Flört'le kararan bir hayat daha....

Burada olmadı cennette beraber (miy)iz!?

Biriyle tanıştım, 4 yıl gayet iyi görüştük. Bir gün telefonda ‘Her şey bitti!’. 2 hafta sonra ise tekrar konuşmaya başladık. Bundan 3-4 gün sonra evlerinin önünden geçtim. Kalabalık vardı. Kına gecesi imiş. Ertesi günü evlendi. Aradım. “Onu değil seni seviyorum. Burada olmadı. Cennette beraberiz!” dedi. Doğru mudur Can abi, böyle bir şey var mı gerçekten?


Değerli kızım. Zaman zaman sana da ifade ettiği gibi bu arkadaş eninde sonunda bir MANTIK EVLİLİĞİ yapacağını biliyordu. Bu durumda;

1) Seninle tamamen duygusal ve nefsî bir ilişki yaşadı. Zamanı gelince de mantık evliliği yaptı. Dindar bir kişiye böyle EVLİLİK NİYETİ olmaksızın gezip tozmak yakışır mı?

2) Dindar olduğunu söylediğin bu şahıs hangi ayete dayanarak mantık evliliği yapmıştır? Ayrıca Efendimiz’in, “Evleneceğiniz kadını Aristo mantığına göre seçin. Bunda sizin için hayırlar vardır.” diye bir söz söylediğini bilmiyorum!

3) Yapılan mantık evliliği ise demek ki seninle ilişkisi “MANTIKSIZ” olmuş oluyor.

4) Dört yıl gezip tozduktan sonra, bir telefonla BİTTİ deyip 2 hafta sonra da başkasıyla evlenmesi, sence ciddi bir rahatsızlık göstergesi değil mi?

5) “Asıl seni seviyorum. Cennette beraberiz” demekle hem dünyada sana bir yan çizmiş, tüm aşklarına ve ahiretteki yaşamına ipotek koymuş olmuyor mu?

6) Önlerinden bir cenaze geçerken sahabilerden biri “NE GÜZEL, CENNETE GİDİYOR!” demişti de Âlemlerin Efendisi “Ben peygamberim bilmiyorum, sen nereden biliyorsun ki?” dememiş miydi? Kimin cennete gireceği garanti acaba? Bu arkadaş aşere-i mübeşşereden mi sence? Nereden taahhüt almış?

Sevgili Dilruba, terk edilmişliğin şoku ile birkaç ay böyle düşünmen, saf ve temiz sevginin henüz kanayan taze yarasıyla, sana son anda suçunun bastırılması için söylenmiş söze kanman normaldir.

Şoktan çık kızım. Rüyadan da uyan. Onun ölüsünü kalbine göm. Allah’a dayan, göklere sığın, secdelerini uzun ve duyarlı yap. Yeni ufuklara yelken açtığında “İYİ Kİ” diyeceksin, inan bana. Herkese YALANDAN MAVİ boncuk takan birinin buradaki ilişkisi bile YALANSA, öteler için de sakın ümitlenme. Gönlünün kıblesini düzelt. Ya pişman olup dönecek ya da evli iken seni tekrar arayacaktır. Görüşme! Allah’a ve ahirete havale et gitsin. Şimdi o sana bir GOL attı. Sen de ona golünü at. İş penaltılara kalırsa ahirette senin kalene ben geçerim. İstemez misin dünya kupası onların, ahiret kupası da bizim olsun? Bu iş bitti diye hayat bitmez, bu adam için kendini helak etmene değmez. Selamlar...



Dr. Can'ı rahmet ve özlemle anıyoruz
Başkaları için yaşayan insanların diğerlerinden farkı musalla taşına konunca anlaşılır. Onlar, geride en güzel hatıra ve dilekleri bırakır. Dr. Can’ımızı vefatının birinci yılında özlemle anıyoruz. O güzel bir dost ve abiydi.


50 yorum

s.a

Burada yazılan tüm yazıları okudum.Tahkik ve ahsen kardeşlerimin yazıları çok hoşuma gitti.Gerçek manada islami düşünce budur.Cihan kardeşimizin yazdığı cemaatlerle ilgili yazıların hiçbirine katılmıyorum ve cemaatleri de burada eleştirmek istemiyorum...Ama daha öncesinde cemaatte kalan ve cemaat kökenli biri olarak gördüğüm tek şey hizmet adı altında para endksli olmalarıdır...

04.09.2008 - nurhayat

İhlası korumanın ilacı

En güzel cevap bu olmalı

İhlas Risalesi (21.Lem’a) (Onyedinci Lem’anın Onyedinci Nota’sının yedi mes’elesinden Dördüncü Mes’elesi iken, ihlâs münasebetiyle Yirminci Lem’anın İkinci Nokta’sı oldu. Nuraniyetine binaen Yirmibirinci Lem’a olarak Lemeat’a girdi.)

Bu Lem’a lâakal her onbeş günde bir defa okunmalı.
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ * وَ قُومُوا لِلّهِ قَانِتِينَ * قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّيَهَا وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسّيَهَا * وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً

Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususen uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatcı, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir duâ-yı mânevî, en kerametli bir vesîle-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubûdiyet: İhlâstır. Mâdem ihlâsda mezkûr hassalar gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var.. ve mâdem bu müdhiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid’alar, dalâletler içerisinde bizler gâyet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gâyet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i îmaniye ve hizmet-i Kur’aniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş; elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlâsın sırrını kendimizde yerleştirmek için gâyet derecede muhtacız. Yoksa hem şimdiye kadar kazandığımız hizmet-i kudsiye kısmen zâyî olur, devam etmez; hem şiddetli mes’ul oluruz. وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً âyetindeki şiddetli tehdidkârâne nehy-i İlâhîye mazhar olup, saadet-i ebediye zararına mânâsız, lüzumsuz, zararlı kederli, hodfuruşâne, sakîl, riyakârane bazı hissiyat-ı süfliye ve menâfi-i cüz’iyenin hatırı için ihlâsı kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz,hem hizmet-i Kur’aniyenin hizmetine taarruz, hem hakaik-i îmaniyenin kudsiyetine hürmetsizlik etmiş oluruz.

Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umûr-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı, ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kıracak esbabdan; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz. Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى demesiyle, nefs-i emmâreye itimad edilmez. Enâniyet ve nefs-i emmâre sizi aldatmasın. İhlası kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri defetmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.

BİRİNCİ DÜSTURUNUZ: Amelinizde Rızâ-yı İlâhî olmalı. Eğer O râzı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse te’siri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabûl ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.

İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünki, nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkid etmez; dili kulağına itiraz etmez; kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasılki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkid edip sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidadlariyle, birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler, hakikî bir tesanüd bir ittifak ile gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre mikdar bir taarruz, bir tahakküm karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.

İşte ey Risale-i Nûr Şâkirdleri ve Kur’anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insân-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı mânevînin âzalarıyız.. ve hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.. ve sâhil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbâniyede çalışan hademeleriz. Elbette dört ferdden bin yüz onbir kuvvet-i mâneviyeyi te’min eden sırr-ı ihlâsı kazanmak ile, tesanüd ve ittihad-ı hakîkîye muhtacız ve mecburuz. Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevâfuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi.. hakikî sırr-ı ihlâs ile, onaltı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuât-ı tarihiye şehadet ediyor. Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta herbir ferd, sâir kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklariyle de işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır. (Hâşiye)

_____________________________________

(Haşiye): Evet sırr-ı ihlâs ile samimî tesânüd ve ittihad, hadsiz menfaate medâr olduğu gibi; korkulara hatta ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. Çünki ölüm gelse, bir ruhu alır. Sırr-ı uhuvvet-i hakikiye ile rızâ-yı İlâhî yolunda, âhirete müteallik işlerde, kardeşleri adedince ruhları olduğundan biri ölse, “Diğer ruhlarım sağlam kalsınlar; zira o ruhlar her vakit sevabları bana kazandırmakla mânevî bir hayatı idâme ettiklerinden ben ölmüyorum” diyerek, ölümü gülerek karşılar. “Ve o ruhlar vasıtasiyle sevab cihetinde yaşıyorum, yalnız günah cihetinde ölüyorum” der, rahatla yatar.

_____________________________________
ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakda bilmelisiniz. Evet kuvvet hakdadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar. Evet kuvvet hakda ve ihlâsta olduğuna bir delil, şu hizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlâs, bu dâvâyı isbat eder ve kendi kendine delil olur. Çünki yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada sizinle yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve İstanbul’da burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garib, yarım ümmî, insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında yedi-sekiz sene sizinle ettiğim hizmet; yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakıyeti gösteren mânevî kuvvet, sizlerdeki ihlâstan geldiğine kat’iyyen şüphem kalmadı. Hem îtiraf ediyorum ki: Samimî ihlâsınızla, şan ü şeref perdesi altında nefsimi okşıyan riyadan beni bir derece kurtardınız. İnşâallâh tam ihlâsa muvaffak olursunuz, beni de tam ihlâsa sokarsınız… Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (R.A.) o mu’cizevârî kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Azam (K.S.), o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himayetkârâne teselli verip hizmetinizimânen alkışlıyorlar. Evet hiç şübhe etmeyiniz ki, bu teveccühleri, ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem’adaki şefkat tokatlarını tahattur ediniz. Böyle mânevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda üstad bulmak isterseniz وَ يُؤْثِرُونَ عَلَى اََنْفُسِهِمْ sırriyle ihlâs-ı tâmmı kazanınız. Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz. Hatta en lâtif ve güzel bir hakikat-ı îmaniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki; en mâsûmâne, zararsız bir menfaattir. Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemiyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer “Ben sevab kazanayım, bu güzel mes’eleyi ben söyliyeyim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.

DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde “fenâ fi-ş şeyh, fenâ fi-r resûl” ıstılâhatı var. Ben sôfî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte “fenâ fi-l ihvân” suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna “tefânî” denilir. Yâni: birbirinde fâni olmaktır. Yâni: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyât ve hissiyâtiyle fikren yaşamaktır. Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mâbeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz “Halîliye” olduğu için, meşrebimiz “hıllet”tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül-esâsı, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gâyet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gâyet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.

Evet yol iki görünüyor. Cadde-i Kübrâ-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmiyerek yardım etmek ihtimali var. İnşâallâh Risale-i Nur yoliyle Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler; daima nura, ihlâsa, îmânâ kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.

Ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım! İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, Rabıta-i Mevttir. Evet ihlâsı zedileyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, râbıta-i mevttir. Yâni: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmaktır. Evet ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur’an-ı Hakîm’in كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ اْلمَوْتِ { اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi Âyetlerinden aldığı dersle, râbıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o râbıta ile izale etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip; düşüne düşüne nefs-i emmare o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu râbıtanın fevâidi pek çoktur. Hadîste اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ -ev kemâ kal- Yâni: “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!” diye bu râbıtayı ders veriyor. Fakat mesleğimiz tarikat olmadığı, belki hakikat olduğu için, bu rabıtayı ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmağa mecbur değiliz. Hem meslek-i hakikata uygun gelmiyor. Belki âkîbeti düşünmek suretinde, müstakbeli zamân-ı hâzıra getirmek değil, belki hakikat noktasında zamân-ı hâzırdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktır. Evet hiç hayâle, faraza lüzum kalmadan bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse, asrının ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse, dünyanın ölümünü de müşâhede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.

İkinci Sebeb: Îmân-ı tahkikînin kuvvetiyle ve mârifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü îmânîden gelen lemeat ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlik-ı Rahîm’in hâzır nâzır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramıyarak; huzurunda başkalarına bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmek ile o riyadan kurtulup ihlâsı kazanır. Her ne ise.. bunda çok derecât, merâtib var. Herkes kendi hissesine göre ne kadar istifade edebilse, o kadar kârdır. Risale-i Nur’da riyadan kurtaracak, ihlâsı kazandıracak çok hakaik zikredildiğinden ona havale edip, burada kısa kesiyoruz.

İhlâsı kıran ve riyaya sevkeden pek çok esbabdan iki-üçünü muhtasaran beyan edeceğiz:

Birincisi: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır. Evet hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-ı ihlâslarına ve sâdıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcât-ı maddiyelerinin tedârikiyle meşgul olup, vakitlerini zâyi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip, hürmet etmişler. Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla lisan-ı hal ile dahi istenilmez, belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir. Hem وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً Âyetinin nehyine yanaşır, ameli kısmen yanar. İşte bu maddî menfaati arzu edip muntazır kalmak, sonra nefs-i emmâre hodgâmlık cihetiyle, o menfaati başkasına kaptırmamak için, hakikî bir kardeşine ve o hususî hizmette arkadaşına karşı bir rekabet damarı uyandırır. İhlası zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder. Ehl-i hakikat nazarında sakîl bir vaziyet alır. Ve maddî menfaati de kaybeder. Her ne ise.. bu hamur çok su götürür, kısa kesip yalnız hakikî kardeşlerimin içinde sırr-ı ihlâsı ve samimî ittifakı kuvvetleştirecek iki misal söyleyeceğim.
Birinci Misâl: Ehl-i dünya, büyük bir servet ve şiddetli bir kuvvet elde etmek için, hatta bir kısım ehl-i siyaset ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin mühim âmilleri ve komiteleri, iştirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmişler. Bütün sû-i istimâlât ve zararlariyle beraber, harika bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar. Halbuki iştirak-i emvâlin çok zararlariyle beraber, iştirakle mâhiyeti değişmez. Herbirisi umuma -gerçi bir cihette ve nezârette- mâlik hükmündedir, fakat istifade edemez. Her ne ise.. bu iştirâk-i emval düsturu a’mâl-i uhreviyeye girse; zararsız azîm menfaate medârdır. Çünki bütün emval, o iştirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sırrını taşıyor. Çünki nasılki dört beş adamdan iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer. Aynen öyle de: Emvâl-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iştirak ve sırr-ı uhuvvet ile tesânüd ve sırr-ı ittihad ile teşrik-ül mesâî.. o iştirak-i a’mâlden hâsıl olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a’mâline bitemâmiha gireceği ehl-i hakikat mabeyninde meşhud ve vâkidir. Ve vüs’at-ı Rahmet ve kerem-i İlâhînin muktezasıdır.

İşte ey kardeşlerim! Sizleri inşâallâh menfaat-i maddiye rekabete sevketmiyecek. Fakat menfaat-i uhreviye noktasında bir kısım ehl-i tarîkat aldandıkları gibi, sizin de aldanmanız mümkündür. Fakat şahsî, cüz’î bir sevab nerede; mezkûr misal hükmündeki iştirak-i a’mâl noktasında tezâhür eden sevab ve nur nerede….

İkinci Misâl: Ehl-i san’at, netice-i san’atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san’at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hatta dikiş iğneleri yapan on adam, ayrı ayrı yapmağa çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra teşrîk-ül-mesâî düsturiyle on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hâkezâ Herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zâyi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak, gâyet sür’atle işini görmüş. Sonra, o teşrik-i mesâî ve taksîm-i a’mâl düsturiyle olan san’atın semeresini taksim etmişler. Herbirisine bir günde üç iğneye bedel üçyüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise ehl-i dünyanın san’atkârları arasında, onları teşrik-i mesâîye sevketmek için dillerinde destan olmuştur.

İşte ey kardeşlerim! Mâdem umûr-u dünyeviyede, kesif maddelerde böyle ittihad, ittifak ile neticeler, böyle azîm yekûn faideler verir; acaba, uhrevî ve nuranî ve tecezzî ve inkısâma muhtaç olmayarak.. ve fazl-ı İlâhî ile herbirisinin âyinesine umum nur in’ikâs etmek ve herbiri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olmak, ne kadar büyük bir kâr olduğunu kıyas edebilirsiniz! Bu azîm kâr, rekabetle ve ihlâssızlık ile kaçırılmaz.

İhlâsı Kıran İkinci Mâni: Hubb-u câhdan gelen şöhretperestlik sâikasiyle ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enâniyeti okşamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı rûhî olduğu gibi “şirk-i hafî” tâbîr edilen riyakârlığa, hodfuruşluğa kapı açar, ihlâsı zedeler.

Ey kardeşlerim! Kur’an-ı Hakîm’in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet olduğu.. ve uhuvvetin sırrı: Şahsiyetini kardeşler içinde fâni edip (Hâşiye), onların nefislerini kendi nefsine tercih etmek” olduğundan, mâbeynimizde bu nevi hubb-u câhtan gelen rekabet te’sir etmemek gerektir. Çünki, mesleğimize bütün bütün münâfîdir. Mâdem kardeşlerin şerefi umumiyetle her ferde ait olabilir; o büyük şeref-i mânevîyi, şahsî, hodfuruşâne, rekabetkârâne, cüz’î bir şerefe ve şöhrete feda etmek; Risale-i Nur şakirdlerinden yüz derece uzak olduğu ümidindeyim. Evet Risale-i Nur şakirdlerinin kalbi, aklı, ruhu; böyle aşağı, zararlı, süflî şeylere tenezzül etmez. Fakat herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bâzı da hissiyât-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icrâ eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur’un verdiği te’sire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve hevâ ve his ve vehim bâzen aldatıyorlar. Onun için, bâzen şiddetli îkaz olunuyorsunuz. Bu şiddet, nefs ve hevâ ve his ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız. Evet eğer mesleğimiz şeyhlik olsa idi; makam bir olurdu, veyahût mahdud makamlar bulunurdu. O makama müteaddid istidadlar namzet olurdu. Gıbtakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıbtakârane müzâhameye medâr olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr olur; hizmetini tekmil eder. Pederâne, mürşidâne mesleklerdeki gıbtakârâne hırs-ı sevab ve uluvv-u himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücûda geldiğine delil: Ehl-i tarîkatın o kadar mühim ve azîm kemalâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekabetin verdiği vahîm neticelerdir ki; onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid’a rüzgârlarına karşı dayanamıyor.

(Hâşiye): Evet, bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.

Üçüncü Mâni: Korku ve tama’dır. Bu mâni diğer bir kısım mânilerle beraber Hücumât-ı Sitte’de tamamiyle izah edildiğinden ona havale edip, Cenâb-ı Erhamürrâhimîn’den bütün Esmâ-i Hüsnâsını şefaatçı yapıp niyaz ediyoruz ki: “Bizleri ihlâs-ı tâmme muvaffak eylesin… Âmîn…”
اَللّهُمَّ بِحَقِّ سُورَةِ اْلاِخْلاَصِ اِجْعَلْنَا مِنْ عِبَادِكَ الْمُخْلِصِينَ الْمُخْلَصِينَ آمِينَ آمِينَ

سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

* * *

Bir kısım kardeşlerime hususî bir mektubdur

Yazıda usanan ve ibadet ayları olan şuhûr-u selâsede sâir evrâdı, beş cihetle ibadet sayılan (Hâşiye) Risale-i Nur yazısına tercih eden kardeşlerime iki Hadîs-i Şerîfin bir nüktesini söyleyeceğim.

Birincisi: يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ -Ev kemâ kal- Yâni: “Mahşerde ülema-i hakikatın sarfettikleri mürekkeb, şehidlerin kaniyle müvazene edilir; o kıymette olur.”

İkincisi: مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ -Ev kemâ kal- Yâni:”Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-ı Kur’aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.” Ey tenbellik damariyle yazıdan usanan ve ey sôfî-meşreb kardeşler! Bu iki Hadîsin mecmuu gösterir ki: Böyle zamanda hakâik-î îmâniyeye ve esrâr-ı Şeriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden mübarek hâlis kalemlerden akan siyah nur veya âb-ı hayat hükmünde olan mürekkeblerin bir dirhemi, şühedânın yüz dirhem kanı hükmünde yevm-i mahşerde size faide verebilir. Öyle ise, onu kazanmaya çalışınız.

Eğer Deseniz: Hadîste “âlim” tâbîri var, bir kısmımız yalnız kâtibiz.

Elcevap: Bir sene bu Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur Şâkirdlerinin bir şahs-ı mânevîsi var, şübhesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı mânevînin parmaklarıdır. Kendi nokta-i nazarımda liyâkatsız olduğum halde, haydi hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmî ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır, Hadîste gösterilen ecri alırsınız.

Said Nursî

(Hâşiye): Bu kıymetli mektubda Üstadımızın işaret ettiği beş nevi ibadetin kendilerinden izahını talep ettik. Aldığımız izah aşağıya yazılmıştır.

1 - En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmektir.
2 - Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.

3 - Müslümanlara îman cihetinde hizmet etmektir.

4 - Kalemle ilmi tahsil etmektir.

5 - Bâzen bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî olan ibadeti yapmaktır. (Rüştü, Husrev, Re’fet

05.09.2008 - PARATONER

Flört mevzuu ve tv lerin hayatımızdaki varlığı

Burdaki diğer abilerim, kardeşlerim gibi lafı fazla uzatmayacağım. İslam dininde neyin haram neyin helal olduğunu bilmekteyim. Flört olayına da tabii ki karşı olanlardan, hatta bazı türlerini insanlıkdışı bulanlardan biriyim. Yalnız size Tahkik kardeş kadar katı olduğumu söyleyemeyeceğim. Peygamber Efendimizin devrinde insanlar birbirleri ile evlenirken sağlam kişilerin kefil olması, o devirde yetişen müslümanların sağlamlığı ve zaten az olan müslüman nüfusun birbirini iyi tanıması olayı vardı. Günümüz şartlarına bakacak olursak, bu yöntem, tehlikeli bir yöntem, adeta kumar. Sizin bahsettiğiniz şekilde evlenmek, ancak görücü usülü ile olabilir. Eşler birbirini hiç görmemeli.
Buna katıldığımı söyleyemeyeceğim. Evliliğin tevekkül çizgisinde olması gerektiğine inanan biriyim. Ayrıca evliliğin Allah rızası için sonuçlanabilmesini eşlerin birbiri ile olan ilişkisine ve tavırlarına bağlayan birisiyim. Benim görüşüm. Eğer evliliğin Allah rızası için olmasını istiyorsam, önce karşımdakini tanımalı ve sevmeliyim. Size göre uç gelen bu görüş aslında İslamda yeri olan bir görüştür, zira bunu benden daha iyi bildiğinizi düşünüyorum.
Peki bu tanıma olayı için flört mü gerekli? Hayır. Ama eş adayları birbirlerini en azından bir kaç kere görebilmeli yüzyüze konuşabilmelidir.

tv mevzuuna gelince, üzgünüm Tahkik Bey ama sizi samimi bulmamaktayım. Yanılıyorsam düzeltin ama tv ye bir araba laf ettikten sonra bu mesajınızı ondan daha tehlikeli bir iletişim aracılığı olan internetle insanlara duyuruyor olmanızı garipsedim. Zira tv de kötü ve uygunsuz olan unsur sayısı internettekilerin yanında devede kulak kalır. TV deki izleyeceklerinizi kontrol edebilirsiniz ama internette bunu yapamazsınız. Umarım anlatabilmişimdir. Teşekkür ederim

21.06.2008 - hismania

Kusura bakmayın çok uğraştım ama sizi anlamıyorum.

kardeş çok uğraştım söylediklerinizi anlamak için ama idrakim ilmim fehmim sizin yazdıklarınızı anlamaya yetmedi.bir daha anlatmayın anlamam.evimde tv olsaydı sözlerim samimiyetsiz olabilirdi ama olmadığına göre beni neyle nasıl samimiyetsiz buldunuz anlamadım.insanlara hayrı bile zina yaparak anlatan bir kutuyu ben tasvip etmiyorum.birileri bir şeyler öğrenecek diye haram günah yola sapılmaz.tv başında sabaha hangi imanla çıkanlar düşünsün.evine dizi film diye zinayı akıtanlar düşünsün.elin adamlarını karılarını film diye dikizleyenler düşünsün,kafirin zalimin zulum ve zulumatlı oyunlarını merakla izleyenler düşünsün.ben niye düşüneyim.sizi anlamıyorum kardeş sizi anlayacakları muhatab alın.benim görüşüm sizi bağlamaz.sözlerimi elmas bilenler bilir.elmastan anlamayanda balon zanneder.

Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

23.06.2008 - tahkik

Muhterem

Muhterem Müslümanlar...
Rabbim (cc) hakkımızda herzaman en hayırlısını versin diyeyim...Rabbim cümlemizi affetsin... Şeytanın vesveseleri ile birbirimizi kırıyoruz gibime geldide...Mü'min mü'min kardeşini eleştirirken dahi şeytana yardım edemez...İki tür eleştiri vardır: 1.'si yapıcı eleştiri, 2.'si yıkıcı eleştiri...Bizlere düşen mü'min kardeşimizi kritik ederken dahi yapıcı eleştirmek,şeytana yardım etmemektir tefrika mevzuunda...Rabbim yar ve yardımcımız olsun...Amin...Ecmain...Son olarak şunları yazamak istiyorum:Ahsen-i Takvim'e ulaşması amacıyla yaratılan ve Yüce Allah'ın büyük bir Halife sıfatıyla yarattığı insanoğlu,şu Din-i Mübin-i İslam'ı yalnız Allah Rızası için yaşamalı ve yaşatmalıdır...Yapmamız gereken etrafımızdaki kirlemelere,karalamalara takılmadan ihlasla dine hizmet etmektir...Üstad Hazretleri'nin dediği gibi:Karşımda büyük bir yangın var...O yangını söndürmeye gidiyorum...Biri bana çelme çakmış ne ehemmiyeti var...Milletimin imanını selamette görmezsem cenneti de istemem...Orası da bana zindan olur...Milletimin imanı selamette olursa cehennemin alevleri arasında yanmaya razıyım...Orası da bana güllük gülistanlık olur...Sevgili Cihan kardeş...Hocaefendi beni başkalarına karşı savunmayın diyor...Allah En Büyük görücüdür...Bizlere düşen mü'min kardeşimizi eleştirmeden ihlasla dine hizmet etmektir...Vesselam...En derin saygılarımla...

01.01.2008 - muharremkarakaya83

sevgili cihan ve özlem kardesime

Allah sizden razı olsun tesekkur ederim birde benim için dua ederseniz ismim ercan cok memnun olurum cok buyuk bişey istiyorum biliyorum fakat olurda aklınıza dusuveririm sizde kulsunuz bende sonucta...ins hayrlı olanı yaparım İns kendimde o gucu gorurum ins hayrlı olur..tskkurler...buyuk bi imtihan beni bekliyor yada nefsii bi cihat diyelim aeo

17.11.2007 - askerkalp

helal olsun

helel olsun tahkik kardeş bu konularda inşallah bütün müslümanlar titizlik içinde olur

16.11.2007 - yasssar

sevgili tahkik

Oncelikle Allah razı oldun demeliyim soylediklerinin yuzde 90 ına katılıyorum fakat yapıp yapmadıgımı bilmedigin seyleri yapmıyomusum gibi eleştirmen hosuma gitmedi.ben cemaattenim elhamdulillah asrın mucedditinin ustadın cemaatindenim bu ugurdan ayırmasın Rabbim beni.lakin boylede bir sorunum var bunu evlerde kaldıgım bi cok ehli takva kalp insanına actım derdimi anlattım.Ben islamada hizmet etmeye calısıyorum teblig olsn vs olsun elmzden geldiince yapamasamda bu benim bi gayem niyetim ins rica olmamıstır korktuum için bu tarz meseleleri acmamıstım ama sen resmen beni ehli dunya kızlarla ask sevk yasayan sehvetine kaptırmıs giden biri yapmıssın.Hakkım helaldir.BANA genelde derdimi acınca yuzde 90 soyle oldu universiteyi kazanırsan ailesine acsın oda (bnm ailem bilio ve desteklio)..kızın ailesi bilmio genelde islamda acıklı vardır dediler ve bu yuzdende bi yeri kazandıımda yada en azndan bu senenin sonnda ailesel bi soz gibi bişe yapın dediler.Ben bunun sızısınıduyuyorm için rahat degil saglam bi fetvva almak istiyorum Allahtan korkuyorum ama suda varki onuda kaybetmek istemiyorum kolay bulunmuyo sevgi oda elhamdulillahdindar birisi benimde dengim cok sukur daha hic yuzyuze gelmedik onunla.yanlıs yazmısım ben orayı sadece telfnda konusuorz.eger bu işi cemaat ehillerinden daha iyi bilen varsa cıksın ama sanmıyorum zira dine hizmet erlerinden bi kacından aldıım fetvalar bunlar.sizin gibi bu kadar sert karsılamamıslardı bilmiyorum size miderdimi anlatamadım ben anlamıorumda neye guwenecegimi sastım biraz daha ılımlı bişey soleseydinya ne bileyim benim yerimede koyun az kendinizi zinaya yaklasmıyorumki ben cinsel içerikli konusmuorz hic birbirimizede dengiz sabredip beklemek ve en kıza zmnda acıklık getisek ailesek olarak ve vebalden kurtlsak die falan dusunuodm ben neyse selametle bi cvp daha bekliyorum snden sevgili mubarek tahkik abim?

16.11.2007 - askerkalp

Askerkalp Kardeşim

Askerkalp Kardeşim:
İnsanın bu asırda en büyük sorunu kalben fikren ruhen bir hakikate teslimiyet gösterememesidir.Kalbinin kabul ettiğini akıl kabul etmiyor, aklının kabul ettiğini kalbi kabul etmiyor,ruhunun kabul ettiğini nefsine kabul ettiremiyor.

İnsanların ve müminlerin bu asırda en mühim hastalığı nefsini tezkiye etmek olmuş bütün hüsünleri kendinden biliyor ama kubuhları, günahları kendinden bilmiyor,nefsine hiçbir hata ve kusuru veremiyor.

Bu asrın insanı dinin kurallarını emir ve yasaklarını bedenen kalbin ruhen ve vicdanen kabul edemiyor.çoğu hakikatleri sevmeye aşık olmaya günaha harama feda edebiliyor,dil ile Allahın emirlerini tasdik ediyor ama vicdanen ,kalben ruhen onu kabullenemiyor.sadece teslimiyeti dilde kalıyor,tam bir sadakat gösteremiyor,her şeyi tevil kılıfına sokuyor,

Bu asrın insanlarının ve kendini ehli takva adedenlerin çoğusu çok rahat bir şekilde insanların nefislerinin hoşuna gidecek fetvalar verebilme divaneliğini ve hezeyanın gösterebiliyor,sırf millete hoş görünmek ve ılımlı bir yol takip etmek için dinin hakikatlerini nefislere geda ettiriyorlar,

Sizin söylediklerinizi yazdım hayalen vehmi farazi şerle uydurmadım size gereksiz suçlar isnad etmedim.

Yazının yüzde 90 nına katıldığınızı söylüyorsunuz ama teslimiyet gösteremiyorsunuz yüzde doksanına katılıyorsanız sorun ne?... yüzde doksanı hakikatse söylediklerimin sorun ne o zaman

Size öteki takva ağabeyleriniz gibi hoşunuza gitmeyen şeyler söylediğim için mi,memnun değilsiniz.Biz 300 bin tefsirin haram kıldığı tesettürü furuat görmeyi, başını açıp okumayı helal kılamayız,namazı kazaya bırakın teheccüdle iade edin diyemeyiz,biz okuyan ve çalışan kadınlara elinizin cehennemde yanacağını bile bilseniz erkeklere el verin diyemeyiz,karma eğitime cevaz veremeyiz,yüzlerce binlerce insanın günahına giremeyiz,hizmet için dini feda ettirecek fetvalar verdirmeyiz çünkü bütün bunları helal dairesi içinde yapacak imkanlar var,
Ne acı bu zamanın cemaat elemanlarını flörte sefahette kimse geçemiyor,o kadar cemaat var ki ama ehli sünnet olanı elle bile sayılmayacak kadar az. çünkü Risalei Nur cemaatinden olduğunu söyleyen ama yaptıkları sadece Risalei Nurların önünde poz vermek,Risalei Nur bulaşıkçısı olan,risalei nur aleyhine yeni çığırlar açan ,risalei nurların hakikatlerine zıt bir yol takip eden,hoşgörü diye kafirleri cennete sokan,medreselerde okuma imkanı varken kadınların başını açtırıp onları hain dinsiz fasık ateist erkeklerin içine atan sokan, İslam devletine utopya olarak gören,demokrasiyi şeriata değişen,namazlarda başımıza takdığımız inşallah birgün sokaklarda takacağımız sarıkları gericilik gören,İslam hurufunu gericilik gören,şerait isteyenleri gerici gören,hocalarını hatadan münezzeh kusurdan Müberra gören,risalei nurdaki sünnete zıt hayatlar süren o kadar nurcu geçinen cemaat var ki ama sorsanız hepsi en doğru yolda gittiğini söylüyor,hurafelerle çocukları uyutuyorlar, onun için bu zamanda artık maalesef çok övünülecek bir şey bırakmadılar nurculukta ,kendim sadece risalei nur talabesi olmaya gayret gösteriyorum.sizin hangi cemaatten olduğunuzu tahmin ediyorum,kusura bakma bizde ılımlı fetva yoktur,insanların nefsinin hoşuna gidecek fetva everende yoktur,bizim hizmetimizde görücü usulü evlilik vardır,kızlarımız medreselerde çarşafları ile okurlar,hiç kimse gelip böyle bir fetva zaten istemez hizmetin büyüklerinden,çünkü ehli hizmetin kalbinde sadece şimdilik hizmet vardır hem aşk hem dava ikisi bir arada gitmiyor,ihsanı ilahi tarafından omuzlarına ağır yükler yüklenmiş olan talebelerin aşk meşk zamanı yoktur şimdilik insanlar oluk oluk küfre harama günaha düşerken bizler aşkla meşkle uğraşamayız,

Kardeşim aradığınız bütün fetvalar bu sitede var,bazı kardeşlerin güzel yorumlarıda var sizinle alakalı oralara müracaat edin.benim size söyleyeceğim şudur hem resmi hem dini nikahları ailelerinizin izniyle yaparsanız caiz olur,çünkü İslam çok uzun süreli nişanlılık dönemini tasvip etmiyor,bir talebe vardı sınıf öğretmenliği 3 te okuyor oda memleketinde birisini istiyormuş ailelerinin izniyle nişan yaptı nikah yaptı okul bitince evlenecek inşallah,bu yolu uygulayabilirsiniz.yoksa öteki türlü iki tarafta birbirinin hakkını hukukunu çiğneyebilir,

Konuştuğunuz bayanla yüz yüze görüşmediğinizi söylemişsiniz ne garip bir şey siz yüz yüze görüşmezken yarın üniversiteyi kazanıp gidince o bayan yüzlerce erkekle yüz yüze görüşecek göz göze gelecek diz dize gelecek buna nasıl tahammül edeceksiniz merak ediyorum,ben sevdiğimin bir saçının teli görünmektense namahreme ölmeyi tercih ederim.bu hangi dava olursa olsun,bunu niye söylüyorum çünkü bizim cemaat haremlik selamlık uygular kimse kimseyi görmez bayan erkekler karışmaz görüşmez,çünkü bunun hiçbir şekilde zarureti yok.sizin görmediğiniz mustakbel eşiniz dediğiniz bayanı eğer üneversiteyi okursa başkalarının her gün görmesi ne acı garip vahim bir durum.Ne muhabet ne sevgi ne kıskançlık,ne gayret.senin görüşmen tehlikeli ama başkalarıyla beraber aynı ortamda bulunması okul adına iş adına normal.

Bütün bunlara rağmen yine kalbinizin mutmain olmamış güzel bir şey sağlam bir fetva arama gayretiniz güzel

Kendiniz 4,5 ayda bir bir araya geldiğinizi söylemişsiniz ona binaen yazdım.yoksa hayali olarak iftira olarak sizi bir araya getirmedim.

Kardeş bazen Kur-an insanlara yaptıkları yanlışları göstermek için sert bir üslup kullanmıştır,onları farklı şekillerde tehdit etmiştir,bazen nimetin büyüklüğünü anlatmak için 29 defa tekrarat yapmıştır,müminlere ey iman edenler iman edin diyerek imanlarının yarım yamalak olduğunu ihtar etmiştir,yüzde 90 nına hak verdiğiniz bir şeyde bu kadar sertlik olsun,ben size karşı kullandığım üslupta sadece suçlayıcı bir tavır değil açıklayıcı tavır kullanıyorum,böyle algılayın

Siz zinayı sadece cinsel içerikli şeyler konuşmak,görüşmek oynaşmak olarak mı telakki ediyorsunuz ki bizim yaptığımız zina değil diyorsunuz,kardeşim iki yabancının birbirlerinin seslerini duyarak konuşması ,aşk fısıltıları yapması bütün bedenin azalarını o sevgi muhabbet için hareket geçirip tahayyulat tasavurat yaptırması nedir.ne olur şu sevme mantığını terk edin sevince her şeyi mübah yapma mantığnı terk edin sizin bir insanı sevmeniz ve evlenmeyi düşünmeniz bu işi meşru kılmaz. Kardeşim Peygamberin sünnetine ittibayı kendine şiar eden bir zat Peygamber Efendimizin karpuzu nasıl yediğini bilmediği için ömür boyu karpuz yememiş çünkü peygamberin sünnetine yiyişim uymayabilir diye .Siz bugün peygamberin nasıl evlendiğini biliyorsunuz ama hala alternatifler arıyorsunuz.niye onun evlenme şekline göre hareket etmiyorsunuz,Onun evlenme şeklini tatbik etmiyorsunuz.

Sevdiğinizi kaybetme korkusu sadece sizi değil her genci sarmış sarmalamış sevgiliyi kaybetmemek uğrunda bazen insanlar çok mukaddesatlar kaybediyorlar,sanki onu kaybetmek dünyaların sonuymuş gibi hareket ediyorlar,bütün hayatını kadına göre şekillendiriyorlar,sanki o gitse dünyanın sonu gelecekmiş gibi hareket ediyorlar,keşke gençlerin Allahın peygamberin sevgisini kaybetmemek için aynı endişeyi taşısalar

İslam bizden önce hizmet sonra evlilik istiyor çünkü hizmet evlilikten daha zaruri bir durumda bu zamanda kardeşim. 18 inde hizmet peşinde insan koşmalı 28 ine gelince evlilik istmeli,insan neyi talep ederse Allah onu verir siz chat odasında aşk istemişsiniz şimdi onun sıkıntısını çekiyorsunuz.bizim hizmetimizi buna müsaade etmiyor,ne aceleniz vardı sevgi deponuzmu boşalmıştı,aşka mı susamıştınız ki hemen birini bulmuşsunuz bu yaşta,hizmet büyüklerinin büyük çoğunluğu evlilikten önce hizmet etmeyi düşünür keşke sizde öyle düşünseydiniz.

Bediüzzman hazretleri imanlar küfür ateşinde yanarken evlenmeye fırsat bulamamıştır çünkü milletin imanını sahil selamette görmek için hayatını zindanlarda sürgünlerde geçirmiştir,dünya zevki adına hiç bir şey bilmemiştir,ve bu mubarek hiçbir kadına nazar etmemiş ve onlarla bir araya gelmemiştir,Ömer bin Abdualaziz halife olduktan sonra 2 sene boyunca evinde eşiyle hiç bi münasebeti olmamıştır çünkü vakti olmamıştır,keşke bizlerde mutluluğu zevki hayatımızı islama hizmet odaklı yapabilsek islamın imanın acısını yaşayabilsek kaygısını taşıyabilsek ama biz hayatı mutluluğu hemen aşka mutluluğa endekslemişiz.

çok tecrübelerle gördüm ki aşk ve hizmet bir arada gitmiyor insan aşk uğruna hizmetten dinden imandan iffetten bir şeyler çalabiliyor, insan en büyük hizmetini bekarken yapıyor evliyken zorlaşıyor çünkü mesuliyetler artıyor,

Hizmetimizde bir çok alim var ama fetva vermekten yılandan çayandan akrepten kaçar ve korkar gibi korkuyorlar,çünkü bu işin vebali büyüktür ama size yardımcı olacak ve size hakikati söyleyecek birilerini Ankaradan bulursam özel mesaj kutunuza atarım.ama şu şarta eğer ki onların vereceği hakikati dinlersen.

Allah gençliğe özellikle Müslüman gençliğe yardım etsin filmlerin dizilerin şarkıların okulların ,kadınların toplum içtimai hayata rahatlıkla girip çıkması karma eğitim gibi etkileşim yerleri yüzünden herkes sevme moduna girmiş imamhatiplisi seviyor ilayihyatçısı seviyor,cemaatçisi seviyor seven sevene, acaba bu sevenlerin kaçta kaçı İslami ve nebevi kriterlere göredir.hiç bir asırda zina böyle meşrulaştırılmamıştır.böyle dehşetli bir hal almamıştır.imanıbillahtan marifetullahtan muhabetullahtan ve lezzeti ruhaniyeden mahrum olan ve dilde mümin kalpte ,ve amelde cahil insanlar kendilerini mecazi mahbupların kucağına atmışlar.ilahi aşktan yüzlerini mecazi mahbuplara dönmüşler,mecazi mahbuplara bağlar bostanlar feda ederken ilahi aşka bir çiçeği kıymamışlar,gönül bahçelerinin en güzel güllerine kargaları maşuk ve müştak etmişler.



Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

20.11.2007 - tahkik

CEMAATLER

Sevgili Tahkik;

Yukarıda yazmış olduğunuz cümleleri hayretle okudum.Hayretle diyorum çünki risale okuyan, ama bilerek okuyan birisinin bırakın külliyatı okuyanları eleştirmek(yada gıyabında konuşmak)dinle diyanetle alakası olmayan insanların bile arkasından konuşmaz,Hataya!! karşı mücadele vardır hata!! yapana karşı değil.Hata!! yapan ehli küfür bile olsa sıfatı iledir mücadele.
İslam'a Mekkenin fethinden sonra dahil olan mekkelileri düşünürseniz hak verirsiniz.
Kaldı ki söylemlerinizden anladığım kadarı ile açılıma karşısınız.Evet karşı olabilirsiniz haklı da olabilirsiniz ama bu insanların yada cemaatların gıyabında konuşma hakkını size vermiyor.Allah korusun müflis bir insan olma ihtimali çıkabilir karşımıza.Lütfen ama lütfen İhlas risalesini sitedeki arkadaşlarla paylaşın.
Bütün güzellikler sizlerle ve sevdiklerinizle olsun kalbiniz NUR dolsun

01.01.2008 - suleyman

Bu nasıl uhuvvet?

Tahkik kardeş ben de bu yorumunuza yorumla karşılık vermeyecektim fakat birkaç unsuru hatırlatmakta fayda görüyorum.Öncelikle diğer cemaatler hakkında yaptığınız eleştirilerde çok yanlı davrandığınız düşünüyorum.O cemaat veya cemaatler hakkında farkında olarak ya da olmayarak gıybet yapıyorsunuz.(Örn1:Ne acı bu zamanın cemaat elemanlarını flörte sefahette kimse geçemiyor.Örn2:risalei nurdaki sünnete zıt hayatlar süren o kadar nurcu geçinen cemaat var ki )Risale-i nur talebesi olduğunuzu yazmışsınız o halde Uhuvvet Risalesini defalarca okumuşsunuzdur.Orada sizin de bildiğiniz gibi dediğiniz şeyler karşı tarafta varsa gıybet olur;eğer dediğiniz şeyler karşı tarafta yoksa o zaman hem gıybet hem de iftira olur.Öyle bir yazmışsınız ki sanki bu cemaatlar islamiyet aleyhinde çalışıyor.El insaf.Üstad hazretlerinin bu konudaki görüşünü size hatırlatmakta fayda görüyorum.Siz de biliyorsunuz ki üstadımız bizim mesleğimiz,yolumuz en iyisi diyebilirsiniz fakat sadece bizimki iyi diyemezsiniz diyor.Sizin yazılarınızı okuyunca sizin dahil olduğunuz nur cemaati dışındaki cemaatlerin adeta birer fasık topluluğu olduğunu düşünecek hale gelmemek elde değil.İslamiyet adına bir adım atanın Rabbim birlerini binlere çıkarsın,Rabbim hepsinden razı olsun ve hepsini kendi yolundan ayrılmayan zümreler haline getirsin.Bizleri de birbirini her daim seven ihlaslı kullarından eylesin inşaallah.
Selam ve Dua ile..


Eder isyanıma gönlümde nedamet galebe,Neyleyeyim yüz bulamam ye's ile affın talebe.
Ne dedim!..Tevbeler olsun.Nur-u rahmet niye güldürmeye ruy-u siyahım,Allah'ım mağfiretinden de büyük mü günahım!..

23.11.2007 - cihan

ümmeti muhammed gemisini batıranları seyretmek ihanettir.

kardeşim hepimiz ümmeti muhammed gemisinin neferleriyiz birisi yelkencı birisi dümenci birisi vs vs herkesin bir vazifesi var şimdi bu gemi hadimleri istikamete giderken vazifelerini hakiki manada yapmasalar kaptanı dinlemeseler ve kaptanı dinleyenlerin sözlerine de kulak asmasalar,yelkenci yelkeni başka yöne çevirse ,birisi gemiyi bilerek yada bilmeyerek delmeye çalışsa ,biri dümeni başka yöne çevirse herkesin kaptanın emileri ve doğrultusu dışında hareket etse o gemiyi batırmaya çılşsalar ve bu hareketlere karşı bir tayfa yada nefer onları uyarsa ve dese ki bu gemi batsa hepimiz gark olacağız.böyle bir ihtara o neferin hakkkı yok diyebilirmisiniz.şimdi bir ehli keşf zatın demesiyle kırk sene şeriatin gecikmesine sebeb oldu bu risalei nur cemaatlerin bölünerek çoğalması,herkesin kafasına göre bir cemaat kurması ,bidalara taraftar olunarak hattı kuranın terk edilmesi,sünneti seniyeyinin terk edilmesi,
bizim hizmetimizin mümesilini bedüzzamandan ayıramazsınız bediüzzamanda ne varsa ondada o var.bediüzzamanın başından sarığı nasıl çıkaramadılar bu zatın başındanda kimse çıkaramadı,o nasıl yaşadı ise bu zatda öyle yaşadı,bu zatı niçin övüyorum çünkü o zat ben sizler gibi talebeyim diyor,ve amerikadan patenti yok,risalei nurların aleyhine çığırlar açmıyor,
şeriatın kırk yıl gecikmesine sebeb olan grupların ihanetinin cezasını bu millet çekiyor,hadi kırkı bırakın 20sene geçiktiğini düşünün 20 senede kabre imansız gidenlerin hesabını kim verecek,küfür düzeni içinde mahv olan satılan kadınların hesabını kim verecek,risalei nurları kırka bölerek ehli delalet ve ifsat komitelerinin ekmeğine yağ sürüp kuvvetleri dağıtarak islam devletinin önüne köstek olmanın hesabinı kim verecek.korkarım bir çok insan yarın mahşerde bediüzzmanın huzurundan kovulmasın.
risalei nurdu 3 türlü derece vardır.bir risale i nura talebe olanlar,ikincisi dost olanlar,üçüncüsü arkadaş olanlar,eğer sizler risalei nurları osmanlıcasından okusaydınız bir çok yerlerin nasıl kırpıldığını görecektiniz.gizlendiğini görecektiniz.kardeşler arasında da kavga olur kardeş eğer kardeşlerden birisi yanlış yapsa öteki onu uyarır ki yanlışını düzeltsin,gıybet olacak diye kırılacaklar diye şimdi yanlışlarımızı birbirimize söylemezsek nasıl birbirimizi düzelteceğiz.



Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

26.11.2007 - tahkik

Her şeyin bir vakti ve yeri var!

Tahkik kardeş çok uzatma niyetinde değilim ben sadece olanı söyledim;diziler ya da herhangi bir konuda hakikaten rahatsız oluyorsanız uyarıyı yapacağınız yer ve kişiler bellidir o uyarılar için burayı seçerseniz yanlış bir yeri seçmiş olursunuz ve bu yaptığınız gıybet olur uyarı olmaz bir cemaatin gıybetini yapmak o cemaatteki herkesten helallik almanızı gerektirir.Samanyolunun yeni dizisi hakkını helal et'i izledikten sonra kul hakkının ne kadar ehemmiyetli olduğunu bir kere daha hatırlayabiliriz.Sonra herkesin aynı duygu ve düşüncede olması beklenemez siz kendi gittiğiniz yolun doğru olduğunu düşündüğünüzden o yolda ilerliyorsunuz,bizler ve diğer kardeşlerimizde kendi gittikleri yolun doğru olduğunu düşünüyor ki o yoldan gidiyor herkesin düşüncesine saygı duymak lazım,uygun yer ve ortamda tabiiki bir kısım rahatsızlıklar varsa çözme konumundaki kişilere mesele hakkındaki rahatsızlık bildirilebilir.Başlığınızı da bir müslüman olarak size yakıştıramadım.İnsan canlarını,cananlarını herşeylerini bırakıp bizlerin adlarını bilmediğimiz yerlere Efendimiz(s.a.v)'in adını duyurmak için gitsinler;ne zaman dönmeyi düşünüyorsunuz diyenlere biz dönmek için değil ölmek için geldik desinler siz onları ümmeti Muhammed gemisini batırmakla suçlayın olacak şey değil.Belki bilmiyorsunuzdur her yıl binlerce kişinin bu okullar sayesinde müslüman olduğunu.Şu an bir makedon kardeşimle kalıyorum ve kısa zamanda aldığı mesafeyi görünce yapılan hizmetlerin büyüklüğünü tekrar tekrar görüyorum.Dıştaki insanlar müslüman olurken içerideki insanların biraz olsun imanlarını arttırmak,Efendimiz(s.a.v)'i tanıtmak için uğraşan insanların ümmeti Muhammed gemisini batırmakla suçlanmaları çok acı hele de bunu uhuvveti sağlama konusunda zirve teşkil etmesi gereken cemaat ehli bir arkadaşımızın söylemesi daha da acı.Bir başka rahatsızlığınız da anladığım kadarıyla bayanların üniversite eğitimi alması konusunda buna çok değinmeyeceğim sadece bir örnekle geçeceğim kendi kızkardeşim şu an lisede hafta sonları sizin ümmeti Muhammed gemisini batırmakla suçladığınız cemaatin dersanesine gidiyor bu senenin başında namaza başladı,dini yaşayışındaki hassasiyetinin arttığına yakinen şahit oluyorum bu değişim kimler sayesinde oldu biliyor musunuz üniversite eğitimi alıp onlarla ilgilenen ablaları sayesinde oldu.Söyler misiniz bayanlar üniversite eğitimi alıp böyle güzel hizmetlerle uğraşmazsa dersanelere giden binlerce bayan öğrencinin terbiyesini eğitimini erkek öğretmenler mi yapacak?Bu sadece bir örnek belki diyebilirsiniz üniversite eğitimi almadan da yetiştirebilirler o zaman dar bir çevreyle sınırlı kalır,milyonlara varan ehli dünya kızlarını kim eğitecek?Önümüzde çok güzel bir fırsat var bu insanlar dersanelere nasıl olsa gidecek o zaman ahlaklarının bozulacağı maddi manevi çöküntüye uğrayacakları yerler değil de bizim eğitim kurumlarımız neden olmasın.Buralarda siz de biliyorsunuz ki eğitim verebilmek için üniversite diplaması gerekiyor.Her neyse örnekler çoğaltılabilir.
Sonuç olarak herkes inandığı davaya inandığı kadar hizmet eder.Burada yapılan tartışmalar vakit kaybından başka birşey olmuyor eğer hakikaten tartışmak istediğiniz hususlar varsa özelden yazarsanız tartışır ortak bir yolunu buluruz inşaallah.Kim en küçük bir katkıda bulunuyorsa Rabbim birlerini binlere çıkarsın,yardımcıları olsun.Uhuvvet risalesinden bir kısmı hatırlatma babında aşağı ekliyorum.Tüm kardeşlerimize faydası olacağı kanaatindeyim.Selam ve dua ile...

Dördüncü Vecih

Hayat-ı şahsiye nazarında dahi zulümdür. Şu Dördüncü Veçhin esası olarak birkaç düsturu dinle:

Birincisi: Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur.
-1- sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün FİKRİN HAKEM OLAMAZ, BAŞKASININ MESLEĞİNİ BUTLAN İLE MAHKUM EDEMEZ.

İkinci düstur: Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati Bazen damara dokundurur, aksülâmel yapar.

Üçüncü Düstur: Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et, onun ref'ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmârene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için mü'minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et. Evet, nasıl ki muhabbet sıfatı muhabbete lâyıktır. Öyle de, adâvet hasleti, her şeyden evvel kendisi adâvete lâyıktır.

Eğer hasmını mağlûp etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Çünkü, eğer fenalıkla mukabele edersen, husumet tezayüd eder. Zâhiren mağlûp bile olsa, kalben kin bağlar, adâveti idame eder. Eğer iyilikle mukabele etsen, nedâmet eder, sana dost olur.
-2- hükmünce, mü'minin şe'ni, kerîm olmaktır. Senin ikramınla sana musahhar olur. Zâhiren leîm bile olsa, İmân cihetinde kerîmdir. Evet, fena bir adama "İyisin, iyisin" desen iyileşmesi ve iyi adama "Fenasın, fenasın" desen fenalaşması çok vuku bulur. Öyleyse,
-3- gibi desâtir-i kudsiye-i Kur'âniyeye kulak ver. Saadet ve selâmet ondadır.




--------------------------------------------------------------------------------



1- "Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır." Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s.10; Dîvânü'ş-Şâfiî, s.91.

2- İyi ve izzetli birine iyilik edersen, onu elde edersin. Kötü birine iyilik edersen, o daha da azar.(Bu beyit Mütenebbi'ye aittir. Bkz. el-Örfü't-Tayyib fî Şerhi Dîvâni't-Tayyib, s.387.)

3- "Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler." Furkan Sûresi: 25:72. "Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir." (Teğabün Sûresi: 64:14.)




Hak,tepene inen bir kılıç da olsa,boynunu ona uzatmaktan çekinme..!

29.11.2007 - cihan

''YAZMADAN DURAMIYACAĞIM''

Ya insanları anlamak ne kadar zorlaştı artık! Yok saçını hizmet için açıyormuşta insanlara islamiyeti öğretiyormuş! Yapmayın ALLAH aşkına nezamandar beri haram yoldan helal yola ulaşılıyor.Kadın saçını açacak daha sonra baş örtüsü FARZ-I AYN'DIR diyecek güldürmeyin beni!Söylediği kişininde kafasına takılmayacak öylemi?Hiç sormuyacak peki farzsa acaba sen niye açıyorsun?Yoksa farz olması yerine göre değişirmi?Bide demezler mi biz kendi isteğimizle açmıyoruz bi zorlama var onun için açıyoruz!kardeşim kim kafanıza silah dayadı illa açacaksın diye ne mecburiyetin var!Rızklamı mesulsün?bunların hepsi nefsin oyunu,BEDİÜZZAMAN hazretleri bir sarık yüzünden mahkemelerde yargılandı da sarığını çıkarmadı BU SARIK BU BAŞLA ÇIKAR DEDİ!sorarım size sarık sünnet iken zorlamalara rağmen terkedilmezken bize ne olmuşki farz olan tesettürden taviz veriyoruz?Kadının vazife-i asliyesi salih evlatlar yetiştirmektir.Her ana bunu kendine vazife ittihaz etse şimdi ıslah edecek topluluk olmazdı.ELHASIL;NEFSİNİ ISLAH EDEMİYEN BAŞKASINI ISLAH EDEMEZ.........

24.12.2007 - ahsen-

Ahsen kardeşim sizi ruhumla

Ahsen kardeşim sizi ruhumla canımla,kanımla, bütün varlığımla kalben ruhen fikren ilmen destekliyorum.
Çünkürivayette vardır ki ahir zamanda allah allah diyen kalmayacak.üstat hazretleri bu hadisin tevilini yaparken diyor ki,bundan kasıt allah allah diyen medreselerin tekkelerin dini tedrisat üzerine kurulan mekteplerin kapatılacağıdır.inkilaplar en büyük darbeyi medreselere vurmuştur.bu sistemin düşmanı medreselerdir.çürük fetvalarla insanlar başlarını açmaya zorlanmasaydı bugün medreseler ağzına kadar dolu olacaktı bu durum sistemin hoşuna gitmeyecek kızları medreselerden çıkarmak ve siyası ve ekonomik oyunlarına alet etmek çabasıyla başörtüsünü serbest bırakmak zorunda kalacaklardı.üstat demiyormu kadın taifesini yoldan çıkarmak ve ahlaksızlaştırmak için altan alta ifsat komitelerinin çalıştığını hissettim.doldurulması gereken en önemli makam ve mevki allah rızasıdır.kalpler ve gönüllerdir.ülkeyi ele geçirip tepeden bir şer-i devlet kurmak değil maksat, çünkü böyle olursa irandan farkımız kalmaz.orda islami sistem kalplere değil devlete geldi.insanların küfrü fıskı kalplere indin.başlarını açmak için başka ülkelere kaçtılar.şeria kalplere ve evlere gelmeden tepeden gelmez,gelse hayrı olmaz.başörtüsüne direnmeyip zincirleri kıranlar veya kırdırtanların mesuliyetini nasıl ödeyecekler.başını açanlar din uğruna açtıysalar acaba.abaşını açmayanlar açmayarak ihanet mi ettiler.direniş zincirlerini kıranlar hizmet etti direnenler ise ihanet öylemi ne tezat.imam gazali ne güzel diyor kendi zamanında asırlara akıllara kalplere çarparak gelen sözünde.(İSLAMA İSLAMIN ONAYLAMADIĞI BİR YOLLA YARDIM ETMEK İSTEYEN KİMSENİN ZARARI,İSLAMA İSLAMIN ONAYLADIĞI BİR YOLU KULLANARAK ZARAR VERENİN ZARARINDAN DAHA BÜYÜKTÜR.

Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

31.12.2007 - tahkik

Konular