Günah çeşmesi

Evliya Çelebi, Melek Ahmet Paşa’nın Özi valiliği sırasında (1650) neredeyse bütün Rumeli’ni dolaşarak ünlü seyahatnamesine zengin sahneler ilave etti. İşte Sofya civarında başına gelen bir hadise; kısaltarak anlatalım:


“(Votoş yaylalarından inerken) bir ihtiyar yörük dedi ki:

-Bunda bir kayada bir çeşme vardır ki Talih Çeşmesi derler; varın onda talih tutun.

Dere içine gittik. Refiizade Şefiî Çelebi dedi ki:

-Dinleyin ey vefalı ihvan! Bu çeşme o çeşmedir ki, her kim ömründe katil, zina gibi kebair işlemişse ondan su alıp içemez. Ancak eteği temiz ve tereddütsüz olanlar nûş edip safa kesb edebilirler. Yani ki içemeyenler daha sonra halktan utanıp bednâm olurlar, isterseniz geri dönelim.

Oradakiler gülüşüp dediler ki;

-Şefii Çelebi kırk gündür evinden uzakta kaldı, galiba karısını özledi.

Şefii Çelebi bunun üzerine dedi ki:

-Doğuran kısrak utansın, gitmeyen kocakarı olsun!.. Yürü baba yörük, bize yolu göster.

Gide gide vardık. Bir yalçın kayadan bir berrak su akar. İhvân su başında durakladı ve kimse adımını atıp su içmeye cesaret edemiyordu. Herkes ilk gidenin başkası olmasını istemekteydi. Nihayet Şefii Çelebi “Allah’a hamd olsun çekinecek bir halim yoktur!” diye vardı, o berrak sudan içti. Ardından Müezzinzade Ali Çelebi vardı, elini tas gibi yapıp su alayım derken su kesiliverdi. Herkes ona güldüler ve “Bre sen müzenneb imişsin!” diye alay etmeye başladılar. Adam kıpkırmızı kesildi, utandı ve mahcup oldu. Bu sefer yaran birbirleriyle tartışır oldular. Kimisi “İçelim!”, kimisi “Gidelim!” diyordu. Sonunda cümlesi, “Sır burada kalsın!” diye sözleşip yemin edip çeşmeden su içmeye varıp el uzattılar. Şefii Çelebi’nin biraderi varıp akan suya el uzattıkta su hemen kesildi. Gene yaran gülüştüler. Şeyhzade Çelebi’nin hımhım Mehmet Çelebi’si daha on adım uzaktan çeşmeye doğru yürüyünce su kesildi. “Bu daha da günahkarmış!” diye gülüştüler. Ondan Resmî Çelebi varıp Bismillah deyip sudan içti. Böyle böyle bir de baktım herkes beni işaret ediyorlar. Hakîr.

-Bre âşıkân, biz bir gûne âlüfte ve âşüfte bin kişiyi tanır, bin diyar dolaşmış tecrübe sahibi adem ve seyyâh-ı âlemiz, bize bu teklifi etmenüz...

dediysem de dinlemediler “Sen bizim halimize vakıf oldun, biz de seni görelim!” dediler. Hakîr kendi hâlimden elbette haberdarım, hiç korkmadan varıp Türk’ün ve Türkmen’in atası Hoca Ahmed Yesevi ruhaniyetine sığınıp sudan bihamdillah doya doya nûş ettim. Sözün neticesi, bu çeşmeden yetmiş kimesne su nûş etmek kasdettiği halde ancak beş adedine müyesser oldu. Bir garip ve acîb tılsımlı akar sudur.”

Zarif seyyahımız Evliya Çelebi’nin o tatlı ve latîf üslubuyla anlattığı bu enteresan hikayenin tam da böyle cereyan ettiği elbette şüphelidir. Her ne kadar bir kesilip bir akan pınarlar, yeraltındaki mecrası sebebiyle kâh dinip kâh çoğalan çeşmeler var ise de suyun kesilip akmasıyla bu derece günah testi yapabilmek de doğrusu ya mucize ya keramet sayılır. Belki de sevimli Çelebi’miz bizim dikkatimizi çekmekte ve bu testi kendimiz için uygulamamızı, böyle bir çeşme başında olsaydık oradan su içebilir miydik, bunu sorgulamamızı istemektedir. Hatta belki de kurnazlık ederek kendi çağındaki bazı adamları teşhir etmek istemekte ve bu çeşmeyi bahane ederek haklarında duyduğu şeyleri adamların yüzüne vurma yolunu tutmaktadır. Ancak verdiği sonuç hayli düşündürücüdür. Yetmiş kişiden beş kişi... Tabii her zamanki gibi kendisini yine temize çıkararak.

İSKENDER PALA
30.03.2006 PERŞEMBE
Zaman Gazetesi


Konular