"Ultramodern türbanlı kızlar" ve muhafazakar erkekler

29.12.2003 tarihinde Radikal gazetesinden Neşe Düzel'in siyaset felsefecisi Tülin Bumin ile yapmış olduğu röportaj enteresan tesbitlerle dolu. Bumin'in din üzerine yapmış olduğu tespitlere bir mümin olarak katılmam sözkonusu değil. Fakat türbanlı kızlarla ilgili olarak yapmış olduğu tespitlerin önemli bir kısmına katıldığımı söylemek durumundayım.

Röportajda Tülin Bumin Türkiye'de üç tip kadın olduğunu belirtiyor:

"Başı örtülü, başı açık ve türbanlı. Yani geleneksel, modern ve ultramodern, postmodern."

Tülin Bumin türbanlı kızların postmodern olmasını birey olmaları bağlamında belirliyor: "Çünkü o daha bir birey. Laikçi bir din içinde olan başı açık kadının yanında o, türbanıyla modernitenin daha ileri bir aşamasını gösteriyor genelde. Geleneksel kesimden gelse de türbanlı kadın ne geleneksel kültürün, ne de cumhuriyetçi kültürün bir kadın tipi. O geleneksel kültüre de boyun eğmiyor, annesi gibi görünmek ve yaşamak istemiyor. Cumhuriyet geleneğinin empoze ettiği "ille başını açacaksın, baloya gideceksin, şöyle görüneceksin" dayatmasını da kabul etmiyor."

1996 yılında İmam Hatipli genç kızlar üzerine yaptığımız bir alan araştırmasında genç kızların kendi kimliklerini "anneleri gibi olmak istemedikleri" noktasından belirlediklerini görmüştük. Öğrenci iken annesi gibi olmak istemeyen kızlar tahsilini tamamlayıp, hayata atıldığında ve çocuk sahibi olduğunda "kendisini bir proje gibi inşa etmeyi", annesi gibi olmaya ilave ettiği modern değerlerle mümkün kılmak istiyor. Ultra modern türbanlı kızların kimliklerini, tamamlanmış bir proje olarak kabul edip her gün yeni bir tecrübe ile zenginleştirmeye çalışmaları sürerken erkekler "babaları gibi kalarak" var olmaya çalışıyor.

Kız öğrenciler, master, doktora yaparak, tezhip hat kursuna giderek, kendi aralarında kulüpler kurslar düzenleyerek sosyalleşirken diğer taraftan cenaze namazına katılmak, Cuma namazı kılmak üzerinden eylem belirliyor. Erkeklerin yaptığı herşeyi yaparak "artmak" birincil mesele haline geliyor. Halbuki erkekler kendilerini eksilte eksilte hayatta kalmaya çalışıyor. Bu eksilmeyi sakal ve bıyıktan vazgeçmeden başlatarak, cami cemaatı olmaktan vazgeçmeye, evin reisi olmaktan vazgeçmeye, çocukların eğitiminden birinci derecede mesul olmaktan vazgeçmeye, üst kimliğini mümin erkek olarak belirleyecek her türlü jest ve mimikten vazgeçmeye kadar hayatın bütün evrelerinde gözlemlemek mümkün.

Kadınlar söz konusu olduğunda "siz neden nineleriniz gibi değilsiniz?" sorusunu gerekli gereksiz her ortamda tekrarlayan erkekler, aynı soruyu kendine çevirip 'ben ne kadar dedem gibiyim'e dönüştüremiyor. Modern kadınların reçel ya da kuru fasulye yapamadığını (ki alasını yapıyor) kafasına takan erkekler, kendi kurbanlarını kesemediklerini; ehliyetini, amelini hiç bilmedikleri kasaplara "kurban kesmeyi emanet" ederek, bir mümin olarak "kurbanını kesemeyen"e dönüştüklerini fark edemiyorlar.

Evlilik yaşı gittikçe ilerlerken, evli kalma senesi yıldan yıla azalıyor. Boşanmalar toplumun bütün kesimlerinde arttığı gibi İslami kesimde de artıyor.

Kadınlar, "kadınlar" üzerine yazıyor. Hayat üzerine yazıyor. Ama erkekler, "erkekler" üzerine yazmıyor. Hayat üzerine yazmıyor. Modern hayatın erkekleri ne kadar silikleştirdiğini, enflasyonist baskıların, erkeğin evdeki hiyerarşisini değiştirdiğini; bu hiyerarşi değişikliğinin, erkekleri mesuliyetlerinden gittikçe arınmış bir noktaya doğru ittiğini, kendilerine "mesele" edinen erkeklere ihtiyaç var. Karısından boşanırken 60 milyon nafaka isteyecek kadar "küçülen erkek" (haber medyaya Erzincan üzerinden yansıdı), davranışlarını tesbit ve analiz etmedikçe, kör bir kadın erkek kutuplaşmasıyla yangına odun taşınıyor sadece. "Kadınlar ve erkekler birbirlerinin velileridir" ilkesini yaşanılır kılmak için, "muhafazakar erkeklerin" ve "postmodern türbanlı kadınların" hayatın içinde buluşması gerekiyor.

Kur'an kursuna giden kızların önemli bir kısmı, âşık olup hidayete erecekleri erkekleri müjdeleyen "hidayet romanları" okuyarak hayatın dışında kalırken, yüksek eğitim almış ya da almak isteyen kızlar kendilerini hayat içinde sürekli projelendirerek var etmeye çalışıyor. Ve dışardan bakıldığında iki grup da "türbanlı".

Sürekli rol çalan kadınlarla rol dışı kalan erkeklerin aynı oyun içinde kalmaları mümkün olabilir mi?

Tülin Bumin dışardan bir gözle türbanlı kızların postmodern durumunu tesbit ediyor. Ama camia henüz bunu idrak etmiş durumda değil.

Bu bakımdan tartışmanın ana izleğini, başörtüsü yasaklarının İslami kesimdeki erkeklerle kadınların hayat içindeki duruşlarını değiştirdiğini, başkalaştırdığı tesbiti üzerinden çizmemiz gerekiyor.

Not: Din adamlarımızın günahsız yılbaşı kutlamalarına dair önerilerini merak ediyorum. Çünkü daha önce "alternatif 31 Aralık" olurdu. Ve her cemat kendine göre bir organizasyon yapardı. Kimi camilerde tesbih namazı kılınır, hatim cemiyetleri düzenlenirdi.

Sayın Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, alternatif 31 Aralık değil de başka bir kutlamadan bahsediyor sanıyorum.

Sayın Rasim Özdenören'e Benzemek ve benzememek üzerine yazdığı yazı dolayımından bütün okuyucular adına teşekkürlerimi sunuyorum.

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu


3 yorum

üzücü

Başı örtülü, başı açık ve türbanlı. Yani geleneksel, modern ve ultramodern, postmodern."


Yazıklık bir dönemdeyiz..Başörtüsü bu hale geldiyse ...

25.11.2007 - Hanif

arkadaşlık

Arkadaş olmak istitorum.İyi bir arkadaşlık olabilir.

17.02.2007 - Ziyaretci

Burası arkadaşlık sitesi

Burası arkadaşlık sitesi değildir burası dini bir site olupdini bilgileri içermektedir eğer arkadaş arıyosanız diğer sitelerden arkadaşlıksitelerinden yararlanabilirsiniz ama unutmayın ki bu doğru bir yol değildir Bence sanal alemde arkadaş aramayı bırakın ...


Ya göründüğün gibi ol Yada olduğun gibi görün
Hz MeVLANA

06.11.2007 - keceemre

Konular