Din, aşkı da, âşık olanları da seviyor

Geçen yıl Sevgililer Günü öncesinde bir arkadaş toplantısında söylenenleri hâlâ unutmadım. Aksiyon’da yazıyor olmam nedeniyle muhatap hasbelkader ben olsam da söylenenler, toplumun önemli bir bölümünü zan altında bırakıyordu.

O mecliste bulunanlardan biri diyordu ki; “Önümüzdeki hafta biz Sevgililer Günü’nü kutlayacağız. Sizinse böyle bir kaygınız yok. Çünkü İslam, Sevgililer Günü’nü reddettiği gibi insanların birbirlerini sevmelerine, âşık olmalarına da sıcak bakmıyor. Hatta evlenecek insanların dahi birbirlerini nikahtan önce görmelerini yasaklamış. Dolayısıyla böyle bir günün inançlarının emrettiği gibi yaşamaya çalışanlar için hiçbir anlamı yok”. Ben dilimin döndüğü kadar (bu konuda o zaman için pek döndüğünü söyleyemem) bir şeyler söylemeye çalıştım. Tasavvuf dedim, Allah aşkından sözettim. Ama doğrusu söylediklerim beni dahi tatmin etmedi. Sonrasında merak ettim ve araştırdım. Konunun uzmanlarıyla görüştüm, ilgili ayetleri ve hadisleri inceledim. Gördüm ki, o arkadaşım yanılıyor. İslam ne sevgiye karşı çıkıyor, ne de sevgiliye. Tasavvufta olduğu gibi sadece Allah aşkının değil, karşı cinsler arasındaki aşkın da kutsallığı vurgulanıyor. Hatta âşık olup da iffet ve namuslarını koruyanlar için İslam’daki en yüksek mertebe vaad ediliyor. Keşfu’l Hafâ’da yer alan bir Hadis—i Şerif’te deniyor ki; “Kim âşık olur da iffetini korur, halini gizler ve bu yüzden ölürse şehid olarak vefat eder”. İslam’da şehitlikten daha yüksek bir mertebe olmadığı dikkate alınırsa İslam’ın aşka ve âşıklara bakışının nasıl olduğu ortaya çıkıyor.

Aşk yok, muhabbet var

Kur’an—ı Kerim’de aşk sözcüğü yer almıyor. Sevgiyle ilgili ayetlerde daha çok hub, meveddet ve muhabbet kelimeleri kullanılıyor. Ancak kelime olarak olmasa bile anlam olarak Kur’an—ı Kerim’de aşk pek çok yerde geçiyor; “İman edenler Allah’ı daha şiddetle severler” (Bakara, 2/165). İslam alimleri de aşkı aşırı sevgi olarak tanımlamışlar. Zeliha’nın Hz. Yusuf’a duyduğu sevgi de (Yusuf Suresi, 12/30) aşkın tanımına uyuyor. Kur’an—ı Kerim’de bu sureye Ahsenül—Kasas (Hikayelerin en güzeli) denilmiş. Hz. Yusuf ile Züleyha’nın aşk macerası daha sonraki şairler için de esin kaynağı olmuş ve bu hikaye çerçevesinde mesneviler kaleme alınmış.

Muhabbet ise; “Maddi veya manevi haz veren bir şeye duyulan meyil, bir nesneye ya da şahsa ilgi göstermeye iten duygu” olarak tanımlanmış. Ancak kimi alimler buna da karşı çıkmış ve muhabbetin insani bir duygu olarak tanımının yapılmasının imkansız olduğunu söylemişler. İşte tanımlanamayan muhabbetin ileri boyutuna aşk denmiş. İkisi arasında nasıl bir sınır olduğu ise belirlenememiş. Zaten bu yüzden de İslam tarihinde aşk yerine muhabbet, muhabbet yerine de aşk terimleri kullanılmış.

Kur’an’daki bir çok ayette, Peygamber Efendimizin “Habibullah (Allah’ın sevgilisi) olarak anılması da İslam’ın aşka verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekici olsa gerek. Sûfilere göre Allah’ın sevgiyle tecelli etmesinden âlem meydana gelmiştir. Bu görüşü benimseyenlere göre âlem aşktan yaratıldığı için her zerrede aşkın izini görmek mümkün.

Aşkla ilgili İslam tarihinde söylenmiş o kadar çok söz var ki, bunların hepsini yazmaya kalksak biz yazmaktan, siz de okumaktan bıkarsınız. Zaten bizim de İslam’ın aşk terminolojisinin tarihsel gelişimini izlemek gibi bir düşüncemiz yok. Kesin olan bir şey var: İslam ne aşka, ne de âşıklara kapıyı kapatmış. Aksine yaratıcısının aşk üzerine kurdum dediği tabiatta aşkın yaşatılmasını istemiş. Başlangıçta İslam alimleri aşk sözcüğünü kullanmaktan çekinse bile, İslam’ın ikinci yüzyılından itibaren aşk gerek kelime, gerekse anlam olarak İslamî terminolojideki yerini almış. Aşkın çeşitleri üzerine kafa yorulmuş. Aşkı kimileri iki alt başlıkta, kimileri ise beş alt başlıkta incelemiş. Aşk konusunda yazılan tasavvufi eserlerin en genişi olan Ahbarü’l Aşıkîn kitabının yazarı Ruzbihan—ı Bakli, aşkı; behimi (hayvani), tabii, ruhani, akli ve ilahi olarak beşe ayırmış.

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Süleyman Uludağ, İslam Ansiklopedisi’nin aşk ile ilgili maddesinde Bakli’nin beşe ayırdığı aşk ile ilgili şunları yazmış: Behimi aşk ayyaş, günahkar ve aşağılık kimselerin tanıdıkları nefs—i emmarenin eseri olup aslında heva ve hevesten ibaret olan aşktır; şehveti ve nefsi arzuları tatmin etmeyi hedef alır. Makul ve meşru çerçevede olmayan behimi aşk kötü ve günahtır. Tabii aşk, unsurlardaki letafetten hasıl olan maddi ve cismani bir aşk olup aklın ve ilmin hakimiyetinde olmazsa kötüdür. Ruhani aşk seçkinlerde bulunan maddi ve manevi güzelliklere karşı duyulan aşktır. Böyle bir aşka tutulan kimse kendisini şehvetten korursa bu aşk onu arifler derecesine ulaştırabilir. Akli aşk ise melekût aleminde tecelli eden güzellikleri temaşadan hasıl olur. İlahi aşka buradan geçilir. İlahi aşk aşkların en yücesidir.

Bakli, aşkı beşe ayırmış olmasına rağmen İslami literatürde hakim olan düşünce aşkın iki çeşidi olduğu yönünde. Bunlardan birincisi ilahi aşk, ikincisi ise beşeri aşk. Yaygın görüşe göre aslolan ilahi aşktır. Beşeri aşk ise daha çok bir araçtır. Tasavvufçular, beşeri aşkı ilahi aşka götüren bir vasıta olarak görürler. Aşk üzerine yaratılan bu dünyada amaç yaratanı sevmektir. Yaratanın âşık olduğuna âşık olmaktır. Yine tasavvufta Peygamberimizin Allah’a âşık olduğu gibi, Allah’ın da resulüne aşık olduğu düşüncesi yaygın olduğu için, insanların beşeri aşklar yerine ilahi aşka yönelmeleri tavsiye edilmiş.

Mutasavvıfların aşka bu kadar önem vermelerinin nedeni akılla Allah’a ulaşmanın mümkün olamayacağını savunmalarıydı. Onlara göre Allah’a varmak ancak aşkla mümkün olabilirdi. Mevlânâ da aklın dünyevi işlerdeki fonksiyonunun öbür dünya ile ilgili durumlarda yeterli olmadığını söylemiş. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlilerinden Prof. Dr. Mustafa Kara’ya göre insani aşk güzel ama asli hedef değil; “Hedef, bu temeller üzerinde yükselecek abide ile birlikte ballar balını aramaktır. Hedef, bu insani aşkın sağladığı gönül devleti ile kalb dünyamızın imkanlarını genişletmek ve geliştirmektir. Hedef, tam kapasite ile çalışan bir gönülle gönüller sultanına doğru kanatlanıp uçmaktır. Esas yiğitlik, insani aşkı ilahi aşka dönüştürebilmektir.”

İnsanlar birbirine âşık olabilir

Prof. Dr. Kara esas yiğitliğin insani aşkı ilahi âşka dönüştürmek olduğunu söylerken, önemli bir gerçeğe daha dikkat çekiyor. Evet insani aşk vardır ve önemlidir. Yine Kara’nın söyledikleri yıllardır devam eden bir tartışmadan ipuçları veriyor. İslam alimleri beşeri aşk ile ilahi aşk arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiği hususunda hiç bir zaman tam bir mutabakat içinde olmamışlar. Ağırlıklı görüş beşeri aşkın bir araç olduğu yönünde iken, önemli sayıda din bilgini de bütün beşeri aşkların ilahi aşka gitmesi gerekmediğini, beşeri aşkın da başlı başına bir olgu olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemişler. Prof. Dr. Süleyman Uludağ da beşeri aşkın sadece bir araç olmadığını düşünenlerden; “Pek çok aşk hikayesi vardır ki, ilahi aşka ulaşmadan noktalanmıştır. Tabii ki beşeri aşktan ilahi aşka geçişlerin yaşandığı aşklar da olmuştur. Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’unda anlatılan aşk böyledir. Mutasavvıflara göre aslolan ilahi aşktır. Ama ilahi aşka yabancı olanların beşeri aşkı yaşamaları, aşkı yaşamamalarından daha iyidir. Zira beşeri aşkı yaşayanlar ilahi aşk alanında daha kolay mesafe kaydederler. Onun için mürit olmak maksadıyla dergaha gelen tâlibe şeyhin ilk sorusu; ‘Hiç âşık oldun mu’ olur. Talibin cevabı hayır olursa bu defa şeyh ona der ki; “Var, git âşık ol da öyle gel’.” Muhiddin—i Arabi ise aşkı tabii, ruhi ve ilahi olarak üçe ayırmış ve şöyle demiştir; “Mecazi aşk, hakiki aşka giden yolda bir deneyiş, belki bir duraktır. Hakiki aşka erişmek için mecazi aşk şart değildir. Ama olursa da kötü karşılanmaz.”

Âşıktır, hoşgörü ister

Kur’an—ı Kerim’de beşeri aşka tamamiyle insani ve doğal bir olay olarak bakılmış, dini ve ahlaki kuralların ihlal edilmediği aşk kötülenmemiş, aksine tutkun ve sevdalı oldukları halde iffet ve namuslarını koruma başarısını gösterenler takdir edilip örnek kişiler olarak gösterilmiş. Beşeri aşka tamamen insani ölçülerle yaklaşıldığı için de âşık olmak, sevdalanmak, birine vurulmak insanın iradesi dışında gelişen bir duygu olarak kabul edilmiş. Bu yüzden âşıklara mecnun ya da divane denilmiş. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Ebu Davut’un naklettiği bir hadisinde “Senin bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır eder” diyerek, aşıkın içinde bulunduğu ruh halini anlatmış. Yine Kur’an—ı Kerim’de yer alan bir ayette (Âl—i İmran 14); “Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir” denilerek kadınlara ilgi duymanın, onları sevmenin hiçbir sakıncası olmadığı anlatılmış. Bir başka hadiste (Nesai— İşretünnisa) “Kadınlardan sonra Allah resulüne en sevgili olan şey atlardır” buyrulmuş. Yine Nesai İşretünnisa’da yer alan bir hadise göre Peygamber Efendimiz, “Dünyada bana kadın ve güzel koku sevdirildi. Asıl gözümün aydınlığı ise namazdır” diyerek, karşı cinse olan duygunun, ne kadar insani olduğunu göstermiş.

Beşeri aşka karşı çıkanların dahi reddedemedikleri şey, hiçbir yerde bu aşkın yasak olduğuna dair bir hükmün bulunmaması. Ancak tabii ki kastettiğimiz aşk meşru zemin içinde yaşanacak. Cinsellikten arındırılmış, tamamen hissi duygularla yaşanan aşktan sözediyoruz. Birincisi Bakli’nin dediği gibi hayvani aşka giriyor ki, bu kesinlikle yasak. Cinsellikten arındırılmış bir aşka ise din şehitlik mertebesini dahi açık bırakıyor.

Aşkın edebiyatı

Aşkı keşfeden ve tartışan sadece İslam alimleri olmamış. Şairler ve yazarlar da aşk üzerine şiirler, denemeler yazmışlar. İslam edebiyatına baktığımız zaman, özellikle şiirin neredeyse tamamen aşk teması üzerine kurulmuş olduğunu görüyoruz. İslam edebiyatında aşkın zirveye çıkışı ise divan edebiyatı ile olmuş. Prof. Dr. İskender Pala divan edebiyatının baştan sona aşkın beyanıyla dolu olduğunu ve aşk konusunda söylenmemiş bir söz bırakılmadığını söylerken klasik edebiyatımızın aşka verdiği önemi anlatıyor. Pala’ya göre divan edebiyatında her türlü aşk vardı. Tabii aşktan ilahi aşka, mecazi aşktan ruhani aşka, platonik aşktan bedensel aşka bütün aşklar anlatılmış. Her aşk kendi şairini çıkarmış.

Platonik aşk Fuzuli ile zirveye çıkmış. Fuzuli’ye göre vuslata erişmeyen aşk en güzel aşktı. O, aşkında istiğna sahibiydi ve sevgiliye yük olmak istemezdi. Bu nedenle de sevgiliden ne iyilik, ne iltifat beklerdi. Almadan vermek, kazanmadan kaybetmek taraftarıydı. Kaleme aldığı Leyla ile Mecnun mesnevisinde de ilahi aşka giden yolu göstermiş. Fuzuli’nin şu itirafı Divan şairlerinin platonik aşk konusundaki genel düşüncesini göstermesi bakımından dikkat çekici olsa gerek; “İlim tahsil ederek yüksek mevki elde etmek, ancak olmayan bir hayal imiş. Âlemde her ne varsa aşk imiş; ilim, sadece kuru laftan ibaretmiş.

Tasavvufi aşkın temsilcisi ise Şeyh Galib. Şeyh Galib, tasavvufi aşka dair başlıbaşına bir şaheser olan eseri, Hüsn—ü Aşk’ı yazmış. İlk bakışta beşeri bir aşkın hikayesi olarak kabul edilebilecek bir mahiyet gösteren bu mesnevi, aslında Hüsün ve Aşk’ın sufiyane güzellik terakkilerini anlatan tasavvufi bir aşk hikayesi olarak karşımıza çıkıyor.

Ve beşeri aşk. Divan edebiyatında beşeri aşkı en çok Nedim konu etmiş. Nedim Fuzuli’nin aksine beşeri aşkın üzüntü ve elemleri yerine neşe ve sürurunu terennüm etmiş. Hicran, üzüntü ve elem, Fuzuli’nin hislerini ulvileştirerek beşeri aşkın üzerine çıkarırken; aşkın zevkini ve neşesini bizzat tatmak ve yaşamak isteyen Nedim, beşeri zevkler peşinde koşan bir âşık olmuştur. Nedim’in şiirlerinde ayrılık, hasret çekmek yoktur. O sevgiliden ayrı kalmayı asla istemez, sevgisiz kalmaya tahammül edemezdi.

Aşkı keşfetmedik, zaten vardı

İslam aşkı yasaklamamış derken, Amerika’yı yeniden keşetmedik. Zaten varolan bir gerçeği, yeniden hatırlatmak babında kaleme almaya çalıştığımız ve herkesin uzman olduğu bu konuda elbetteki pek çok hata yapmışızdır. Başta dediğim gibi hasbelkader eleştirilerin muhatabı ben olmuştum ve yine hasbelkader, İslamdaki insani aşkı yazmak bana düştü. İşin özü şu. Evet 14 Şubat Sevgililer Günü’nü başta söylediğim eleştiriye muhatap olanlar kutlamadı. Tüketim toplumunun daha çok para kazanmak adına popüler yaptığı günlere sıkıştırılan sevginin, sevgilinin onlara göre bir anlamı yok. Aslolan gerçek sevgi. Gerçek aşk. Zamana sığdırılan, sembolleştirilen değil, hayatın içinde olan ve günlük yaşantımızın değil, bütün ömrümüzün besin kaynağı olan aşk. Hem ilahi aşk, hem de beşeri aşk. İkisi de makbul. Yeter ki, aşk olsun...

NOKTA. Diyorlar ki, İslam nire, aşk nire.

İKİ NOKTA. Cevap İslam alimlerinden geliyor; “İslam’da ilahi aşk da vardır beşeri aşk da. Amaç ilahi aşka ulaşmaktır. Ancak bütün beşeri aşkların da ilahi aşkla neticelenmesi gerekmiyor.”

ÜÇ NOKTA... Ben de diyorum ki, “Aşk İslamın içinde.”

Osman İridağ
Aksiyon


33 yorum

lütfen okumadan geçmeyin

kardeşlerim selamun aleykum ve rahmetullah başımdan geçen önemli hayati bir yasantımı Allah cc.nun rızası için paylaşmak istiyorum.evlendim her kız gibi mutluluğu umarak 12 yıl oldu evliliğimin basından itibaren sorunlarım varmış ama ben farkında olamadım 2-3 yıl sonra sorunlarım tamamen arttı.şöyleki eşim benle beraber olmuyor beni çok sevdiğini asla bırakmayacağını söylüyor.ama beaberde olmuyor.sebep ne biliyormusunuz 31 yaşına kadar bekarken sürekli istimna yani masturbasyon yapması..çok büyük acılar ve kul hakları yaşıyoruz kavgalar kuşgular iftiralar havada uçusuyor ..yani sorunlar çığ gibi çok yönlü buyuyor.anlattım lütfen istimnadan elinizden geldiğince kaçının haramdır.sadece zina edecek durumda yapmanız vacip oluyor ..başka HARAM.sebebini merak ediyorsanız işte benim durumumdan anlayın canlı örnek ...o beni boşamıyor benim onu boşama hakkım varmı ilişki durumumuz 6 ay 7 9 ayda bir boşanmayayım diye zoraki oluyor

09.02.2014 - Zehirliok Ziyaretçisi

CVP:lütfen okumadan geçmeyin

sorun sadece masturbasyon olmayabilir.

- ya cinsel sorunları var olabilir. Sertleşme ve erken boşalma gibi sorunlar nedeni ile beraber olmaktan korkuyor olabilir.

- ya da cinsel birşeyler hissetmiyor olabilir. psikolojik sorunları da olabilir.

- ya da başkasını seviyor onunla beraber oluyor olabilir.

- veya sizi sevmiyor çekici bulmuyor istemiyor olabilir.


yemeklerde cinselliği artırıcı doğal bitkileri kullanabilirsiniz.

12.02.2014 - araştırmalısın

Aşk Arapça bir kelime

Aşk Arapça bir kelime değil Farsça bir kelimedir Kur'an da bulunmayışının sebebi de bu olsa gerek

08.11.2011 - Ziyaretci alper

AŞK

ALLAH seven kulunu sevdiğine kavuşturur mu LÜTFEN CEVAP VERİN

18.10.2011 - Aşık Doğukan

ask a cevap

Aşk nasip işidir, hesap işi değil..Aşk adayıştır, arayış değil!..Sen adanmışsan ve yanmışsan bu uğurda aşk seni bulmaya gelir!..mevlana.... ama dikkat edin burda Allah askindan soz ediyo...

19.10.2011 - gülgiller

ask

e maılınıze nerden ulasırım

14.08.2012 - bahar bayram

CVP:AŞK

nasibinde varsa kavuşursun, eğer yoksa nasibinde her ne yaparsan yap bir engel çıkar kavuşamazsın

19.10.2011 - nasip

önemli

bır sorum olacak aşagıda ınamayan yada zına eden kadınle evlenılmesının haram oldugu ayetınden bahsedılmıs. yani musluman olup zina eden bır kadın musluman ama zına etmeyen bır erkekle evlenemez mı.. yada her ıkısıde muslumansa ve zına etmıslerse mı evlenebılır açıklık getırırsenız sevınım

'' Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir Bu, müminlere haram kılınmıştır'' Nur S3

(Harammmm! Zinaya alışmış bir kadınla evlenmen haram! Vallahi onu seviyorsan bile… Vallahi kalbin ona bağlanmış olsa bile…Gece onun hatıralarıyla uyuyorsan bile…Haram!!!

20.01.2011 - özoj

yardımcı olun kardeşim .rabbimizin settar ismine sığının ..

İnsan, tabiatı itibariyle günah işlemeye meyilli yaratılmıştır. Ve dünya, imtihan dünyasıdır. İnsanın önüne onu günaha sürükleyecek, yoldan çıkaracak türlü türlü şeyler çıkacaktır. Bunların başında “şeytan” gelmektedir. Şeytan, kıyamet gününe kadar, insanları yoldan çıkarmak için Allah’tan izin almıştır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:

“İblis (Allah’a): “Bana insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.” Dedi. Allah: “Haydi sen mühlet verilenlerdensin.” Buyurdu. İblis: “Öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.” Dedi.” (A’râf, 7/14-17)

Ayetlerde görüldüğü gibi şeytan sürekli insanlara sokulacak; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından. Ve böylece insanlar harama, günaha düşeceklerdir. Peki, sonra ne olacak? Yaptığı kötü işlerden utanan, pişman olanlar ne yapacak? İşte tam burada Allah “tevbe” müessesesini getirmiştir. Yaptığından pişman olanlar, bir daha yapmamak üzere samimi bir şekilde tevbe edecek, Allah’ın af ve mağfiretine sığınacak ve Allah da onları affedecektir. O, şöyle buyurmuştur:

“O iyi davranış gösteren kullar, çirkin bir günah işlediklerinde veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe – istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. (Âl-i İmrân, 3/135-136)

İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.”

“Kötülükleri işleyip de sonra ardından tevbe edenler ile iman (larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tevbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (A’râf, 7/153)

“Sonra, şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tevbe eden ve durumunu düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz Rabbin bundan sonra da elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl, 16/119)

“Allah katında (makbul) tevbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ, 4/17)

“Şüphe yok ki ben, tevbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.” (Tâhâ, 20/82)

“De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53)

Ayetlerde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi günahından tevbe eden ve iyi işler yapanı Allah bağışlamaktadır.

Sorunuzda bahsettiğiniz fiil, zina, Allah’ın yasaklamış olduğu büyük günahlardan bir tanesidir. Değil o işi yapmak, ona “yaklaşmak” bile haram kılınmıştır. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

Ama yapılan bu işten pişman olunmuş, tevbe edilmişse -inşaallah- bu günah bağışlanacaktır. Önemli olan kişinin durumunu düzeltmesi ve güzel işler / amel-i sâlih yapmasıdır.

Buna göre cahillik, gençlik vs. gibi herhangi bir sebeple zina yapmış ama sonra bu günahtan pişman olup tevbe etmiş ve güzel davranışlar sergilemeye başlamış biri ile evlenmekte bir sakınca bulunmamaktadır.

Çünkü Nûr suresinin üçüncü ayetinde: “Zina eden bir erkek ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir kadın da ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir erkekle evlenebilir. Evlenmenin bu türlüsü müminlere haram kılınmıştır.” hükmünün yanı sıra, yine bu surenin 5. ayetinde tevbe edip, kendisini düzeltenlerle evliliğe müsaade edilmiştir. Ayet şöyledir:

“Ancak, bunun ardından tevbe edip düzelen kimseler için söz yoktur. Çünkü Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.”..
evlenmeden önce yaptığınız zina zaten günahtır o kişiyle evlenmiş olsanızda bu günahın hükmü kalkmaz ama tövbe ederseniz müstesna rabbim günahları affedici ve örtücüdür .

rabbim günahlarımız affeylesin ayıplarımızı kusurlarımızı örtsün inş .selam ve dua ile kardeşim....








Nezaman ki senin sohbetinden sıyrıldı yüreğim,işteo günden beri biçareyim!
Ne zaman kalbimde yerini başka heveslere pazarladım,İşte o andan beri avareyim!
Senden uzaklık ateşmiş YaRab!Merhamet et! .

09.05.2010 - iremhan

bana da cvp yazın lütfennnnnnn:(

zina başlıklı yazıma yorum yazarmısınız lütfen cok ihtiyacım war

02.02.2010 - yardımcı olun:(

zina

Ben bu siteye yeni üyeyim öylesine bi birliktelik varki herkesin sorunlarına destek oluyorsunuz bende sorunlarımı sizin önünüze acmak cozumü birde burada aramak istedim...Sorun şu ki arkadaşlar ben bisey duymustum."zina yaptıgın kişi ile ilerde ewlenince o yapılan günah yok oluyormus die duymustum yani sonuçta eşine bir ihanette bulunmamıs oluyorsun eşinle yaptın onları..."die bişey duydum doğruluk dercesi nedir bunu cok merak ediyorum.bunu ALLAH RIZASI İÇİN araştırabilirmisiniz.Çünkü ben buna dayanarak hareket etmştim...el tutmalar...ve eger böyle bişey yoksa ben bu günahın altından nasıl kalkıcam bilemiyorum ve cok zor durumdaym bana lütfen yardımcı olurmusunuz...lütfen benim için dua edin...Şimdiden ALLAH razı olsun!

30.01.2010 - yardımcı olun:(

http://www.zehirliok.com/evli

http://www.zehirliok.com/evlilik_disi_girilen_cinsel_iliski#comment-11958
bu sayfada senin sorularının cvbı yazıo sanırım biras göz atarsan sorununu anlayabilirsin

06.02.2010 - vebaa

öle bi saçmalık olabilir

öle bi saçmalık olabilir mi arkadaşım ne olsa evlencez zina yapalım sonuç ne zina sizin yaptıgınız ne imam nihakı var ne başka birşey yanlış duymuşsunz bi an önce bu düşünceleri atın kafanızdan dikkatli davranın sonuçta aşk iffet sınırının ötesine uzanmamaktır saygı çerçevesni aşmamaktır konuşmakla güzelleşir fakt dokunmakla bozulur..

06.02.2010 - vebaa

aşkta zina

gerçekten seven ve aşık olan bir insan sevdiğiyle zina yaparmı ve aşkta evlenmeden önce dokunmak olurmu mantıklı cevaabı olan varsa yazarsa mutlu okurum

09.12.2012 - Zok Ziyaretçisi

okuduğunuz için ben

okuduğunuz için ben teşekkür ederim cümle mühendisi kardeşim ..

elbette aşk vardır bunu kim inkar edebilir ??

aşk değilmidir macnunu cöllere sürgün eden aşk değilmidir,ferhata dağları deldiren ,aşk değilmidirki hz. haticeye habibüllahı evivi gönlünü malını emanet ettiren ,
aşk değilmidir yaşı epey olduğu halde gece gündüz o mağrada inzivaya cekildiğinde yalın ayak ,dağlara tırmandıran ,
aşk değilmidir h.z ayşeye iftira atıkdığı halde o seni hala ilk günkü gibi kör düğüm gibi seviyorum diyen ,
aşk değilmidir mavlanaya şemsi nasip eden onda aşkı nazar edip kainatı seyrettiren .aşk dğilmidir görmeye bile gerek kalmadan veysel karaniye habibini sevdiren
aşkı yaratan aşkı veren rabbimizdir ..
elbette aşk mühabbet vardır ,ama aşk ne şimdi ki gibi 3.5 günlük heves ,ne şimdiki gibi sehevi duyguların şaha kakltıhı arzudur ,
aşk herşeyi göze almak onunla bir beden bir ruh taşımaktır
onun bakışından anlamak söze bile hacetin olmadığı mana aleminde sefere cıkmaktır .bu seferki ebede giden yolda beraber gönül gönüle herşeye temaşa etmek .
aşk elbet vardır .2 kalbin bir olupta rabbine yönelmesi yaratılanı sevmek değilmidir .
yaratandan ötürü aşk değilmidir
aşk temizdir aşk paktır ,aşk aktır ,,
şimdiki yaşananlar aşkmıdır sizce ??buna aşk diyebilirmiyiz ?
menfeatların olduğu dünyalık heveslerle dolu duyguların aşkla alakası varmı acaba ?o cok sevenler uğruna ölenler güngelip arkalarına bile bakmadan kacanların hangi duygusu aşk acaba .

rabbim benim kalbimi ona onun kalbini bana bizim kalbimizi rabbimize yöneltecek aşklar eşler nasip etsin inş.
işte aşk o zaman aşktır ...faniden bakiye yönelen aşk onu vesile kılan aşk.
rabbi buluduran aşk ...gerisi vesaire ...



Nezaman ki senin sohbetinden sıyrıldı yüreğim,işteo günden beri biçareyim!
Ne zaman kalbimde yerini başka heveslere pazarladım,İşte o andan beri avareyim!
Senden uzaklık ateşmiş YaRab!Merhamet et! .

31.08.2009 - iremhan

Konular