Evlilik öncesi nişan döneminde dînî nikâh

Cemil Tokpınar


Evlilik öncesi nişan döneminde dînî nikâh niyetlerle, "Nişanlılık döneminde günaha girmeyelim" diye başlayan dinî nikâh kıydırma âdeti, giderek bir sürü suistimallere kapı açtı. Artık öylesine istismar ediliyor ki, "Sakın resmî nikâhtan önce dinî nikâh kıydırmayın" der hâle geldik.

Meğer insanlarda îmânın zayıf olması, sorumluluk şuurunun gelişmemesi, Allah ve ahiret korkusunun yetersizliği ne büyük yaralar açıyor. Bunu yapan dindar olsa bile... İsterseniz, konuyu yaşanmış bir olayla örneklendirelim. Günlük yazı yazdığım yıllarda şahsen tanıdığım bir okuyucumdan aldığım bir mektubu, ağlayarak okudum. Mektup, birçok yönden olduğu gibi dînî nikâh bakımından da ibretlerle dolu: "Geçenlerde 'Vazgeçilmez Bir Görev' başlıklı yazınızda yer verdiğiniz bağrı yanık bir kardeşimizin mektubunu okuyunca, yüreğim derinden derine sızladı ve ister istemez kaleme sarıldım. Çok doldum ve ağlayarak yazmaya başladım. O mektubu okuyunca aslında bu mektubun çok gecikmiş olduğunu düşündüm. Sizi gereksiz meşgul etmek ve bizlerin sıkıntılarıyla hayal kırıklığına uğratmak istemezdim; ama... " "Bundan yaklaşık 8 sene önce üniversiteyi bitirmek üzereyken, içinde bulunduğum dînî cemaate mensup bir genç geldi yanıma. Benimle bir husus konuşmak istediğini söyledi. Kendisini bir hafta kadar önce bir kermeste görmüştüm. Her ne kadar kapalı yaptıysa da, açık ve net bir teklifte bulundu. Benim de en büyük arzumdu dindar bir gençle evlenmek. Üstelik ailesi de aynı cemaattendi. Benim babam o zamanlar bir türlü dînî sohbetlere gitmiyordu. O yüzden ailesinin durumu benim için çok önemliydi. Bana bir lütuftu âdeta. Üstelik fiziği de güzeldi. Kabul etmemem için bir sebep yoktu. Ailem benim fikirlerime saygılı olduğu için daha ilk söylediğimde kabullendiler O'nu. 23 haftalık bir arkadaşlık döneminden sonra okulu bitti ve memleketine gitti. Ben Karadeniz'de bir şehirde oturuyordum, O ise İç Anadolu'da idi." Bir bahaneyle işi bitirdi "Bu arkadaşlık döneminde çabucak kaynaşmıştık birbirimize. O da ailesini alıp gelecekti. Ailesini ikna etmesi biraz zor olmuş ve bir ay kadar sonra geldiler. Benim ailemin hiçbir şartı ve isteği olmadı. Onları tanıyan dindar çevre referans olunca araştırma gereği bile duymadık. Ailesi en çok uzaklığı problem yapmış. Yaklaşık 8-10 saatlik yoldu. Fakir oldukları için değil tabi. Tam tersi benim babam çok fakirdi. Onun babası, 'Bir nişanda, bir düğünde geliriz' dedi, hiç kimse sesini çıkarmadı." "Benim fakir babam, ah gönlü zengin babam, daha ilk fırsatta bizi, onlara iade-i ziyarete götürdü. Nişanlım, kendisine güzel bir iş buldu. Bir sene nişanlı kaldık. O zamanlar dindarlarda yaygın kanaat, nişanlı olanların dinî nikâhlı olması yönündeydi. Biz de dinî nikâhımızı yaptık. Bir sene sonra ne olduysa, 'fıtraten uyuşmadığımız' gibi bir bahaneyle bu işi bitirmek istediğini söyledi. Babam şehir dışında bir iş yapıyordu. Bir ay her gün ölmek gibi her gün ayrılık acısı yaşadım. Acaba neden böyle yaptı, şimdi ne olacak, diye." "Bizim durumumuz, çevremizin dikkatini çekiyordu. Bazen dedikodulara maruz kalıyordum. Çevremden güvendiğim, samimî bulduğum insanlardan yediğim darbe, bu ayrılık acısını ikiye katlıyordu. İnanın, kimsenin ettiği kimseye kalmadı. Üstelik o yaralı kalbimle, ona, ailesine ve dedikodu edenlere dua ettiğim halde... Şimdi o insanların hayatlarında yaşadıklarına bakıyorum da... Sadece acıyorum. Cahillik ne kadar kötü. Allah yardımcıları olsun. Onlara darılmak, kırılmak bile istemedim. Madem ki, mümin kardeşim dedim, varsın nefsim yansın, nefsim ağlasın. "İstemiyorsan kızımı ezdirmem" "Bazı şeyleri okumak, anlatmak güzel de yaşamak ne kadar zormuş ağabey? Bu olaydan önce ben yine eski nişanlımın tabiriyle, 'elleri ayakları uçuşan, fıldır fıldır dönen, son derece güleryüzlü, şevkli, gayretli birisiydim. Yolda yürürken âdeta koşuyordum. Bütün hayalim, gayem, dinime hizmetti, o aşk heyecanında bile. İnsan gençlikte ne kadar delikanlı, hayalperest oluyormuş be ağabey! Ailesine, ailemden daha fazla verdiğim değer, benim ailemin onu kendi evlâtları gibi görmesi, hepsi bir anda kayboluverdi. O değer verdiğim aile, bir kez dahi, 'Ne oldu kızım, neden böyle oldu?' diye aramadı. " "Bu arada, babam konuşmak üzere eski nişanlımı çağırdı. Bize değil de, bir başka tanıdığımın evine geldi ve bizi ayağına çağırdı. O gün babamın dediklerini asla unutamam. 'Oğlum, ben sevginizi bölmeye gelmedim. Eğer arkanda ailenin desteği yoksa ben sonuna kadar destek olurum. Ama istemiyorsan da kızımı ezdirmem' demişti canım babam. Babam ailesinde, çevresinde, kim bilir yıkılmak üzere olan kaç yuvayı kurtarmıştı? Ama, kendi kızı için bir şey yapamamanın acizliğini, ıztırabını yaşıyordu. Eski nişanlım, getirdikleri her şeyi ve bu ayrılığın vebalini sırtına yüklenip gitti. Gitti ama, benden de birçok şeyi alıp götürerek gitti. Fatih Kısaparmak'ın, 'Gitti ah' şarkısı herhalde böyle bir durumda yazılmış olsa gerek. " "Ben, eski ben değildim artık. Sık sık kendime, kişisel gelişim kitaplarında tavsiye edilen, 'Dik durmalısın, yıkılmamalısın' desem de, içimden bir şeyler kopmuştu artık. Yıkılan ben olmadım sadece. O olaydan sonra annem damatlarını oğlu gibi sevemiyor. Ben şimdiki eşimin ailesine aynı derecede sevgi gösteremiyorum." Yol boyunca ağladım "Evet, her şeyde bir hayır vardır. Bundan sonra bir başka şehirde işe başladım. Kendimi dînî hizmetlere verdim. Akademik kariyerimi yükseltmeye çalıştım. Bu meselede, olgun davranmakla, metin olmaya çalışmakla, kendimi hizmete vermeye çalışarak biraz olsun kaybettiklerimi telâfi etmeye çalıştığıma inanıyorum." "İşe başladıktan sonra kendi memleketime geliyordum. Birden birini aramak geldi aklıma. Karşıma, aynı yerde çalışan bir arkadaşı çıktı. Kendi düğününe, evlenmeye gittiğini öğrendim. O yolculuğu hayatım boyunca unutamam. Yol boyunca o bir senenin filmini, otobüsün camından ağlayarak seyrettim. Sonradan öğrendim ki, kendi çalıştığı iş yerindeki bir elemanla evlenmiş. Türk toplumunun yapısı işte." "Artık yaşadığım bu olay, yeniden evlenmem konusunda bir engel teşkil etti. Olayı bilenlerden talibim olmadı. Olanlar da nişanı bahane etti. Ancak yıllar sonra birisiyle evlenebildim." Bozulan nişanlarda, yarım kalan nikâhlarda sadece kalpler kırılmıyor, hatıralar mahvolmuyor; aynı zamanda bundan sonraki evlilik teşebbüsleri de darbe alıyor. Bozulan dinî nikâhtan dolayı bilhassa kız tarafı büyük mağduriyet yaşıyor. Bu ve başka sebepler için resmî nikâha çok zaman kala kıyılan dînî nikâhı hiç tavsiye etmiyoruz. Bazı gençler, aşk ilişkisinin ilk günlerinde, günaha girmemek gibi saf bir düşünceyle dînî nikâh yapıyorlar. Diyelim ki, aynı okulda okuyorlar, aynı iş yerinde çalışıyorlar. Bilhassa ailesinden uzak bir şehirde okuyan gençleri takip etmek bile mümkün değil. Tabir yerindeyse "iki hödük" kafa kafaya verip dînî nikâhla sözde evleniyorlar. Dînî nikâh çocuk oyuncağı değil Niye "sözde" diyorum? Çünkü, dînî nikâh çocuk oyuncağı değil, ciddî bir olay. Bunu yapan artık karı koca demektir. Birbirlerine helâl oldukları gibi, kocalığın ve karılığın görev ve sorumluluklarını da yerine getirmek zorundadırlar. Söyler misiniz, hangi genç bu sorumluluğun bilincinde? Ve evlendiklerine göre, artık dinen gerçek bir sebep olmadan boşanamazlar. Dînî nikâhtan sonra ne yapıyorlar? Bir kısmı, dînî sınırların şuurunda. Nikâhı sadece görüşüp konuşmaları günah olmasın diye kıydırmış. Daha ileriye gitmiyor. Bir kısmı ise, sanki normal karı kocaymış gibi son derece serbest davranıyor. Yine bu serbest davrananlar da iki kısım: Bazıları işin şuurunda ve kesinlikle birbiriyle evleniyorlar. Hiçbir engel, tehdit, baskı dinlemeden birlikte olmayı başarıyorlar. Bir kısmı ise, sanki birkaç aylık veya birkaç yıllık nikâh yapıyormuş gibi, "Boşandık" deyip çıkıyor işin içinden. Bu şekilde bana gelen yığınla sorun var. İki genç ailelerinden izinsiz dînî nikâh yapmışlar. Yıllarca çok serbest hareket etmişler. Erkek vazgeçmiş. Kim taşıyacak bunun vebalini? Bunun İslâm'la, insanlıkla ilgisi var mı? Özellikle üniversite öğrencileri arasında bu tür olaylar oluyor. Nikâhı çok hafife alıyorlar, sanki flörte "dinî nikâh" kılıfı uyduruyorlar. Oysa isimlerin değişmesiyle gerçek değişmez. Eğer bir müddet sonra boşanmak düşüncesiyle yapıyorlarsa, bu geçici nikâh olan mut'adır ki, dinimizde kesinlikle yeri yoktur. Artık ne yaparlarsa, günahtır, haramdır ve zîna hükmüne geçer. Aceleye Gerek Yok Gençler! Dünyada vicdan azabı çekmemek, gözyaşı dökmemek ve pişmanlık yaşamamak istiyorsanız, bu konuda duyarlı ve dikkatli olun. Ahiretteki azabınız ise apayrı bir dert... Gelelim nişanlılık dönemindeki dinî nikâha. Bazıları nişanı yaptığı gün dînî nikâhı da kıyıyor. Oysa nişan gençlerin birbirlerini daha iyi tanıması için. Aceleye gerek yok. Nasıl olsa yakında evleneceksiniz. Eğer ayrılık olursa, dînî nikâh büyük bir sorun oluyor. Şayet aileler çok köklü ve evlatları üzerinde ağırlığı büyükse, gençler dînî şuur ve evliliğin sorumluluğunu biliyorsa, evlilik öncesi dînî nikâh yapılabilir. Fakat bu durumda da resmî nikâhı ve düğünü geciktirmemek en iyisi. Ayrıca aile büyükleri de kefil olmalı, bu dînî nikâhın korunmasında bütün ağırlıklarını göstermelidirler.


1 yorum

lütfen hataya düşmeyelim

arkadaslara tavsiyem ister cok iyi tanıyın karsınızdakini yada hiç tanımayın ne olursa olsun nişanlılık döneminde dini nikah kıydırmayın....

24.05.2010 - bicade

Konular