Nefsin Tutkuları

Nefis kelimesi ‘insanın kendisi’ anlamına gelir ve ‘benlik’ olarak düşünülebilir. Kur’an ayetlerine göre, insan nefsinin kötülüğü emreden bir yönü ve o kötülükten sakınmayı emreden diğer bir yönü vardır.
Nefse ve ona "bir düzen içinde biçim verene",
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)

Ayetlerde bildirildiği üzere nefsini fücurundan arındırıp-temizleyen ve Allah'ın ilhamı olan vicdanına uyarak ondan sakınanlar kurtuluş bulacaklardır. Bu, gerçek ve sonsuz kurtuluştur, yani Rabbimiz'in hoşnutluğunu ve cennetini kazanmak...

İnanan insanlarla inkar edenler arasındaki en önemli farklardan biri burada ortaya çıkar. Müminlerin aksine inkarcılar içlerindeki bu kötülüğe teslim olur, nefislerini örter ve onun fücuruna tutsak olurlar.

Nefsin bu kötü yönünün amacı, etkisi altında olduğu şeytanın karakterini ve düşünce sistemini insana kabul ettirmektir. Bu nedenle de, organize çalıştığı şeytanın telkinleriyle, günlük hayatta gerçeklerden kaçmak için birçok bahane ileri sürer.

Nefsinin bencil tutkularını gözeten kişiler ailevi sebepler, çevre baskısı ya da ‘iş’ ve ‘okul’ sorunlarının dini yaşamaya engel olduğu mazeretlerini öne sürerler. Bu gibi sebeplerle namaz kılmaya, oruç tutmaya, insanlara iyiliği emretmeye, müminlerle beraber olmaya zaman bulamadığı bahanesine sığınan kimsenin düşünce yapısında büyük bir çarpıklık olduğu açıktır.

Ancak 'Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (En’am Suresi, 162) ayeti gereği samimi bir mümin için böyle bir durum asla söz konusu olamaz.
Allah'ın dinine uyup, Kuran-ı Kerim’i rehber edinerek yaşamaya karar veren bir insan, bazı sıkıntıları da göze almalıdır. Dine yöneldiğinde, yakın çevresi kendisine tepki gösterebilir. Çünkü iman eden bir insan, çoğunluğu yanlış yolda olan ‘cahiliye toplumu’ndan gelmektedir:

... Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, Kendisi'nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf Suresi, 40)

İnsanların çoğunun iman etmediği, bir başka ayette de, “... Allah, vaadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler. Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.” (Rum Suresi, 6-7) şeklinde bildirilir. İnanan bir insanın, Yüce Allah’ın uyulmaması konusunda uyardığı çoğunluğun düşüncelerini kendisine kıstas olarak kabul etmesi mümkün değildir. Bu çoğunluğa, doğal olarak kişinin eski yakın çevresi de dahildir. Ancak müminler gaflette yaşayan bu çoğunluğa ters düşmekten ve onlar tarafından kınanmaktan asla çekinmezler. Onlar, ‘kınayıcının kınamasından korkmaz’, sadece Allah'ın rızasını ararlar.

Müminler ibadetlerini katkısızca Allah’a yönelerek, ihlasla, samimiyetle yerine getirirler ki Rabb’leri onlardan kabul etsin. Peygamber Efendimizin, “ameller (in sevap ve mükafatı) ancak niyet iledir” hadis-i şerifinden samimi olarak niyet edilmeden yapılan amellerin sevabı olmayacağı anlaşılır. Resûlullah, Muâz bin Cebel'i, Yemen'e vali gönderirken de şöyle buyurmuşlardır: "İbâdetlerini ihlâs ile yap. İhlâs ile yapılan az amel, kıyâmet günü sana yetişir." (E. Ans. c.1, s.25)

Hidayet lütfeden, doğru yola ulaştıran Allah, samimi olan insanın kalbini İslam'a açar. "İşittik ve itaat ettik" demek, Allah’ın dosdoğru yolunu seçen bir insanın kalbini tatmin bulmaya götürecek olan ilk adımdır. "Biz ona (insana) 'iki yol-iki amaç' gösterdik." (Beled Suresi, 10) ayetiyle haber verildiği üzere, insanın önünde iki yol vardır; yalnızca Allah’a boyun eğildiğinde O’nun hoşnutluğunu ve cennetini kazandıracak olan iman yolu ve bencil tutkularını ilah edinerek izlediği aşağılanmaya ve cehenneme sürükleyecek olan itaatten çıkmış şeytanın yolu…

Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Tegabün Suresi, 16)

Süheyl Okur


Konular