ZİNA 'Nisa 15-16'

15- Zina suçu işleyen kadınlarınızın aleyhinde dört kişinin şahitliklerine başvurunuz. Eğer dört kişi aleyhte şahitlik ederse o kadınları, ölünceye kadar ya da Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar evlerinizden dışarı salmayınız.








16- Zina suçu işleyen çiftin her ikisini de eziyetli cezaya çarptırınız. Fakat eğer tevbe eder de uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir.










ZİNA










İslâm burada toplumu arındırıp pis unsurlardan temizleme amacı güden yoluna devam ediyor. Bunun için ilk önce zina suçu işledikleri kesinlikle ispatlanan fahişe kadınları izole edip toplumdan uzaklaştırıyor. İkinci adım olarak da aralarında Hz. Lût kavminin yaptığı türden sapık cinsel ilişkiye girişen homoseksüel erkeklerin eziyetli bir cezaya çarptırılmalarını karara bağlıyor. Yalnız bu eziyetli cezanın türü ve sınırı belirlenmiyor. Daha sonra zina suçu işleyen erkek ve kadınları aynı cezada birleştiriyor. "Zina haddi" diye bilinen bu ceza, Nur suresinde belirlenen biçimi ile sopalama ve Peygamberimizin hadisinde son şekline kavuşan niteliği ile taşa tutarak öldürme (recm) cezasıdır. Bu cezaların her ikisinde de güdülen amaç toplumu pislenmekten, mikrop kapmaktan korumak; onun temiz, iffetli ve şerefli niteliğini güvenceye bağlamaktır.











İslâm şeriatı her durumda ve bütün cezalarda gerekli güvenceleri sağlıyor. Öyle ki, söz konusu güvenceler sayesinde insanların hayatını son derece ciddi bir şekilde etkileyen önemli cezalarda haksızlık yapılması, hataya düşülmesi, zayıf ve şüpheli kanıtlara dayanılarak karar verilmesi ihtimali kesinlikle ortadan kaldırılmış oluyor.










Şimdi ilk ayeti ele alalım:










"Zina suçu işleyen kadınlarınızın aleyhinde içinizden dört erkeğin şahitliğine başvurunuz. Eğer dört kişi aleyhde şahitlik ederse o kadınları ölünceye kadar Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar evlerinizden dışarı salmayınız."











Bu ayet, son derece büyük bir özen ve ihtiyat içeriyor. Sebebine gelince burada kendilerine zina cezası uygulanacak olan kadınlar `kadınlarınızın' ifadesi ile sınırlandırılıyor. Yani bu kadınların "müslüman" olmaları gerekir. Bunun yanısıra zina suçunun işlendiğini kanıtlamak üzere şahitliklerine başvurulacak olan erkekler de "içinizden olan dört erkek" ifadesi ile sınırlandırılıyor. Yani şahitlerin de "müslüman" olmaları gerekir. Bu ayete göre zina suçu kanıtlandığı takdirde kimlerin zina cezasına çarptırılabilecekleri ve bu suçun işlendiğini kanıtlamak üzere kimlerin şahitliğine başvurulabileceği kesinlikle belirlenmiş oluyor.










İslâm, zina işleyen müslüman kadınların bu suçunu kanıtlamak üzere müslüman olmayan erkeklerin şahitliğine başvurmaz. Bunun yerine dört müslüman erkeğin şahitlik etmesini şart koşar. Bu dört şahidin "sizden" olmaları gerekir. Yani bu müslüman toplumun öz üyeleri olacaklardır. Bu toplumda yaşayacaklar, İslâm şeriatına boyun eğmiş olacaklar, İslâm'ın yönetim mekanizmasına itaat edecekler, İslâm toplumunun meseleleri ile yakından ilgili olacaklar, bu şeriatte nelerin ve kimlerin yeri olduğunu yakından bilecekler.












Bu konuda müslüman olmayanların şahitlikleri geçerli değildir. Çünkü müslümanların ırzı, İslam'ın güvenlik ve takva titizliği konularında onlara güvenilemez. Üstelik bu toplumun temiz ve iffetli olması, orada adaletin geçerli olması hususunda onların ne yararları ve ne de gayretleri söz konusudur. Şahitlikle ilgili güvenceler, zina hükmü değiştikten ve bu konuda sopalama ile taşa tutarak öldürme cezaları yürürlüğe girdikten sonra da hiçbir değişikliğe uğramaksızın geçerliliklerini korumuşlardır. Ayeti okumaya devam ediyoruz:









"Eğer dört kişi aleyhte şahitlik ederse o kadınları evlerinden dışarı salmayız."









Yani bu kadınlar toplumun içine girmesinler, onu kirletmesinler, evlilik yapmasınlar, diğer toplumsal faaliyetlere katılmasınlar.









"Ölünceye kadar..."










Hayatlarının sonuna kadar evlerindeki tutukluluk halleri devam etsin.











"Ya da Allah kendileri hakkında başka bir yol gösterinceye kadar..." Yani ya Allah onların durumlarını, konumlarını değiştirinceye, ya suçlarına başka bir ceza biçinceye ya da haklarında dileyeceği herhangi bir başka uygulama buyuruncaya kadar. Bu ifade zina suçu ile ilgili bu hükmün nihaî ve sürekli olmadığını, belirli bir döneme ve toplumun belirli şartlarına ilişkin, geçici bir hüküm olduğunu, ilerde kesin ve kalıcı bir hükümle yer değiştireceğini ima eder niteliktedir. Nitekim daha sonra bu ihtimal gerçekleşti ve Nur suresindeki bir ayet ile Peygamberimizin bir hadisine bağlı olarak bu hüküm değişti. Fakat -az önce belirttiğimiz gibi- tahkikat aşamasına ilişkin güçlü güvenceler aynen geçerli kaldı.











İmam .Ahmed b. Hanbelî'nin Muhammed b. Cafer, Said, Katade, Hasan ve Hıtan b. Abdullah Rakkaşı yolu ile bildirdiğine göre bu konu ile ilgili olarak sahabilerden Ubade b. Samit şöyle diyor; Peygamberimize vahiy geldiğinde O, bu olaydan etkilenir, tedirgin olur ve çehresinin rengi değişirdi. Birgün yüce Allah tarafından 'kendisine yeni bir vahiy gelmişti. Cebrail yanından ayrılarak göğe uçtuktan sonra Resulullah bize dönerek şöyle buyurdu:










"Dinleyin beni. Allah zina işleyen kadınlar hakkında `başka bir yol' gösterdi. Evli erkeğin evli kadın ile ve bekar erkeğin bekar kadınla işleyeceği zinalar hakkında. Evlilerin cezası yüz değneklik dayak ile taşa tutularak öldürülmek; bekarların cezası ise yüz değneklik dayak ile bir yıllık sürgündür."








Aynı hadisin Müslim ve Eshabussunen tarafından kaydedilen ve Katade, Hasan, Hıtan ve Ubade b. Samit yolu ile Peygamberimize dayandırılan rivayetinde hadisin sözleri şöyledir:










"Dinleyin beni. Allah zina suçu işleyen kadınlar hakkında `başka bir yol' gösterdi. Bekâr erkek ile bekâr kadın arasında işlenen zina suçunun cezası yüz değneklik dayak ile bir yıl sürgündür. Evli erkek ile evli kadın arasında işlenen zinanın cezası ise yüz değneklik dayak ile taşa tutularak öldürülmek(recm)dir."










Öte yandan bu konuda elimize Peygamberimizin fiili uygulamasını gösteren belge de vardır. Müslim'in kaydettiğine göre Peygamberimiz, Maiz ve Gamidiye kabilelerine mensup iki zina suçlusu kadını "taşa tutarak öldürme cezasına çarptırmış, ayrıca onlara yüz sopa vurdurmuştur". Ayrıca zina suçlusu bir yahudi çift hakkında verdiği hükümde de bu çiftin taşa tutularak öldürülmelerini kararlaştırmış, bunun dışında kendilerine yüz sopalık dayak cezası vermemiştir.










Peygamberimizin bu fiili uygulamaları, bu cezaların bu konudaki en son hüküm olduğunu gösterir.










Ayetleri okumaya devam ediyoruz:












"Zina suçu işleyen çiftin her ikisini de eziyetli cezaya çarptırınız. Fakat eğer tevbe eder de uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız. Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir."













Tefsir bilginleri arasında en çok taraftar bulan yoruma göre bu ayetteki "zina suçu işleyen çift" deyiminden maksat birbirleri ile sapık cinsel ilişki kuran iki eşcinsel (homoseksüel) erkektir. Bu, sahabilerden Mücahid'in görüşüdür. Öte yandan İbn-i Abbas Said b. Cubeyr ve daha bazı tefsir bilginleri ayetin "Onlara eziyetli ceza veriniz" cümlesini "Onlara hakaret ediniz, onları kınayınız ve kendilerini nalınlarınız (takunyalarınız) ile dövünüz" şeklinde açıklamışlardır. Devam ediyoruz:











"Eğer tevbe eder uslanırlarsa artık yakalarını bırakınız."












İlerde anlatacağımız üzere tevbe; kişilik, yapı, istikamet, izlenen yol, tutum ve davranış alanlarında köklü bir değişimin göstergesidir. Bundan dolayı ceza uygulamasını durduruyor. Bu anormal sapıklar tevbe edip iğrenç suçlarından vazgeçtiklerini belirtince müslüman toplumun eli de yakalarını bırakıveriyor. Tabii ki, bu "yaka bırakma" emri sadece bu konu ile sınırlıdır, yani bu sapıklara uygulanan eziyet verici cezaya son verilecektir.











Şimdi de şu tatlı esprili ve derin anlamlı sonuç cümlesini okuyalım:













"Çünkü Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir."








Söz konusu cezayı koyan O olduğu gibi tevbe ve uslanma durumunda bu ceza uygulamasını durdurmayı emreden de O'dur. İşlemin ne ilk aşamasında ve ne de son aşamasında insanların hiçbir inisiyatifi yoktur. İnsanlar sadece yüce Allah'ın yasasını, direktifini uyguluyorlar, o kadar. O "Tevvab" ve "Rahim"dir. Yani tevbeleri kabul eder ve tevbe edenlere karşı merhametli davranır.











Bu imalı (dolaylı anlatımlı) cümlenin bir başka nazik mesajı da kalpleri yüce Allah'ın ahlâkın gereklerine göre düzenlemeye özendirmektir. Madem ki "yüce Allah tevbeleri kabul eder ve merhametlidir" buna göre O'nun kulları vaktiyle işlenmiş, fakat sonradan tevbeye ve uslanmaya bağlanmış suçlar, günahlar karşısında birbirlerine karşı hoşgörülü ve merhametli olmalıdır. Bu tutum suçu hoş görme ve fuhuş günahı işleyenlere acıma anlamına gelmez. Böyle bir durumda hoşgörü ve merhamet söz konusu değildir. Hoşgörü ve merhamet tevbe eden, uslanan, suçundan arınan mahkûmlara karşı gösterilecektir. Bunlar yeniden topluma kabul edilecek, kendilerine geçmişleri hatırlatılmayacak; tevbe ederek bir yana bıraktıkları, arındıkları ve arkasından iyi hal gösterdikleri eski günahları yüzünden kınanmayacaklardır. Tersine bu durumda eski suçlarını unutarak yeniden temiz, pak ve onurlu bir hayata girme hususunda yardımcı olmak gerekir. Bunun tersine eğer toplum bu adamların suçunu ikide bir yüzlerine vuracak olursa bundan dolayı içlerinde eziklik duygusu, suçluluk kompleksi oluşur. Bu da onların tevbelerini bozarak tekrar ve inatla eski suçlarını işlemeye yönelmelerine, böylece hem dünyalarını hem de ahiretlerini mahvetmelerine, aynı zamanda yeryüzünde fesad çıkarmalarına, çevrelerini kirletmelerine ve toplumdan öç almaya kalkışmalarına yol açabilir.











Eşcinsellere ilişkin bu hüküm de sonradan değişikliğe uğramıştır. Nitekim Eshabussunen adlı hadis kâynağının Abdullah b. Abbas'a dayandırarak kaydettiğine göre Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine olsun) bu konuda şöyle buyuruyor:










"Lût kavminin pis işini yapanları görürseniz düzeni de düzdüreni de öldürünüz."











Bu hükümler İslâm sisteminin müslüman toplumu fuhuştan ve sapık cinsel ilişkiden arındırma konusuna ne kadar büyük bir önem verdiğini açıkça kanıtlar. Bu yoğun ilgi, oldukça erken bir tarihten itibaren kendini gösterir. İslâmiyet bu alandaki duyarlılığını göstermek için Medine'de devlet kuracağı, yüce Allah'ın şeriatına dayalı bir otoriteye sahip olacağı ve bu şeriatı yürürlüğe koyacağı günü beklememiştir. Çünkü zina yasağı her ikisi de Mekke döneminde inen "İsa" ve "Müminun" surelerinin aşağıdaki ayetlerinde gündeme gelmiş ve daha sonra aynı yasak "Mearic" suresinde tekrar vurgulanmıştır:










"Sakın zinaya yaklaşmayınız. Çünkü iğrenç bir suç ve son derece kötü bir yoldur. (İsra suresi; 32)










"Müminler kesinlikle kurtuluşa ermişlerdir.. Onlar eşleri ve cariyeleri dışında kalan herkese karşı mahrem yerlerini korurlar. Bu iki durumda ayıplanmaları söz konusu değildir." (Müminun suresi; 6)'









Fakat İslâm'ın Mekke'de devleti yoktu, yürütme gücü yoktu. Bundan dolayı daha ilk günlerinde yasakladığı bu suça herhangi bir ceza biçmemişti. Ama Medine'de devletini kurup yürütme gücüne sahip olunca iş değişti. Artık bu suça, bu suçùn toplumu kirletmesine karşı vermiş olduğu mücadelede sadece yasaklamaları ve direktifleri yeterli görmedi. Sebebine gelince İslâm gerçekçi bir dindir. Sadece yasaklamaların ve direktiflerin yeterli olmayacağını da iyi bilir. Ayrıca dinin, insanların pratik hayatlarının dayandığı bir sistem, bir pratik düzen olduğu; sadece vicdanlarda yaşayan gizli duygulardan ibaret, otoritesiz, yasasız, yordamsız ve anayasasız bir kurum olmadığı gerçeğinin de farkında ve bilincindedir.











Mekke'de İslâm inancı bazı kalplere yerleşir-yerleşmez hemen bu kalplere egemen olan cahiliye kültürü ile mücadeleye girişerek onları temizleyip arındırma faaliyetine koyuldu. Fakat aynı İslâm Medine'de devletine kavuşarak şeriata dayalı bir otoriteye sahip olunca, yüce Allah'ın sistemini yeryüzünde belirli şekilde gerçekleştirme fırsatını elde edince toplumu fuhuştan koruma amacını gerçekleştirme hususunda -direktif ve öğüt vermenin yanısıra- yürütme otoritesini, caydırma ve cezalandırma biçiminde kullanmaya başladı. Çünkü, az önce söylediğimiz gibi, İslâm sadece vicdanlarda barındırılan saklı inançlardan ibaret değildir, bu inanç sisteminin yanısıra aynı zamanda inançlarını pratik hayatta yürürlüğe koyan bir devlet otoritesidir. Başka bir deyimle O, tek ayak üzerinde duran topal bir sistem değildir.












Aslında bazı zihinlerde kökleşen saplantılı yanılgının tersine, yüce Allah katından gelen bütün dinler böyledir. Sözünü ettiğimiz saplantılı zihinlerin, bazı semavi dinlerin şeriatsız, sosyal düzensiz ve otoritesiz olarak geldikleri yolundaki iddiaları asılsızdır. Asla böyle birşey yoktur. Din, hayat sistemidir, uygulamaya dönük bir pratik düzendir. Dinde insanlar sadece yüce Allah'a inanıp bağlanırlar, yönlendirici ilkelerini sırf yüce Allah'tan alırlar. İnançla ilgili düşüncelerini yüce Allah'tan aldıkları gibi gündelik hayatlarını düzenleyen yasal hükümlerini de yine O'ndan alırlar. Bu yasal ilkelere dayanan devlet otoritesi yürütme gücünü kullanarak bu yasal hükümleri insanların hayatında yürürlüğe koyar, bu hükümleri çiğneyenleri koğuşturarak cezaya çarptırır, toplumu cahiliye kültürünün pisliklerinden korur. Böylece insanların sırf yüce Allah'a inanıp bağlanmalarını, yüce Allah'ın dininin bütünüyle egemen olmasını sağlar. Yani dinin egemen olduğu ortamda şu ya da bu görüntü altında Allah'ın dışında başka ilahlar bulunmaz. Bu sistemde insanlar için kanun koyan, insanlar için değer yargıları ve kriterler üreten, hukuk sistemleri ve kurumlar ortaya süren başka ilahlara yer yoktur. Bütün bu fonksiyonları yerine getiren merci tek başına yüce Allah'tır. Buna göre eğer herhangi bir kul bu alanlarda herhangi bir yetkinin sahibi olduğunu iddia ederse aslında insanların önünde ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Oysa yüce Allah'tan gelen hiçbir dinin herhangi bir insanın ilah olmasına, bu yolda bir iddia ile ortaya çıkmasına ve bu anlama gelecek bir girişimde bulunmasına hoşgörü ile bakması beklenemez. Bundan dolayı yüce Allah katından gelen hiçbir dinin sırf vicdani inançlar getirmesi, pratik şeriattan ve bu şeriatı yürürlüğe koyacak devlet otoritesinden gönüllü olarak uzak kalmayı kabul etmesi söz konusu değildir.












İşte İslâm bu ilke uyarınca Medine'de gerçek varlığını ortaya koymaya koyuldu; yasama, yürütme, kavuşturma ve cezalandırma yolu ile toplumu pisliklerden arındırmaya girişti. Bu girişimini bu surenin bazı seçilmiş ayetlerinde örneklerini gördüğümüz hükümleri yolu ile pratiğe yansıttı. Gerçi bu hükümlerin bir bölümü daha sonra değişikliğe uğradı ve yüce Allah'ın iradesi uyarınca bu değişiklikler süreklilik kazandı.












İslâm'ın, toplumu fuhuştan arındırmak ve her yolu kullanarak ona karşı ısrarlı bir mücadele yürütmek hususundaki elle tutulur gayreti süpriz olarak karşılanacak, şaşılacak bir şey değildir. Çünkü dünyanın her tarafını etkisi altına alan günümüz cahiliye uygarlığında da açıkça gördüğümüz gibi, her dönemdeki cahiliye uygarlıklarının en başta gelen özelliği hiçbir ahlakî ve kanuni sınır tanımayan bir cinsel anarşi, bir hayvanî başıboşluktur. Cahiliye toplumları bu kural tanımaz, anarşik cinsel ilişkileri "kişisel özgürlüğün" vazgeçilmez göstergelerinden biri olarak kabul ederler ve bu sapık ilişkilere karşı çıkanları hemen onları önlemeye gayret edenleri bağnazlık ve dar kafalılık damgası ile damgalarlar.












Cahiliye toplumlarının mensupları bütün "insani" özgürlükleri konusunda hoşgörü gösterirler, fakat bu "hayvani" özgürlükleri konusunda hiçbir musamahaya, hiçbir uzlaşmaya yanaşmazlar. Bütün insani özgürlüklerinden vazgeçebilirler, onların tümünü gözden çıkarabilirler, fakat bu hayvani özgürlüklerini düzene bağlamak, iğrençliklerden arındırmak isteyenlere karşı birer yırtıcı kaplan kesilirler.









Cahiliye toplumların bütün kurumlarını elbirliği ile ahlaki engelleri yıkmaya uğraşırlar, insan vicdanındaki fıtrî kuralları yozlaştırmaya çalışırlar, hayvanî ihtirasları şirin gösterme ve bu ihtiraslara masum yaftalar yakıştırma yarışındadırlar, değişik yollardan cinsiyet içgüdüsünün ateşini patlatmaya ve bu içgüdüyü kuralsız pratik boşalmaya itmeye uğraşırlar, aile ve toplum denetimini zayıflatmak için ellerinden ne gelirse yaparlar, çıplak ihtiraslar karşısında tiksinti duyan sağlıklı fıtrî duyguları her fırsatta aşağılarlar, buna karşılık bu iğrenç ihtirasları; içgüdüsel, bedenî ve doyumsal çıplaklığı yüceltme, alkışlama konusunda hiçbir fırsatı kaçırmazlar.











Bütün bunlar İslâm'ın gerek insanların duygularını ve gerekse toplumları pençesinden kurtarmak üzere geldiği gerici cahiliye zihniyetinin başta gelen karakteristik özellikleridir. Bunlar tıpatıp her cahiliye uygarlığının, her cahiliye toplumunun ortak özellikleridir Arap cahiliye toplumunda yetişen ünlü İmrulkays'ın şiirlerini inceleyenler bu şiirlerin benzerlerini eski Yunan'ın ve eski Roma'nın cahiliye şiirlerinde de bulabilirler. Bunun yanısıra bu cahiliye şiirlerinin içerdiği motiflerin benzerlerini çağdaş Arap cahiliye edebiyat sanatında, aynı zamanda bütün çağdaş cahiliye sanat ve edebiyatlarında da görebilirsiniz. Tıpkı bunun gibi eski ve yeni bütün cahiliye toplumlarındaki gelenekleri, kadının muptezelleşmesini, şehvet çılgınlığını ve başıboş kadın-erkek karmalığını gözden geçirirseniz, bu toplumlar arasında şaşırtıcı bir benzerlik, sıkı bir ilişki olduğunu, bütün bu hayasızlıkların ortak bir zihniyetten kaynaklandığını ve birbirlerine yakın sloganlar kullandıklarını görürsünüz.












Oysa bu tür bir hayvani başıboşluk tarihin her döneminde egemenliği altına aldığı uygarlığı ve milleti yıkıma sürüklemiştir. Eski Yunan uygarlığının, eski Roma uygarlığının ve eski İran-Fars uygarlığının başına gelen akıbet budur. Günümüzün Avrupa ve Amerika uygarlığı da böyle bir çöküşün eşiğindedir. Bu uygarlıklar endüstri ve teknoloji alanlarındaki bütün baş döndürücü gelişmişliklerine rağmen hızlı bir gerileme yolundadırlar. Bu durum o toplumların aklı başında insanlarını paniğe kaptırmıştır. Fakat kendi sözlerinden de açıkça anlaşılacağı gibi, bu kimselerde bu yıkıma sürükleyici akıntının önünde duracak güç yoktur.











Bu hayvanî başıboşluğun evrensel akıbeti bu olduğu halde her dönemin ve her yörenin cahiliye tutkunları bu uçuruma doğru doludizgin koşarlar. Kimi zaman bütün "insanî" özgürlüklerini kaybetmeye göz yumdukları halde bu "hayvani" özgürlüklerinin yolu üzerinde herhangi bir engelin dikilmesini kesinlikle kabul etmezler. Başka bir deyimle köleler misali kula kul olmaya razıdırlar, tek bu "hayvanî" başıboşluk hakkı ellerinden alınmasın!














Aslında bu başıboşluk bir bağımsızlık, bir özgürlük de değildir. Tersine o bir hayvansal içgüdü bağımlılığı, bir hayvanlık alemine geri dönüş akımıdır. Hatta böyleleri hayvanlardan bile daha aşağı düzeydedirler. Sebebine gelince, hayvan bu konuda kendi fıtratının kanunlarına iradesiz biçimde bağlıdır. Bu kanunlar cinsel ilişkiyi yılın belirli mevsimleri ile sınırlamışlardır ve hayvan bu mevsimsel sınırlamaları aşmamaktadır! Yine bu kanunlar hayvanlar arası cinsel ilişkiyi döllenme ve üreme fonksiyonuna bağlamıştır. Buna bağlı olarak ne dişi hayvan üreme sezonu dışında erkeğinin cinsel ilişki amaçlarına yatkınlık göstermekte ve ne de erkek hayvan böyle bir arzu göstermeyen dişisinin üzerine çullanmaya kalkışmaktadır.











Oysa yüce Allah insanı aklı ile baş başa bırakmış ve aklını da inancının denetimine bağlamıştır. insan inancın denetiminden sıyrıldıkça aklı baskılar karşısında zayıf kalır ve iç yapısında başıboş kalan güdülerini dizginleyemez duruma düşer. Bundan dolayı içgüdüleri dizgine vuracak bir inanç olmadıkça, bunun yanısıra kaynağını bu inanca dayandırarak denetim dışına çıkan azgınları koğuşturup cezalandıracak, böylece insan denen varlığı hayvanlık çukurundan çıkararak "insanlık" düzeyine yükseltecek bir otorite, bir devlet gücü bulunmadıkça bu içgüdü selini kontrol altına almak ve toplumu bu pisliğin mikroplarından arındırmak imkansızdır.











İnsanlar, günümüzün cahiliye uygarlığında, inançsız yaşadıkları gibi inanca dayalı bir otoriteden, bir yürütme gücünden de mahrum yaşıyorlar. Bu yüzden cahiliye toplumlarının aklı başında insanları feryad ediyor, fakat hiç kimseden feryatlarına olumlu cevap alamıyorlar. Çünkü hiç kimse arkasında yürütücü güç bulunmayan, suçları koğuşturup cezalandırmaya gücü yetmeyen havada uçup giden sözlerden ibaret bir çağrıya kulak asmaz. Öte yandan kilise ve din adamları da çığlık koparıyorlar, fakat hiç kimse bu çığlıklara aldırış etmiyor. Çünkü hiç kimse arkasında koruyucu gücü bulunmayan, direktiflerini ve hükümlerini yürürlüğe koyamayan erime ve silinme yolunda olan bir inanç sisteminin sesine kulak vermez. Bütün bunların sonucu olarak insanlık uçuruma doğru doludizgin koşmaktadır. Bu bilinçsiz koşu sırasında hem yüce Allah'ın hayvana verdiği fıtri dizgininden ve hem de insan için ortaya koyduğu inanç ve şeriat freninden yoksundur.












Bu uygarlığın yıkılması, çökmesi kesin bir akıbettir. Çünkü insanlığın bütün geçmiş tecrübelerinin ortak mesajı budur. Gerçi gerek uygarlığın kendisi gerekse dayandığı temeller dıştan bakanlara sağlam görünüyor. Ama, hiç kuşkusuz, bir uygarlığın en önemli temel dayanağı "insan"dır. İnsan yıkıma uğrayınca uygarlık sırf fabrikaların ya da bu fabrikalarda üretilen sanayi ürünlerinin üzerinde duramaz.












Bu derin gerçeği kavradığımız takdirde İslâm'ın ne yüce bir din olduğunu, insanı mahvolmaktan koruyup köklü insancıl temellere dayalı bir insanî hayat düzeni gerçekleştirmek amacı ile fuhuşa ağır cezalar öngörürken ne kadar haklı olduğunu da anlarız. Bu arada fuhşu yücelten, şirin gösteren, hayvani içgüdülerin bağlarını çözerek bu içgüdüleri ortalığa salan, sonra da bu içgüdüsel başıboşluğa kimi zaman "sanat" kimi zaman "özgürlük" ve kimi zaman da "ilericilik" gibi parlak yaftalar yakıştıran ve böylece insani hayatın temellerini dinamitleyen sosyal kurumların aslında ne büyük bir cinayet işlediklerini de fark etmiş oluruz. Oysa insanı mahveden, yıkıma uğratan her girişime, her eyleme hakettiği adı koymak, yani bu girişimlerin ve bu eylemlerin birer suç, birer cinayet olduklarını belirlemek gerekir. Sonra da hem nasihatle ve hem de ceza ile bu suçlara karşı koymak gerekir. İşte İslâm'ın yaptığı da budur. Bunu böyle yapan, tutarlı ve eksiksiz bir bütün oluşturan sistemi ile sadece İslâm'dır.











TEVBE









Yalnız, İslâm, kapılarını günahkâr erkek ve kadınların yüzlerine kapatmıyor, eğer böyleleri arınmış ve tevbekâr olmuş olarak geri dönmek isterse bunları toplumdan kovmuyor. Tersine önlerindeki yolu açıyor ve kendilerini bu yolda yürümeye teşvik ediyor. Bu teşviki, bu özendirmeyi o kadar ileri boyutlara vardırıyor ki, yüce Allah, bu günahkârların tevbesini samimi olması şartı ile kabul edeceğine güvence veriyor; bunu kendi yüce sözü ile sağlama bağlıyor. Bunun ötesinde bir lütuf hiç düşünülebilir mi? Okuyoruz:



ANONİM


15 yorum

CAHİLİYET

Ben kimseyle flört etmedim kimseninde etmesini istemem.Şeytanın okları orda gizli işte aşık oluyorsun ve şeytanın okları kalbine saplıyonıyor.Ailelerin izni ile evlilik amacıyla görüştüğüm bi kıza şu soruyu sorcacağım :"Flört ettinmi" hiç hayatında bu soru o kişiyle evlilik yolunda ilerlememde büyük etken olacak.İStanbul sokaklarınd geziyorum başörtülü ve ya açık kızları öyle görünce beynime kan sıçrıyor.Flört etmeyenlerde flört etmemmiş kız isteme hakkına sahip.Milletin hali içler acısı

16.12.2008 - sanchez23

yardım edin...

bu aralar ruhumda hasar yaşıyorum vicdanım beni rahat bırakmıyor çok zor durumdayım ciddi bi ilişkim içindeydim gençliğin verdiği cahillikten olsa gerek bi an hata yaptım tam olarak zina olmasada çok yakın olduk bedenime bi zarar getirmediğinden eminim endişem vardı doktora gittim ama çok şükürki.. bir şey olmamış ama bu yetmiyo bana nasılki böyle çirkin bişeye alet oldum bu olay ona karşı hisselerimi dahi etkiledi biliyorum beni gerçekten seviyo ama bu yetmiyo işte kendimi kendimde hissetmedikten sonra onun olsam ne olurki.. hayatıma yön vermek istiyorum bu olaylardan dolayı kendimi suçlu hissettiğim yargısıyla birlikte kendimi ona mecburda hissediyorum zaman... ne kadar vefasızki benim hisselerimi köreltti ona karşı herşey için yemin ettimki bidaha olmıcak diye dua ettim ama yinede beni huzursuz eden şeyler var sizlerden yardım istiyorum onu hayatımdan tamamen çıkarıp hayatıma bakıyımmı yoksa.. zaman nereye götürürse beni orda sonmu bulayım ???

28.11.2008 - suskun deniz

Suskun Deniz,Ümitsizlik uçurumlarına ve günah çukurlarına dikkat

Kendini bilinmeyen bir nehir suyunun akışına bırakan insanın karşısına bir zaman sonra derin ve kayalıklı bir uçurum şelalesi çıkabilir,kendisini yol düstur levhalarının olmadığı hayatın akışına bırakan insanında karşısına ümitsizlik uçurumları ,günah çukurları, çıkabilir.sevgi muhabbet aşk eğer insana bir şeyler katmaktan ziyade alıyorsa ve sinsi sinsi bir şeyler çalıyorsa,o aşk muhabbet ve sevgi haramidir.o aşk ve sevgi ve muhabbet zararlıdır.bazen insanın hayatındaki boşluğu doldurmak için o boşluk kapısından içeri aldığı insan bir şeyleri doldurmak yerine o boşlukları daha da derinleştirip dipsiz ümitsizlik elem keder uçurumlarına çevirebilir.amansız ansız zamansız çıkan aşk yangınları ,bombaları kalp ruhta büyük hasarlar verir
Kardeşim aşkınızın işinizin ciddiyeti ne olursa olsun,hissiyatların tahakkümüne boyun eğmiş bir kalp ve vicdan ve fikir, hep böyle pişmanlığın prangalarında sıkılacak yada zindanında boğulacaktır.sizin vicdanınızda ve kalbinizde mutmain olmayan şeyler var,hissiyatınızın rehbersiz serkeş liderliğine hayatını ve bedenini bırakanlar soluğu günahın haramın çukurlarında veya uçurumlarından almışlardır.sizde o uçuruma varmadan dönün.
doktora gittiğiniz zaman sadece bedeninizin küçük hasarlarla kurtulduğunu gördünüz ya eğer ruhunuzda hasarlar meydana gelmişse,Ruhunuzdaki o hasarlar ve bedeniniz üzerindeki günahın izleri nasıl silinecek,eğer başka birisi ile evlenseniz,o kalan bedeni ve ruhi izleri nasıl sileceksiniz.
kardeşim insanlar yapacakları işleri önce sözleşmelerle sağlamlaştırırlar,senet ile muhkem yaparlar sonra uygulamaya başlarlar,akıllı tüccar senet ile sözleşme ile iş yapar,başkalarının temennilerine bakmaz,akıllı banka krediyi kefilli verir.şimdi evlilikler maalesef ilahi senetli sepetli sözleşmeli yapılmaktan ziyade sözlü ve fiil ve iyi niyetle yapıldığı için çoğu insan flört iyi niyetinin kurbanı oluyor,bu iyi niyet neticesi çok değerlerini batırıyor yitiriyor.ama ilahi senet ile peygamberi kefil ile yapılan birliktelikler böyle mağduriyetler yaşamıyor.

Gençlik cinnet şubelerinden bir şubedir,aklın erdemli faziletli rehberliğini hissiyatın serkeş sarhoşluğuna kaptırdığı bir dönemdir.bu dönemin hataları bütün ömrün mehiri olabilmektedir.isyan dalalet haram sahillerine yaklaşıp bazen de içine girildiği dönemdir.nice bu haram denizlerine giren gençlik günah dalgalarında sürüklenerek selamet karalarından uzaklaşmışlar bir daha geri insanlığa hayata merhamete dönememişlerdir.şimdi haramın sınırlarına yaklaşmışsınız sahilinde ıslanmışsınız ama ayağınızı geri çekmişsiniz,zinaya yaklaşmayın ayetinin bir sırrıda budur ki insan yaklaştığın şeyin elemini bir zaman çeker sonra lezzetini tahattur ettirir şeytan tekrar o sınırlara çekmeye çalışır insanı,zinaya yaklaşmayın ayetinin zıddına hareket tarzı ile hareket edenler hep böyle muzdarip olmaktadırlar.küçük bir esinti nasıl ki bazen yaprağı dalından koparır,küçük bir zina dahi insandan bir şeyler koparır.zinaya yaklaşmak istemeyen evliliğe yaklaşmalı,bu daha hayırlıdır.Hz Yusufa gayri meşru sahip olmak isteyen züleyha annemiz yıllar sonra Allahın izniyle Yusuf asm. züleyha validemizle evlendikleri zaman ona hitaben “bu senin yıllar önce benden murat ettiğinden daha hayırlı değilmidir. demiştir.bakın siz birbirinizi seviyorsunuz ama vicdanen dine yaptığın şeyi çirkin görebiliyorsun.çünkü evlilik her şeyi güzelleştirir.sevimli yapar Allah katında.ama Allah katında olmadığı zaman bütün aşklar meşkler muhabbetler çirkindir merduttur.habisdir.necistir.kendinizi pisliklerden temizleyin.

Vefasızlık kadar kötü bir şey yoktur.daha yolun başında körelmişse sevgi muhabbeteniz on körelen şeyleri diriltmek zor olur.eğer hayatınıza böyle gayri meşru devam edecekseniz çıkarın atın.çünkü ruhunuzun kalbinizin imanınızın hasarları tahripleri artacaktır.bir darbı mesel vardır.”gayri meşru bir tarik zıddı maksuda gider.”diye yani gayri meşru şekilde yapılan birliktelikler hep zıddına inkilap eder.eğer helal dairesinde günahta kalmadan evlenecekseniz bir şey diyemeyiz.ama zaman insanı kabire ölüme ve bilinmeyenlere götürür.inceldiği yerde kopsun aşkları ve birliktelikleri pamuk ipliklere bağlı olduğu için çabuk kopar, Evliliği Kuran ve sünnetin iplikleriyle sımsıkı bağlamak en güzeldir.


Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

02.12.2008 - tahkik

...

YARDIMMMMMMMMMMMMMMM EDİNNNNN NEFES ALAMIYORUM ARTIK KENDİME Bİ ZARAR VERMEKTEN KORKUYORUM KAPILDIKÇA KAPILIYORUM AN GELİYO BİLE BİLE HATA YAPIYORUM ALLAH'IM NAPIYORUM BENNNNNNNNNNNNNNNNNNN TÜM BUNLARA VARMIŞKEN BARIŞTĞIMIZ GÜN YİNE AYNISI YAŞANDI RUHUM DAYANMIYOOO YOL GÖSTERİN O AN DÜŞÜNEMİYO İNSAN KAFAYI YİCEMMMMM NOLURRRR BANA DİYİNKİ BİLE BİLE YAPTIN AMA UZAKLAŞIRSAN ONDAN OLMICAK SORUN BİTİCEK HEPSİİİ GEÇİCEK İYİ OLCAKSIN DİYİN YÜREĞİM DAYANMIYO BEN HİÇ AMA HİÇ İYİ DEĞİLİMMMMMMMMMM DENGESİZ Bİ HAYAT YAŞAMAK İSTEMİYORUM RUHUMDAKİ İZLERİ SİLMEME YARDIM EDİN YAŞAYAMAM BÖYLE BEN :(:(:(:(:(

07.12.2008 - suskun deniz

SUSKUN DENİZE

Yaşadıkların üzüntülerin ve bunları bilmene rağmen hislerinin karışık olması, sanki eksik bir parça olduğuna işaret ediyor gibime geldi. Duygu ile akıl birbirine zıt hareket ettiğinden bir paradoks oluşmuş. Bir başkası ya da bir başka olaydan ötürü bilinçli acı çekiliyormuş gibi geldi bana. Bu şu an itibari ile zandır ama ben kolay kolay yanılmam bilmem siz ne dersiniz bu konu hakkında.
ÇÖzüme giden anlatımda eksik parça var gibi sankl...

10.12.2008 - filozof

SUSKUN DENİZ

Suskun deniz yazını okudum sanki bana işin içinde başka bir iş varmış gibi geldi. Bu ikilem veya içinde bulunduğun duygu ve aklın tezat halinde oluşundan bir başkasının varlığını ya da başka bir olaydan kaynaklı bunların olması gerektiği izlenimi verdi bana ne dersin bu konuda... Çözüme giden anlatımda eksik parça var gibi sanki...

10.12.2008 - filozof

caren yine sensin

selamun aleykum..kıymetli kardeşim.kıymetlisin çünkü müslümansın..müslümanın kanı,malı,haysiyeti her seyi değerlidir.Asla Allahın sana verdiği cana kıyman gibi bir durumun olamaz,olmasın da..Caren sensin diyorum.Çünkü herkes gitse bile yine sen kendinle başbaşa kalacaksın.Daha çok ,daha sıkı sarıl Allaha,Allahın dinine..inan başka çare yok..insan öyle sıkıntılar yaşıyor ki bazan,"allahım yardımın ne zaman,carem nerde,kurtuluşum ne zaman " diye soracak oluyor.Eğer Allaha varan adımlarını çoğaltırsan vallahi diyorum,Allah da senin sıkıntılarını giderecektir.Eğer o kişiyle her bir araya gelişte böyle derin mutsuzluklar yaşıyorsan bil ki senin için hayırlı birisi değil.Geleceğini ve ahiretini düşün,"bismillah" de,kır şu zincirini..Allaha dayan..bir kaç gün, belki uzun bir süre sıkıntı çekeceksin,şeytan vesvese verecek,ama bil ki,"her zorlukla beraber kolaylık vardır"her musibette bir nasihat vardır..yeterki sabır,sabır..bir araya gelmemeye calış,unutacağın ortamları tercih et,okuyarak,ibadet ve dua ederek,el ve ev becerileriyle,sosyal akitivitelerle vs oyalanmaya çalış..unutma..biz müminler birbirimize duacıyız..bu duaları hisset,bil ki yaknız değilsin..Seni seven,vedud olan,harama girmenden asla razı olmayan,sabır ve ibadetlerine karşılık sana cennet vadeden bir Rabbin var,her namazın ardından sana dua eden kocaman bir islam ümmeti var,senin selametin için dua eden melekler var..bunları düşün ve kendi kendinin çaresi ol inşaallah..ruhtaki izler silinir,yeter ki sen bir adım at..Rabbim yar ve yardımcın olsun,tüm sıkıntılarını gidersin..felaha eriştirsin inşaallah..dua eder,dua isterim..selamun aleykum

08.12.2008 - abdullah_

..

öncelikle tüm islam aleminin kurban bayramını en içten dileklerimle kutlarım
sizden allah razı olsun azda olsa içim ferahladı kendimi kendim gibi hissettircek sözlerde bulundunuz bi umudum var değilmi... yeniden kendi içimde kendimi kazanabilirim hata üstüne hata yapmamının ezikliğini yaşasamda ruhumda can çekişiyorum ya iyileşicem yada kötüleşicem allah'ım affetsin beni bunun için dua etmeye bile yüzüm yok aslında o kadar hiçe sayıyorumki kendimi ben buları yaşıcak kişilikte bi insan değilim nasıl oluyoda bunlar oluyo istediğim tek şey eski beni bulmak dinime aileme namusuma hiç bi kara getirmeden hayatı yaşamak vicdanım acıyo kendi içimde kendimi kaybettim sanki yeniden doğmalıyım.....

10.12.2008 - suskun deniz

Suskun deniz, haydi silkin artık!!!....

Suskun deniz...elbette ümidin var..ümidin olmalı..elhamdulillah,neyin ne olduğunun bilincindesin..Rabbimiz müminlere rahmet etmeyi üstüne almıştır..asla ümid kesmek yok..bak kuran ne diyor..Hicr/56. "Zaten sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!"
Yusuf/87. "Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf'u ve kardeşini arayın. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez."
39/53. De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir."

elhamdülillah ki Rabbimiz umud kesmeyin demiş,bağışlarım demiş..
dua etmeye yüzüm yok ne demek..Rabbimiz her gunah sahibini duasına icabete hazır..yeter ki el açsınlar..ve unutma şunu,her tevbe yeniden bir doğuştur..hala neyi bekliyorsun..tevbe ve azim..bırak kendine haksızlık etmeyi..filozof kardeşim bir şeyler ima etmiş belki..her ne olursa olsun,sakladığın her ne günahın olursa olsun,bil ki tevbe ediyorsan kabule hazır bir Rabbin var..hadi silkin artık.."ben yaparım de" ,kendi kendine moral ver,her gün şu cümleyi söyle kendine.."ben iyiyim ve iyi olacağım"..çaren yine sensin..kulluğa ,tevbeye devam inşallah..Rabbim yar ve yardımcın olsun..dua eder,dua isterim..

10.12.2008 - abdullah_

ağlayarak okuyorum yazdıklarınızı.... desteğiniz için sağolun..

kendimde değilim ben hiç bi gizlimde yok ne yaşadıysam yazdım hepsini döktüm içimi neden saklıyımki... kendimi bi hiç gibi görüyorum.. o ikilemimde nedeni karşımda insanın iyi olmasıydı ama şimdi tek istediğim yeniden ben kendimmmm herkes farklı bakıcak sanki bana eski ben değilim sanki... bilmesede kimse bunu ben yediremiyorum kendimee yapamıyorum.. ki bu kadar karamsarlığa düştüğüm bi gün intihara dahi kalkıştım bu nedenden dolayı ama kurtardılar bunun nekadar ynlış olduğunu biliyorum ve pişmanımda böyle bişeyi yaparak annemi babamı üzdüğüm için mahvettim kendimi ruhumu mahvettim yaşamak çok zor böyle... elimden geleni yapıyorum ondan uzaklaştım bidaha görmicem kulağımda hep o sözle hareket ediyorum onunla bir araya gelme unutmaya çalış diye bütün tektim evde evden dışarı adım atasım yok benim içimdeki huzursuzluğum hatamın farkındayken üzerine bikere daha aynı hatayı yapmam olması böyle bişey bidaha olmıcak demişken dualar etmişken nasılkii olduu nasılkiii iğreniyorum kendimden kendi içimdeki ben öldüm resmen yokum ya yokumm ysşıyorum ama kim olarak ne olarak canım çok acıyo... çokkkkkkkkkkk

12.12.2008 - suskun deniz

Selamın alyeküm!

Sevgili celalkzlkaya

Eğer birbrinizi seviyorsanız sıkıntılara sabredin işlediğiniz suçu kabullenmişseniz bi daha yapmammak için tevbe edin , Allah'a sığının ve dua edin duaların en hayırlısı
Peygamber efendimize getirilen salatü selamlar ile yapılanıdır.Allahın yardımı ile Evlenmek sizi hayırlı olan yola iletir inşallah.

Rabbimiz Bağışlayandır esirgeyendir.
Allah yardımcınız olsun.

28.11.2008 - weberk

pişmanlık

selamın aleyküm
şu an büyük bi karar vermek üzereyim ve işin dini boyutlarını bilmek istiyorum bence hata yapan insanları dışlamak ve onları hor görmek onları daha büyük hatalara iter . Ben bu kızı sahiplenip hem kendi hemde onun hataları işlediğimiz günahlar için tövbe etmek istiyoruz birlikde sizce ne yapmalıyım ?

28.11.2008 - celalkzlkaya

Pişmanlık imanın gereğidir.evlenmek için bir engeliniz yok.

Kardeşim
Dinden imandan islamdan ahlaktan hayadan namustan uzak ve yabani bırakılmış ve medeniyetin pis çirkef fantazileri ile oyalanarak büyütülmüş bir nesil ancak böyle olacaktır.evlenmeyi düşündüğünüz bu bayanın hayatının sonuna kadar şerefle taşıması gereken bekaretini gidip bir aşk yankesicisine kaptırmasında acaba ailesinin sisteminin çevresinin dost ve tanıdıklarının etkisi ne kadardır.bunu düşünün.elindeki kıymetli cevherleri bir sevmeye bir öpmeye bir vaade bir sevgiye bir aşka feda etmemesi gerektiğini ona kim öğretmiş acaba.5 yaşındaki çocukların film adı altında öpüştürüldüğü aşk oyunları oynatıldığı bir Müslüman ülkesinde milletten beklenecek ancak aşk meşk zina fuhuş zevk fantezi oyunları olacaktır.Eğer evleneceğiniz bayana öğretilseydi evlenmeden önce iffetini teslim etme ,kimseye,kanma aldanma tatlı sözlere vaatlere,bu emanetin sahibi Allahtır denilseydi belki karşısına yüz tanede Yusuf gelseydi iffetini bekaretini teslim etmezdi.ama yoktu nasihler uyarıcılar.olsaydı aldanırmıydı kanarmıydı,yaparmıydı.kim söylemiş ona elması götürüp demirciler çarşısında bozdurmamak gerektiğini.dinden nasibi olmayan bir ailesi var anlaşılan.

Kardeşim nasıl ki çöpleri hayvanlar karıştırır.öylede sizlerde geçmişin çöplük hükmünde olan evlenmeyi düşündüğünüz bayanın günahlarını araştırıp karıştırmayın.yaşananlar yaşanmış artık.insan bazen kalben tatmin olmayabilir.çünkü karşısındaki eğer boşanmış birisi olsa insan geçmişini fazla kafaya takmaz ama evlenmeyi düşündüğü kişi eğer gayri meşru bir yolda bekaretini vermiş ise insan biraz kaygılar endişeler yumağında boğulabilir.acaba hayatında kaç kişi oldu.vb gibi sorularla kendini yer bitirir.şimdi sizin bunları düşünme zamanınız değil.çünkü sizde aynı işi o bayanla yaptınız.Allahın ipini af ve mağfiretine topluca sarılın.evlenmeyi düşündüğünüz insanı eğer pisliklerin şerefsizlerin sistemin mahvetmesini istemiyorsanız ve seviyorsanız,sadece sevgiyi değil Allah rızasını gözeterek evlenmeniz önemlidir.onu dışarının yırtıcı boğucu kasavetli kavat pezevenk düzenin eline bırakmayın.çünkü düşenin dostu olmuyor.düştü mü bir bayan hele ki küçük bir kızcağız kötü yola, bakıyorsun babası dedesi yaşındaki şerefsizler o kızların üzerinden vicdansızca geçiyorlar.benim torunum kızım yaşında bu zavallı demiyorlar.hayvani zevkleri için insanlıktan sukut ediyorlar.olanlar senin ve onun için olmuş,geçmişi geri getiremezsini ama geçmişin günahları için tövbe istiğfar etmek en güzelidir..pişmanlıklar için ise kalben fikren beden fikren ruhen tövbe kapısını çalıp rabbimizin rahmetini celp edecek gönül mahzunluğunu yaşamak gerekir.o kapıdan boş döne olmamıştır.yeter ki tövbeler Nasuh olsun tövbeler ihlaslı olsun tövbeler geçici olmasın.el ele tutuşmadan tövbe edin.çünkü zaten siz bu durumda birbirine haram konumdasınız.helal dairesinde dini ve resmi nikah yaparak evlenmenizde dini bir engel yoktur.bir adamın namusunu kurtarmak onu yırtıcı pezevenklerin eline bırakmamak en güzelidir.bu zamanda insanın sahibi hamisi koruyucusu kalmamış,kimsenin canı malı ırzı güvencede değil.onu koruyup kollayacak hiçbir adalet sistemi yok.ahlak sistemi yok maalesef.böyle zamanlarda iş vicdanlı imanlı insanlara düşüyor.kadınların genelevlerinde satılmaları hep yüreğimi yatmıştır.dövülmeleri sövülmeleri sömürülmeleri,aşk meşk,sevgi adı altında tuzaklara düşürülüp iffetlerinin yağmalatılması,rabbim onları mahvedenleri kahretsin.

Kardeşim kendini kötü hissetmen eğer yaptığın ve yaptığınız günahlardan ise güzeldir.ama Allahın rahmetini keremini merhametini büyüklüğünü düşünüp avfına sığınmakla da kendinizi iyi hissedin.şeytan sizi ümitsizlik çukurlarına vahşetine atmasın.bir karıncanın midesinin sesini işiten,rabbimiz sizin pişmanlık nedametlerinizi işitir.yardım eder.evet zina günahını işlemişsiniz.ama sen öteki adam gibi yağmalayıp kaçmamışsın,vicdanın dinin seni alıkoymuş bu işten.o zaman yüreğinizi sevginizi umutlarınızı dininizi kalben fikren bedenen ruhen birleştirin.bu imtizaçtan inşallah mutluluk saadet muhabbet çıkar.Rabbim hiç kimsenin günahını kimsenin yüzüne vurmayıp gizliyorsa,sizde birbirinizin günahlarını yüzünüze vurmayın.dinimiz suç işleyen kadını da erkeği de aynı katogoriye koyar,erkeğe beleş kadına haram demez,iffet şeref kadın içinde vardır erkek içinde vardır.ama kadına daha fazla vazife vermiştir.toplumun manevi mimarı olma,hürmet ve merhametiyle toplumu kurma vazifesini vermiştir.bu düzen ise o vazifeden kadın almış,erkeklerin pis zevklerinin ücretsiz kölesi yapmış,hürmet merhametin madeni olan kadını rezil nefislerin ayakları altında zillete atmış siz öyle yapmayın.

Kardeşim geçmişe set çekecek ve beyni formatlayacak bir makine olmadığına göre geçmişin elemlerini hatalarını merhamet,hoşgörü hürmet ve muhabbet sevgi hatırı için format çekeceğiz,unutmayın tövbe edilen şeyleri büyütmek abartmak iyi değildir.hazır zamandaki hali hazırdaki duruma bakın siz.sizi seven ve size sadakat gösterecek olan birisi ise karşınızdaki güvenin ve evlenin sonuçta o bir hata yapmış,hata edenlerin en hayırlısı hatalarına pişmanlık gösterip tövbe edendir.nice kötü yollardan kurtarılmış kadınlar vardır ki,iffetiyle şerefiyle namusuyla ömrünün sonuna kadar yaşamışlar.ve şehit olmuşlar,öyle birisini biliyorum.genelevden çıkıp tövbe edip bir astsubayla evlendikten sonra çarşafa giren ve güzel hizmetler neticesinde eşiyle beraber şehitlik şerbetini içmiş,rabbim elbet günahlara kefaret edecek bir şeyler verir.birbirinizi iyi kötü günde sevecek olan evliliğinize rabbin nikahı ile sağlamlaştırın.hürmetin merhametin kalkıp zalimliğin vicdansızlığı zulmün her türlüsüne maruz kalan bayanlardan biri olmasın evleneceğiniz insan.kendi günahlarını büyük başkalarının günahlarını küçük gördüğün sürece asla sorunlar olmayacaktır.eğer kriterlerinizi uhrevi olarak belirlerseniz.birbirinizin hakkını ve hukukunu gözetmiş olursunuz.
Kardeşim evlilik için attınız bu yolda kınayıcıların kınamasından korkmayın çünkü bugün kendi mahallesinde ki bir kızı bir bayanı ahlaksızlıkla kınayan,onlara yaptırım uygulayan insanlara baktığımız zaman,televizyonlarda milyonlarca insanların gözü önünde her pisliği yapan,her gün bir kucakta gezen adı sanatçı manken artist olan fahişeleri alkışlıyorlar,onların ki sanat oluyor.bizimkilerin yaptığı hatalar ise haram oluyor, orospuluk oluyor.bu çifte standarttır.ona alkış gösterip mahalledekini linç etmeye çalışan ahmak zihniyet her yerde hakım maalesef.eğer böyleleri yolunuza çıkarsa aldırmayın,onların yaptığı pislikleri alkışlayanların çevresindeki fuhuş yapan,yada kötü yola düşen yada birilerine aldanıp iffetini kirletenleri tahkir etmeye hakları yoktur.pezevenkleri kavatları zalimleri fahişeleri tv lerle evlerine sokup alkışlayanların,ağzının salyalarını akıtanların ne hakkı var namus şeref bekçisi kesilmeye,namusunu şerefini çok biliyorsun,evinde ne işi var tele vole ,ve boynuz ruzgarları dizelerinin.
Kardeşim ben vicdanen ve dinen sizin evliliğinizin rizayı ilahi dairesinde peygamberin sünneti çerçevesinde olmasını arzu ediyor ve sizi destekliyorum.



Boş ve abes sözlerin maskaralığını yapmaktansa
güzel sözlerin hamallığını yapmayı tercih ederim.

28.11.2008 - tahkik

Pişmanlık

Selamın aleyküm kardeşlerim benim büyük bi derdim var. Bundan 4 ay önce bir kız ile tanıştım çok şeker iyi niyetli saf birisiydi onu hem insan olarak hemde ilerde eşim olabiliceğini düşünerek çok sevdim birgün konuşurken ondan bana kendisini anlatmasını istedim eski bir erkek arkadaşından bahsetdi bana fazla takılmadı kafama aradan bi zaman geçti ve biz daha fazla yakınlaştık birgün onunla tam olmasada zina etdik ve o an içime bi şüphe doğdu ve ona daha önce bişey yaşayıp yaşamadığını sordum o daha önce ilk sefer sorduğumda yaşamadım dedi ve bu sefer sorduğumda yaşadığını söyledi o an içime kaynar sular aktı çok üzüldüm ve anlatmasını istedim daha önce kendisinden büyük ve oturdukları yerde isimli olan bi aileden birisine çok güvenmiş sevmiş ve teslim olmuş sonrada o vicdansız bu kızcağızı bırakmış ve bunları bana anlatmasa kesinlikle inanmazdım çok saf bir kızcağızdı sonrasında ise üzüntülü ve ikilemde kaldığım bi dönem yaşadım ve onu kabul etdim daha sonrasında ise nefsimize hakim olamadık ve zina etdik bikaçkez şimdi ise içimde bi sıkıntı var çok üzülüyorum sıkılıyorum ve çok pişmanım ama eskilerde aklımdan çıkmıyo ben bunu atlatmak istiyorum bu kızcağıza sahiplenip onu dini ve resmi nikahlı eşim yapmak istiyorum ve bu kızcağız başka bi mezhepden bunu hiç sorun etmedim çünkü oda tövbe edip ALLAH a sığınmak istiyo çok pişman ben onu bırakırsam bidaha düzelemez beni çok seviyo bende onu çok seviyorum ne olur bize yarım edin ALLAH rızası için çok acı çekiyorum sebebi ise eskiler ve kızların günahına giripde vicdanı sızlamayan insanlar yüzünden bende hata yaptım ve yarıyolda bırakmak istemiyorum bu kızcağız pişman bende pişmanım el ele tutuşup tövbe edip ALLA a sığınmak istiyoruz hatalar bizler için sizden bi an önce yardım istiyorum çünkü ikimizde çok kötü durumdayız ....

28.11.2008 - celalkzlkaya

...

ALLAH BÜTÜN KÖTÜLÜKLERDEN KORUSUN.....

24.11.2008 - suskun deniz

Konular