Rabbimizle İrtibatımızı Nasıl Sağlamlaştırırız...

“Ben gizli bir hazineydim bilinmek istedim. Onun için mahlukatı yarattım” diyen Rabbimiz kullarına şefkatini, merhametini, hikmetlerini, kemal ve cemalini göstermek ve onlara kendini sevdirmek için insanı yaratmıştır.Onun isim ve sıfatlarına ayinedarlık edecek mahiyette ve kabiliyette yaratılan insanın, Rabbinin kendisine bahşettiği hadsiz nimetlerine, rahmet hazinlerine ve keremine karşı şükür, ibadet ve kulluk ile mukabele etmesi istenmiştir. Kainatın merkezinde olan ve bütün kainatın kendisine hizmetkar kılındığı insanın, kendisine bu kadar nimeti bahşeden ve onu nazlı nazenin bir şekilde büyüten Rabbine karşı elinden geldiği kadar hakkıyla kulluğunu göstermesi gerekir. Kendisini bu kadar seven, bu kadar ehemmiyet veren, muhabbet eden, ikramlarıyla sevdirmeye çalışan Rabbini an-ı seyyale bile olsa unutmaması, onu daima hatırlaması ve ondan gafil kalmaması gerekir.Işığı gözüne getirip sokan, havayı temizleyip boğazından geçiren, gıdaları kendisi için kana hücreye, vitaminlere çeviren, görmeyi, işitmeyi ve tat almayı kolaylaştırıp güzelleştiren, nebatat ve hayvanat musluklarıyla onu besleyen Rabbinden gafil kalmaması gerekir. Rabbinin kendisine bahşettiği kemal, cemal ve ihsanat için minnettar olması gerekir. Aşık olduğu, prestij ettiği ve muhabbet ettiği bütün güzelliklerin menbaı,kemalatın kaynağı ve ihsanın sahibi olan Rabbini o halde her şeyden çok sevmesi gerekir. Her şeyin en güzelini insana veren, cennette dahi vereceğini vaat eden Rabbimiz ise o zaman bütün kemallerin, cemallerin ve ihsanatların asıl sebebi oysa Ona duyulacak sevgi, muhabbet ve aşk herkesin her şeyin üzerinde olması gerekir. Kullarını trilyonlarca nimetlerle besleyen ve yaşatan Rabbimizin ikramı, keremi, ihsanı karşısında; Onun ihsanının herkesin ihsanı üstünde tutup, Onun kemalatını bütün kemalatların üzerine çıkarıp, Onun cemalini bütün güzelliklerin nihayetinde sevmemiz gerekir.

Yani her şeyi Allah hesabına, Onun namına, Ondan bilerek sevmemiz, takdir etmemiz, şükür etmemiz gerekir. Ona ait olan ve Onun rahmet hazinelerini, Ondan bilip o zatın ikramlarını, hakikatlerini ve hikmetlerini başkalarına taksim etmememiz gerekir. Mevcudatın, hayvanatın ve nebatatın eliyle gelen nimetleri, o aciz ve fakir ve şuursuz canlılardan değil Rabbimizden bilmemiz gerekir. Nimetlerin, sanatların, rahmetin, ikramların Rabbimizle olan bağını kesmememiz gerekir. Rabbimizle olan irtibatlarımız olan nimeti Münimden, sanatı Saniden, ilmi Alimden, rızkı Rezzaktan, hayatı Hayy ve Kayyumdan, görmeyi Basardan, işitmeyi Semiden, nizam ve intizamı Hakimden, nezaheti ve paklığı Kuddüsten ve öteki esmai ilahiyeye ayinedarlık eden bütün mahlukatın ve mevcudatın elleriyle bizlere gelen ihsanatı, kemalatı ve cemali Rabbimizden bilip onların irtibatını tesadüfe, kör tabiata ve şuursuz doğaya vererek Rabbimizle olan bağını kesmememiz gerekir. Kesersek nimetleri abesiyete, tesadüfe, manasızlığa ve kemalatsızlığa atarız. Bu şekilde bir hareket ve yaşayış sahiplerini dalalete, şirke ve küfre götürür. Bu şirk ve dalelet yoluna girmek için dikkat edilmeli, bu zamanda girenlerin sayısı çoktur. Nimetlerin sanatını, ikramını, rahmetini Rabbimize vereceğiz, nimetlerin arkasında Rabbimizin keremini, ihsanını, kemalini ve cemilini göreceğiz. Bu bakış ve nazar bizleri şükre ve kulluğa ve nimetlerin sahibini hatırlamaya sevk edecektir. Nimetlerin sahibini hatırlayan bir insan, o nimetleri Rabbiyle irtibatlandıracak ve o nimetleri Rabbinden bilecektir. Besmele ile, yiyeceği nimetleri Rabbine bağlayacak. Elmada, şeftalide, sütte Rabbinin keremini Bismillah diyerek görecek, ahirde şükür elhamdülilah diyerek Rabbiyle irtibatlandıracak, nimetin maddi değeri gitsede manevi değerini trilyonlarca değere çıkaracaktır. Manevi değeri, paha biçilmez hale gelecek. O nimet o kulu Rabbiyle irtibatlı yapacak. Nimette sanatı, rahmeti ve ikramı görüp Nimet Sahibini tazim edip, şükür edip, övecektir. Yediği nimetler zahiren mide eriyip gitsede manen cennette Bismillah meyveleri verecektir.

Yine Rabbimizle olan irtibatımızı sağlamada ibadet, zikir, dua, evrad, Kuran ve sünnettin yeri çok büyüktür. Bu nurani rabıtalar ve bağlar bizi Rabbimize bağlayıp bizi gafletten, daleletten ve nisyandan kurtaracaktır. Bu bağlar ve irtibat vasıtaları öyle büyük ve güzel neticeleri vardır ki, kul bu rabıtalar ve bağlar ile Rabbine ebedi ve sonsuz olarak bağlanacaktır. Ubudiyet ile Rabbinin karşısında, aczini ve fakrını ilan edecek, Onun rahmetini celb edecektir. Namaz ile Rabbinin katına manevi huruç edecek ve bütün mahlukatın üstüne çıkacaktır. Dua ile fakrını ilan edip, ganiyyu mutlak olan Rabbinden dünya ve ahiret saadetini ve saadet hazinelerini isteyecektir. Zikir ile kalbinin batınlarını temizleyip, Rabbinin rahmetinin kendi kalbine tecelli etmesine vesile olacaktır. Kuran ile daima Rabbiyle mukabele edecek, Onun emirlerini sanki yeni nüzul oluyormuş gibi alacaktır. Kemalatların menbaı ve ebedi saadetin temel taşı olan sünnete ittiba ile Rabbinin sevgisini, Habibinin sevgilisi kazanacaktır. Bu rabıtalar sayesinde kul daima Rabbiyle beraber olacaktır. Onun feyizlerine, sırlarına, nimetlerine ve sanatlarına erecektir. Hiç namaz olmadan, zikir olmadan, Kuran ve sünnet olmadan ve dua olmadan Rabbiyle kulun irtibatı olabilirmi. Rabbinin rahmetini, hikmetlerini kalbine, ruhuna ve aklına akıtabilirmi. Bunlardan mahrum insanın hali, elektriği, ışığı, kapısı, penceresi olmayan eve benzer. O ev karanlık, soğuk ve ürperti verir. İşte Kuran, sünnet, zikir, evrad, dua ile Rabbiyle irtibatı olmayan insanların ruh, akıl, kalp ve hayatları zillettedir. Öyle ilahi nurlardan, feyizlerden ve nimetlerden mahrumdur. Manen karanlıktadır.

Acaba kabir, ahiret, cennet ve haşrin hakikatinden mahrum olup o gaybi şeyleri kalp gözüyle görüp iman etmeyen insanların, ebedi sonsuz baki yaşama arzularını karşılayacak dünyada neleri vardır. Hangi dünya metaları bitmeyen, tükenmeyen emellerini, hayallerini, umutlarını, arzularını, meraklarını, isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılayabilir. Ahirete iman ile, meleklere iman ile, Allaha iman ile, Peygambere iman ile bağları bağlı olmayan ve o rabıtaları kopuk olan insanların cennetten, ebedi saadet, güzellikten ve gençlikten nasipleri olabilirmi. Ahiretin mezrası olan dünyada iman, kulluk, ibadet, dua, zikir, şükür, iman, Salih amel ve ihlas ekmeyen insanlar ahrette nasıl mükafat, saadet ve mutluluk biçebilirler. Esmai ilahiyeye ayinedarlık edecek olan mahlukatı, eşyayı ve sevdiklerini Rabbi hesabına Onun timsali olarak sevmeyen ve görmeyen, onlara tapıp onları mabut ittihaz edenlerin ebedi saadetten nasipleri olabilirmi. Dilinde zikri, bedeninde ibadeti, kalbinde Allah sevgisi, aklında peygamber muhabbeti olmayan insanların o nurani zatların feyzinden ve şefaatinden ve rahmetinden nasipleri olabilirmi.

Allahı çok sevdiğini söyleyen, peygamberi çok sevdiğini söyleyen ama Allah ve peygamberlerle arasındaki rabıtaları ve bağları sağlayacak olan ibadet, kulluk, zikir, nazar, şükür, duası olmayan bir insanın sevgisi ne işe yarayabilir. Nimetleri şükür için ibadet için yemeyip, nimet sahibinden gafil olup, nimetleri tabiata ve sebeplere vererek nimete küfranlık edip şirke düşenin Rabbinden alacağı saadeti mutluluğu neyi alabilir.

Nasıl insanın yaşamasını sağlayan unsurlar olan hava, ışık, ısı, gıda, nefes, vb gibi etkenlerden ilişiği kesilse ve onlarla bağları kesilse insan kurur, yaşayamaz ve ölür. Öylede insanın ruhu, kalbi, aklı, hisleri ve azaları dahi Rabbiyle bağlarını zulüm, şirk, küfür, gaflet ve nisyan yüzünden kesilse yaşayan ölü olur. İşe yaramayan bir varlık olur. İman, şükür, ibadet ve kulluk gibi nurani hayat belirtilerini kaybeder.

Eğer Rabbimizle irtibatımızı sağlam ve güzel tutarsak bağlarımızı koparmazsak hem dünyada hem de ahrette rahmete, hikmete, ikrama, iltifata ve saadete mazhar oluruz. Yok irtibatlarımızı koparıp küfrün, daleletin, nisyanın ve gafletin tarafına geçersek Rabbimizle irtibatımız kesilir, rabıtalarımız kalmaz. Allah muhafaza ebedi şekavete, azaba düçar oluruz. Vesselam. Muhammed Şamil KAFKASYALI


Konular