ŞÜKÜR:)

*Eğer bu sabah sağ olarak uyanmışsanız,dün ölen(330 milyon) insandan daha şanslısınız. *Eğer bu sabah hastakıllı değilde,sağlıklı uyanmışsanız,şu anda hasta olan(1 milyar)daha şanslısınız. *Bir harp tehlikesi ile,işkence görmek tehlikesi ile,sağ kalmak korkusu ile,karşı karşıya değilseniz(500 milyon)insandan daha sanslısınız. *Buz dolabında yiyeceğiniz,üzerinizde elbiseniz,başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa dünyadaki(3 milyar)insandan daha zenginsiniz. *Bu yazıyı okuyabiliyorsanız demekki okuma yazma bilmeyen(2 milyar)insandan biri değilsiniz. *Anneniz babanız sağ ise,eşiniz ve çocuklarınız mesut bir aile iseniz,siz bu dünyadaki nadir insanlardan birisiniz..... O HALDE NE DURUYORSUNUZ HALİNİZE ŞÜKREDİN


2 yorum

ŞÜKÜR VE HAMD ARASINDA FARK VAR MI ?

“Hamd: Medih, öğmekCenab-ıHakk’a karşı kulların memnuniyet ve sevinçlerini ve O’na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri.” Yeni Lûgat: 192
“Elhamdü-lillah: Îman, şükür, hamd ve memnûniyet ifâde eden bir âyettir. Kısaca meâli: Her ne kadar hamd ve şükür varsa, ezelden ebede ve kimden kime olursa olsun hepsi Allah’a mahsustur.” Yeni Lûgat: 125
“Şükür: Allah’ın nimetlerine karşı memnunluk göstermek. Allah’a teşekkür. (Kalb, dil ve sâir beden azâlariyle olur.) Nimet verene muhabbet etmek ve itaat etmek de şükürdendir. Şükür eden her nimeti Allah’ın razı olduğu yere sarfeder. Şükür: Allah’ın kullarından iyi amellerine mükâfat veya mücâzat vermesidir. Sebeblerin enva’ı cihetinden şükür, hamdden daha umûmidir. Taallûk cihetinden husûsidir. Hamd, taallûk cihetinden daha umûmi, esbab cihetinden daha husûsidir.” Yeni Lûgat: 664 Lûgat-ı Remzî
“Kur'an-ı Hakîm nasılki şükrü netice-i hilkat gösteriyor; öyle de Kur'an-ı Kebir olan şu kâinat dahi gösteriyor ki: Netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi, şükürdür. Çünki kâinata dikkat edilse görünüyor ki: Kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette herbir şey, bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi, şükürdür. Ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en a'lâsı, şükürdür...
“Herşey nasılki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor; öyle de rızık dahi bütün enva'ıyla manen ve maddeten, halen ve kalen şükür ile kaimdir, şükür ile oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor. Çünki rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvanatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalalet ve küfür ile o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor; şükürden, şirke gidiyor ...
“Hem rızık olan nimetlerde gayet güzel süslü suretler, gayet güzel kokular, gayet güzel tatmaklar; şükrün davetçileridir, zîhayatı şevke davet eder ve şevk ile bir nevi istihsan ve ihtirama sevkeder, bir şükr-ü manevî ettirir. Ve zîşuurun nazarını dikkate celbeder, istihsana tergib eder. Nimetleri ihtirama onu teşvik eder; onun ile kalen ve fiilen şükre irşad eder ve şükür ettirir ve şükür içinde en âlî ve tatlı lezzeti ve zevki ona tattırır. Yani gösterir ki: Şu lezzetli rızık ve nimet, kısa ve muvakkat bir lezzet-i zâhiriyesiyle beraber daimî, hakikî, hadsiz bir lezzeti ve zevki taşıyan iltifat-ı Rahmanîyi şükür ile kazandırır. Yani: Rahmet hazinelerinin Mâlik-i Keriminin hadsiz lezzetli olan iltifatını düşündürüp, şu dünyada dahi Cennet'in bâki bir zevkini manen tattırır. İşte rızık, şükür vasıtasıyla o kadar kıymetdar ve zengin bir hazine-i câmia olduğu halde, şükürsüzlük ile nihayet derecede sukut eder...” M: 365
“Şükrün mikyası; kanaattır ve iktisaddır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rastgeleni yemektir. Evet hırs; şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir.” M: 366
“Hamdin en meşhur manası, sıfât-ı kemaliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki: Cenab-ı Hak insanı kâinata câmi' bir nüsha ve onsekiz bin âlemi hâvi şu büyük âlemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve esma-i hüsnadan herbirisinin tecelligâhı olan herbir âlemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedîa bırakmıştır. Eğer insan maddî ve manevî herbir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden, o âleme bakar. Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur. O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. Ver her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle insan, sıfât-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur.” İ.İ: 17
“Evet o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir'dir. Başta "Bismillah" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillah" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir.” S: 7
“iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. Hem cemaline karşı, kalben ve lisanen ve bedenen "Elhamdülillah" deyip şükretmektir. Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedirler.” S: 40
“Abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr ve ihtiyacatını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbının ihsan ve in'amatını, şükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin.” S: 41
“Kayyum-u Bâki olan Mün'im-i Hakikî'nin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip .. hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek, izzet-i rububiyetine karşı zelilane rükûa gidip.” S: 43
“Mevlâ için el bağlayıp Daim-i Bâki'nin huzurunda kıyam edip "Elhamdülillah" demekle ... “nihayetsiz rahmetine karşı hamd ü sena edip ...” ” S: 44
“Yalnız derim ki: Elhamdülillah, yüzbin defa şükür olsun ...S: 58
“bu kadar bu türlü nimetleriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse; mukabilinde insan şükür ve hamdle ona hürmet etmese ...”S: 65
“Esma-i kudsiye-i İlahiyenin cilveleri olan bedayiine ve parlak eserlerine dellâllık makamında görünmekle "Sübhanallah, Velhamdülillah" diyerek takdis ve tahmid vazifesini îfa ettiler. Mün'im-i Hakikî'nin tatlı nimetleriyle terahhum ve şefkatini göstermesine karşı şükür ve hamd ile mukabele ettiler” S: 124
“bütün nimetlerin ilânatıyla hamd ve medhinizi bildiriyorlar.” S: 125
“ona mukabil; fiiliyle, haliyle, kaliyle, hattâ elinden gelse bütün hasseleri ile, cihazatı ile şükür ve hamd ü sena eder.” S: 330
“Okşandığı vakit hoşlarına giden taltifleri gördükleri zaman, o nimete bir hamd olarak, kelbin hilafına olarak esbabı bırakıp ... S: 334
“Makam-ı medhin binler misallerinden, başında "Elhamdülillah" olan beş surede beyanat-ı Kur'aniye Güneş gibi...” S: 380
“Sâni'-i Zülcelal Vel'ikram'a, kemal-i tazim ile hamd ü sena eder.” S: 392
“büyük nimetleri düşünerek "Sübhanallah, Elhamdülillah" der.” S: 393
“velvele-i takdir ve istihsanla ve zemzeme-i hamd ü şükranla dünyayı dolduran ...S: 397
“Fâtır-ı Rahman'ına nihayetsiz hamd ü sitayiş ederler." S: 428
“bütün mehasin ve kemalâtını, Fâtır-ı Zülcelal tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamdetmektir. S: 478
“sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesîre ile, ubudiyetin enva'ına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. S: 492
“bir bahar mevsiminde bulutsuz bir güneş, ruh-efza bir nesim, hayatdar bir âb-ı leziz, her taraf şenlik içinde bir âlem gördüm. Elhamdülillah dedim.” S: 545
“Hem vazifesinin hitamında "Elhamdülillah" der. Çünki bütün ukûlü hayrette bırakan hikmetli bir cemal-i san'at, faideli bir hüsn-ü nakış göstererek Sâni'-i Zülcelal'in medayihine bir kaside-i medhiye gibi bir eser gösterir.” S: 548
“müteşekkir bir mü'minin yediği zâil meyvelerin şükrünü, hamdini; mücessem bir meyve-i Cennet suretinde tekrar ona veriyor.” S: 556
“Deme ki: Havaî bir "Elhamdülillah" kelimem, nasıl mücessem bir meyve-i Cennet olur?” S: 581
"Cenab-ı Hakk'a yüz binler hamd ve şükür olsun ki ilhaddan kurtuldum, tevhide girdim, tamamıyla inandım ...” S: 585
“yediğin meyve üstünde söylediğin "Elhamdülillah" kelimesi, cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada "Elhamdülillah" yersin. Ve nimette ve taam içinde in'am-ı İlahîyi ve iltifat-ı Rahmanîyi gördüğünden o lezzetli şükr-ü manevî, Cennet'te gayet leziz bir taam suretinde sana verileceği ... “S: 647
“bütün zâkirlerin feyizli zikirleri ve bütün hâmidlerin nimet artıran hamdleri ve bütün muvahhidlerin bürhanlı tevhidleri ...” S: 660
“"Evet evet.. acz ve tevekkül ile, fakr ve iltica ile nur kapısı açılır, zulmetler dağılır. "Elhamdülillahi alâ nur-il iman ve-l İslâm" M: 26
“Felillahilhamdü velminnetü, Kur'anın i'caz-ı manevîsinin feyziyle ...” M: 34
"Elhamdülillahi alâküllihal" İşte hal ve istirahatim böyle...” M:47
“O verdi, O aldı. "Elhamdülillahi alâküllihal" sabır ile şükretmeli.” M: 79
“Bismillah deyip hamdederek bâkiyesini içti. Yüzbin âfiyet olsun.” M: 118
“Yani: Hamd ü sena, medih ve minnet ona mahsustur, ona lâyıktır. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin. yani hamd ve şükür ile, yani nimetten in'amı hissetmekle, yani Mün'imi tanımakla ve in'amını düşünmekle ...” M: 225
“Yani: Bütün mevcudatta sebeb-i medh ü sena olan kemalât onundur. Öyle ise, hamd dahi ona aittir. medar-ı hamd olan herşey onundur, ona aittir. mevcudattan daimî bir surette dergâh-ı İlahiyeye giden bir ubudiyettir, bir tesbihtir, bir secdedir, bir duadır ve bir hamd ü senadır ki; daimî o dergâha gidiyor. İbadet ona mahsus olduğu gibi, hamd ü sena dahi ona hastır. “ M: 236
“Şu kâinatın Sani-i Hakîm'i mümkün müdür ki, şu zîşuur meyvelerin meyveleri olan hamd ve ibadeti, şükür ve muhabbeti başkalara verip ... kendini onlara tanıttırsın; sonra onların şükür ve ibadetlerini, hamd ve muhabbetlerini, marifet ve minnetdarlıklarını esbaba ve tabiata terkedip ehemmiyet vermesin” M: 237
“doğrudan doğruya kâinatın Hâlıkıdır ve Rezzak-ı Zülcelal'dir. Öyle ise şükür ve hamd, doğrudan doğruya ona aittir.” M: 238
“hakları, daima şükür ve hamd ile, verdiği vücud mertebelerinin hakkını eda etmektir.” M: 285
“şükür içinde, safi bir iman var, hâlis bir tevhid bulunur. Çünki bir elmayı yiyen ve "Elhamdülillah" diyen adam, o şükür ile ilân eder ki: "O elma doğrudan doğruya dest-i kudretin yadigârı ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetin hediyesidir" M: 366
“elbette Sözler namındaki nurlara ait olan inayat-ı İlahiyeyi beyan etmekte medar-ı fahr ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd ve şükür ve tahdis-i nimet olur. hiç medar-ı fahr u gurur olamaz, belki medar-ı hamd ü şükrandır.” M: 370
“"Elhamdülillah" bir cümle-i Kur'aniyedir. Yani: "Ne kadar hamd ve medh varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'a ki, Allah denilir." ne kadar hamd varsa", "el-i istiğrak"tan çıkıyor. "Her kimden gelse" kaydı ise, "hamd" masdar olup fâili terk edildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder.” M: 392
“Eski hayatında geçirdiği muvakkat âlâmın zevalinden neş'et eden manevî ve daimî lezzet, "Elhamdülillah" dedirtir. ferahlı bir şükret." O da tamamıyla bir ferah alarak: "Elhamdülillah, dedi, hastalığım ondan bire indi."” L: 11
“işsizler ömründen şikayet eder; eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa'yeden ve çalışan ise; şâkirdir, hamdeder, ömrün geçmesini istemez.” L: 125
“Zât-ı Zülcelal'e, yerin zerratı adedince hamd ve tesbih ve tekbir edip ve mevcudatı adedince hamd ediyoruz.” L: 127
“sana oh elhamdülillah şükür dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir manevî lezzeti deşiyor ki; senin kalbin şükreder.” L: 208
“muhterem imanlı ihtiyarlar! "Elhamdülillahi alâküllihal" deyip mesrurane şükretmelisiniz.” L: 243
“imanı bana veren Hâlık-ı Zülcelal'e hadsiz hamdediyorum.” L: 251
“imanı bana veren Hâlıkıma, bütün zerrat-ı vücudumla dünya ve âhiret dolusu hamd ve şükür, elimden gelse yaparım" L: 252
“kâinattaki en mühim bir maksad-ı İlahî ve hilkat-ı âlemin en mühim neticesi olan şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbeti netice veren bir sırr-ı azamdır.” L: 330
“Muhyî'ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise; hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın gayesidir.” L: 331
“ibadet Cenab-ı Hakk'a mahsus ve şükür ona lâyık ve hamd ona hastır diye çok tekrar ile beyan ediyor. Demek bu şükür ve ibadet doğrudan doğruya Mâlik-i Hakikîsine gitmek lâzım ...” L: 332
“şuurdarane teşekküratın bütün enva'ıyla, bütün enva'-ı nimetine ve çeşit çeşit hadsiz ihsanatına şükür ve hamd ü sena etmektir.” L: 354
“Cenab-ı Hakk'a şükür ve hamd edilmesini tavsiye eder.” L: 419
“Muhsin-i Kerim'e nihayetsiz hamd ve şükürle lisanımızın zevkini ve ubudiyet ve itaatle ruhumuzun şevkini tavsiye eden kıymetdar bir ricadır.” L: 422
“insanın hikmet-i hilkatı ve sırr-ı câmiiyeti ise; her zaman, her dakika hâlıkına iltica ve yalvarmak ve hamd ve şükür etmek olduğundan ... insanı, kemal-i şevk ile şükre sevkeden ve tam manasıyla minnetdar edip hamdettiren tatlı nimetler ise, başta şifalar ve devalar ve âfiyetler olduğundan...””Ş: 8
“seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalarıyla sana hamd ve şükrederim.” Ş: 48
“seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.” Ş: 53
“Sâni'lerini ve Mabudlarını kusurdan, şerikten takdis ve nimetlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.” Ş: 55
“tesbih ve takdis ve hamd ve şükür ve tekbir ve tazim ve tevhid ve tehlil...” Ş: 72
“hesabsız nimetleriyle kendine teşekkür ve hamd ettirmek ...” Ş: 131
“Risalet-ün Nur'un hurufatı adedince şükr ve hamdolsun ...” Ş: 158
“Hâlık-ı Rahîm'ime delail ve emarat-ı haşriye adedince şükür ve hamd olsun ...” Ş: 181
“ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşI bütün hamd ve şükür Ona mahsustur. namazlardan sonra, her gün hiç olmazsa yüzelliden ziyade "Elhamdülillah" "Elhamdülillah" şer'an demesi ve manasI da ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ü şükrü ifade etmesi ...” Ş: 235
“kemal-i rububiyetini zîşuurlara göstermek ve onlarI şükre ve hamde sevketmek ...” Ş: 238
“bütün vücud âlemleri "Elhamdülillah Elhamdülillah" ve bütün adem âlemleri "Sübhanallah Sübhanallah" derken ...” Ş: 262
“ihsanat-ı rahmetine mukabil "Elhamdülillah, Veşşükrü-lillah, Allahüekber" o hayvancıklara söylettiren ...” Ş: 264
“masum çocuklara hüsn-ü ahlâk sahibi bir terbiye edici vaziyetine girmesine şükür ve hamd manasında ...” Ş: 427
“elemli günlerini tahattur etse; zevalinden bir manevî lezzet hisseder ki, "Elhamdülillah şükür, o bela sevabını bıraktı gitti" der.” Ş: 479
“kendi nimetlerine mukabil hamd ve şükrettirmek için ...” Ş: 600
Risale sayfa numaraları envar neşriyata göredir.

27.08.2007 - nurkan

şükürler olsun

ALLAH RAZI OLSUN şükretmesini bilmek lazım...gelen derde hamdedeceksin ki, sıkıntın gitsin gelen rızka şükredeceksin ki bereketlensin...RABBİM bizleri şükreden ve hamdeden kullarından eylesin...

14.08.2007 - misk

Konular