Ya Erkekler?
Kadının kimliği, Kadının Şahsiyeti, Kadının Vazifeleri, Kadının Konumu, İslâm ve Kadın, Demokraside Kadın, Kadın ve Aile, Toplumda Kadının Yeni, Kadın Hakları…
Gidebildiğiniz kadar geriye doğru gidin. Konunun hep kadın olduğunu göreceksiniz. Günün hatta asırların konusu olmuş kadın…
Bir türlü yerine oturtulamayan kadının hakları, kimliği, şahsiyeti hâlâ askıdan inmedi.
Neler oluyor böyle?..
Kadın, zor mu eğitiliyor?
Kadın, şahsiyetli olamıyor mu?
Kadın, kimliğini aramıyor mu?
Kadın, kendisiyle ilgilenmiyor mu?
Bunların hiçbiri değil.
Hem doğru oturalım, hem de doğruyu konuşalım.
Hayır! Konuşmayalım, pratiğe dökelim. Etrafımızda araştırmalar yapalım.
Meselâ, soralım.
Erkeğin Kimliği, Erkeğin Şahsiyeti, Erkeğin Vazifeleri, Erkeğin Konumu, İslâm ve Erkek, Demokraside Erkek, Erkek ve Aile, Toplumda Erkeğin Yeri, Erkek Hakları… gibi başlıklar okuyor muyuz?
Bu başlıklarda kitap ismi duyduk mu? Duymadık. Neden?
Nedeni şu: Biz, bir yanlışı katlayarak yürüyoruz, yürüdükçe yanlışın katları da artıyor.
Farkında olmadığımız önemli bir saha var. Örfün Sahası…
Türkiye’de ve dünyada örfün etkisi, ilmin etkisinden önde gidiyor. Dolayısıyla yaşadığımız dünyanın ne âlemde olduğunu pek göremiyoruz. Bu yüzden erkeği kurtulmuş, problemlerinden arınmış, şahsiyeti yerine oturmuş sanıyoruz.
Bunları söylerken birilerinin bu bakış açımda, hiç sevmediğim bir “izm”in rolü olduğunu sanmalarından da endişe ediyorum, ama yine de bu yanlışı söylemeye kararlıyım. Zira gerçekleri “Birileri şöyle diyecek”… diye söylemedikçe, bu defa problemler farklı katmanlarda karşımıza çıkıyor.
Olaylara gerçekçi gözle bakalım.
Sizce bir toplumda “Erkeğin şahsiyeti oluşmuş ama kadının şahsiyeti oluşmamış” gibi bir durum sözkonusu olabilir mi?
Toplumun şahsiyeti bozuksa, kadın-erkek beraber bozulmuştur… Düzgünse, kadın-erkek beraber olgunlaşmışdır.
Kadınlarda iki mide vardır. Biri özel mide, diğeri toplumsal midedir. Ve toplumsal mideleri erkeklerden daha büyüktür.
Allah, bu ölçünün aynısını insanın beynine vermiş. İnsan beyni hem özel hem toplumsal olaylar için vardır. Ve insan, kendinden çok, toplumsal olaylara zaman ayırır. Ayırmazsa çöker…
Toplumsal beynimizi çalıştırırsak bir şeyi hemen fark ederiz. Bugün, yanlış üzerinde bina edilmiş bazı geleneklerin neticesinde erkeğin, şahsiyeti tam oturmuş, kimliğini kazanmış kadından hoşlanmadığını görürüz. Bunu kimse inkâr edemez.
Erkeklerin, eşlerinde aradıkları vasıflara bakınız. En başta gelenleri şunlardır (Şuurlu erkeleri tenzih ediyorum):
1) Karım sessiz olacak
2) Her şeye boğun eğecek
3) İzinsiz ana-babasına bile gitmeyecek
4) Karnını doyurdum mu, bir de hırkasını verdim mi başka bir şey istemeyecek.
5) İzinsiz evden dışarı çıkmayacak
6) Anama-babama çok çok saygılı olacak ama ben onun anne-babasına saygı göstermezsem bile ben erkeğim, bana hesap sormayacak.
Daha neler, neler…
Şahsiyetli, kimliği yerine oturmuş olan kadın bu şartları kabul eder mi?
Ne demekmiş o “Sessiz olacak” demek.
Kölelerin bile sesi çıkıyor.
Her şeye boyun eğecek ne demek? Şahsiyetli bir müslüman kadın ya da erkek her şeye boyun eğer mi? Şahsiyetli insan bireydir ve bireyin kendine has prensipleri vardır. Kadın, bu prensipler dahilinde eşinin sözlerini dinler… Dinlemelidir de… Eşler birbirlerini dinlemezlerse, o yuvadan hayır gelmez. Ancak, bu dinlemenin bir sınırı vardır. Sınırsız olarak, kayıtsız şartsız dinlenecek olan yalnızca Allah’tır. Ve kimliği oluşmuş bir kadın bunu bilir… Kaç erkek, sorgulayan ve birey olma şahsiyetiyle hareket eden kadından hoşlanır? Önce bu konu gündeme gelmeli ve sorulmalı. Erkekler, hakkını savunan kadınlardan hoşlanıyor mu?
Hakkını arayan kadın başkasının karısıysa “Helâl olsun bacıma” diyor ama kendi karısına sıra geldiğinde kadın, ondan izinsiz sokağa çıkamıyor. Kadına bu güvensizlik varken bu güvensizliği sineye çeken kadının olduğu yerde birey ölür, dolayısıyla kimlik yırtılır.
O halde sosyal bir yarayla karşı karşıyayız.
Kadın-erkek ayrımı yapmadan, kimlik problemi toplumun her katmanında var demektir. Kimliği oluşmuş bir erkek, yasakçı olmaz. O yalnızca haramları yasaklar… Bu da her müslümanın vazifesidir.
Hep beraber bu problemi çözmeye çalışmalıyız. Erkek efendi, kadın köle değildir.
Kadın, boğaz tokluğuna evlenen mahlûk hiç değildir. Ölçüyü tam olarak bilmek zorundayız. Aksi halde öz çocuğuna süt emzirmemeyi kadın haklarından sanan zavallı kadınlarla, kadının başında diktatörlük kuran ve bunu erkeklik zanneden zavallı erkekler toplumdan hiç eksik olmayacaktır.
Dengeyi kurmak ilimle, ilimde emekle elde edilir. İlme zaman ayırır ve ihlâsla ibadetlerimizi yerine getirirsek… Yönlendirmek için duygularımıza da dikkat edersek, bu problemleri aşarız… Aksi halde, onun bunun etkisinde kalan, kompleksli insanlar olarak yaşarız.
Bana öyle geliyor ki, kadın-erkek ayrımı yapmadan, her şey sıfırdan başlamak gerekiyor.
“Kadına soracaksın, ne söylerse tersini yapacaksın” telkinleri veren ve İslâm âleminde çok büyük ilgi de gören eserleri tanımakla işe başlasak, hurafeleri âlemimizden temizleme gayretiyle ilk adımı atsak, işte o zaman herkes kendi konumunu bilmekle kalmayacak, karşısındakinin şahsiyetini düşünecek.
Ha!.. Kadının kimliği mi demiştiniz?
Erkeğin kimliği ne âlemdeyse, bana göre kadının kimliği de o âlemdedir vesselam.
EMİNE ŞENLİKOĞLU
farkımız olsun ama ayrıcalıgımız olmasın
slm..
genc beyınler,sizlere sesleniorum.haklısınız bakın toplumumuzda kadınlar ezilmekte inkar edemem.yanlıs anlamayın bakın ben de bi bayanım ama bazen bu gibi durumları bayanlar olarak cok hırcınlasarak ele aldıgımızı dusunuyorum.istatistiklere bakalım dayak yiyen bayan sayısı malesef insanı dehsete dusurucu.o erkeklere veyahut sefkat abidesi gibi gorunerek içten içe bayanların toplumda yer edinmesine kesinlikle karsı olan erkeklere tepkimizi bu sekilde ifade edemeyiz.etsek de bir yere varamayız.bu arada bayanın toplumda yer edinmesinden kasıt ona onem verilmesi ve fıtratına uygun dusecegi gibi hassas davranılmasıdır.ben de su konuya kesinlikle katılıyorum.bakınız evli olanlar daha iyi bilirler tabii ama bu konuda yorum yapmak için illaki evli olmak gerekmez bence evli çiftler bayan olsun bay olsun birbirlerinden izin almalılar.izin denildiginde ters gelio sanırım ama bunu haber verme gibi de dusunebiliriz.erkekler cok kısıtlayıcı ve anlayıssız olmadıgı ve bayanlar da inat etmedigi surece bence cok basıt bi mevzudur tartısmak bile abes olabilir inanın bu izin konusu... :) sonra ben dusunuyorum ki her sey islamiyeti yasamakla baslıyor ve bitiyor..bakınız hakiki bir mumın esine olan sevgi ve merhametini diniyle birleştirince nasıl tatlı olur o evlilik.şoyle ki o mumın efendimiz(sav)i ornek alırsa esine ev işinde de yardım eder,kendi sokugunu de kendi diker,onun haklarını ve hassaslıgını hep gozetir vs...ve bi hanım da esine aynı sekilde sorumluluklarını onu yıpratmadan yerine getirirse karsılıklı anlayıs içinde herkes mutlu olur..ki bence olumsuz dusunmeyelim islamı hakkını vererek yasamaya gayret eden mumın ve mumıneler gun gectıkce artmakta..bu sorunları boylece halledebilecegimizi dusunuyorum.hep beraber..birbirimize cephe almak yerine yapıcı olmayı deneyelim..bi de ben bu sorunun soyle bir cıkıs noktası oldugu kanaatindeyim.eskiden erkekler çalısırdı bayanlar evle mesgul olurdu.neden?cunku o zamanlarda simdiki gibi bayanların calısabilecegi zemin olusmamıstı.ornekle somutlastırayım:simdi bayan mimar oluyor oturup ciziyor projesini.onceden bina insaa edilirmiş bayan narin oldugu için de tas tasıyacak hali olmadıgından onları dusunen sefkatli erkeklerimiz bu işleri onlara yaptırmamıslardır.bence bunun da olumlu bi tarafını yakalamaya gayret gosterelim.bu gunumuzde tabir edildigi gibi polyannacılık veya saf,boyun egen kadın olmak degildir.bakın bayanlar ben de dayanamam hiç bir hakaret ve haksızlıga.hiç bi bayan kaldıramaz bunu.ama soylemeye calıstıgım bu iş bas kaldırarak degil yine mantık ve yumusaklıkla halledilir...
tum bunlar kişisel goruslerim olmakta ve aksi dusuncelere de saygı duymaktayım..saygı duyalım ki birbirimizi anlayabilelim..
bd))
22.07.2008 - seaword