kişileri bu gözle müşâhede eden insan, tefekküre daldığında, pek-çok ince hakikatlerin açığa çıktığını hisseder.

Saâdet asrında cereyan eden bir la'netleme ha­disesine karşı Resûlullah (s.a.v.)in yaptığı uyarıyla mevzuu tamamlamak istiyorum. Resûlullah (s.a.v.)in seferlerinden birinde Ensar'dan bir kadın, dişi bir deve üzerinde yolculuk yapıyordu. Bir ara kadının gönlü daralıp hayvana (kızdı ve) lâ'net etti. Pey­gamber (s.a.v.) bu lâfı işitince, "Üzerinde olanları alınız ve onu (kendi haline) bırakınız. Çünkü o, la'netienmiştir" buyurdu (Müslim c. 8, s. 25).

Güzel ahlâkı tamamlamak için peygamber olarak gönderilen Resûlullah (s.a.v.), yaratılmışların şeref­çe en üstünü bulunan insanları "la'net etme" alış­kanlığından vaz geçirmek için birçok tedbirler uygu­lamış ve uyarılarda bulunmuştur. O yüce Peygam­berin ümmeti olmakla iftihar eden mü'minler, dilini kötü sözlerden korumak ve la'netle bedduada bu­lunmaktan sakınmak zorundadırlar.


YİRMİ ALTINCI ÖĞÜT BITTI